Abidin Uyar Yazdı: “Tanrı Sana İnanıyor mu?”

Abidin Uyar Yazdı: “Tanrı Sana İnanıyor mu?”

Yazımın birinci konusu Türkiye dindarlığı

Eski bir yazımdan alıntıdır …

Dücane Cündioğlu’nun sözü ile başlamak istiyorum

 “Tanrı’ya inanan adam olmak kolay, asıl zorluk, tanrı’nın inanacağı adam olmakta.” 

Bu söz uzun zamandır malumat düzeyinde bilgiye talip olan biri olarak beni çok ilgilendiriyor …

Çünkü dindar bilinç sürekli gözüme bir şey sokuyor …

“Bak ben çok iyi Müslümanım ” …

Bunu şuradan anlıyorum …

Allah’ın bildik haramlarına sıklıkla vurgu yapıyor …

İçinde yolsuzluk, talan, şikeli ihale, hırsızlık, mafya ile ilişki nepotizm ve ahbap çavuş kapitalizmi, adaletsizlik yok .

Her lahza ayet paylaşıyor …

Her konuşmasında delil olarak kutsala vurgu yapıyor …

Sürekli Kuran’a baş vuruyor, oradan tezini kuvvetlendirecek delil topluyor …

Faiz en önemli konusu…

Zinaya ve içkiye sıklıkla  baş vuruyor …

Bunların hepsi çok anlamlı ve kesinlikle dinde karşılığı var …

Ritüel olarak ;namaz, baş örtüsü, haklı olarak vaz geçilmezi …

Sohbet halkaları, mütefekkir dediği insanlardan istifade ettikleri bir vakıa …

Ve çoğunluğun din olarak algıladığı ve inandığı şey Sünni İslam’ın anlattığı şey…

Bu da son derece makul  …

Çünkü o toplumun bir parçası.

 Aynı zamanda bu kültürün ürünü…

İçinde hazır doğduğu bir havza var.

Hazır bir anlatı var.

Asırlardır gelmiş, nakledilmiş, hiç te dinden olmayan ama dinin emri imiş gibi oluşmuş belli algılar var …

Bunların içinde mitoloji, menkıbe ,kıssa, hikayeler, hatta farklı inançlardan gelmiş (Hint ,Hıristiyan, Yahudilik, Zerdüştlük ,Yunan felsefesi gibi ) ve hayatlarına girmiş uygulamalarda var…

Bunların tamamı din sosyolojisi ile anlaşılacak bir şey …

Ve benim için gayet normal.

Buradaki ana problem din adına konuşan imamın, müftününün, vaaz memurunun ,tefsir uzmanın, fıkıhçının kendi öznel ve subjektif düşüncesine Allah’ı tanık tutması .

İşte bu durum aşıldığı anda din ulama sınıfının tekelinden kurtulabilir ve aşılabilir.

Nedeni çok basit …

Kendi vahye(hitaba) değil asırlar sonra eline ulaşmış yazılı metne tanık olmuş.

Oysa Kuran yazılı metin değildir o hitaptır .

Yazılı metnin olduğu yerde okur ile metin baş başa kalır. Ve artık kültürel terkibi zamanın

ruhu, zekâsı ,mizacı ,inandı ,metni yorumlama kabiliyeti etkendir.

İlgilisine KURAN ne değildir …

https://www.academia.edu/9829235/Kuran_Ne_De%C4%9Fildir?email_work_card=thumbn

İslam Aklının Eleştirisi /  Muhammed Arkun         

Prof ;Mevlüt UYANIK bu eserden  bahseder .Ve eserdeki  çok önemli tespitlerin  başında ; bu gün din adına konuşan insanın yaptığı çıkarımlardan vardığı sonuçlardan Allah değil  kendi sorumludur …   

 

 Muhammed Arkun çok önemli bir tespitte bulunur … 

 

Ve tespit; bugün din adına konuşanın kutsal atıf yaparak Allah diyor ki ,Kurana göre dediği andan itibaren artık kritik ve eleştiri  yapılamaz …  

Artık o Allah’ın sözü olmuştur … 

 

Bunun aşılması mümkündür  

  

 Diğer bir ifadeyle müfessir

ve fakihlerin “Allah diyor ki” diye başlayan

açıklamaları ve yorumlamaların ne

derecede doğru olduğu, Allah kelamı ile

uygun ya da uygunsuzluğunu epistemolojik

açıdan bile sorgulamayı imkânsız kılan

yapı aşılabilir.”

(21)

dip not;(21) Muhammed Arkun, Min’el-İctihad ila Nakdi’l-akli’l-İslami, Arapça çeviri . Hasim Salih, es-Saki Yayınevi, 

Beyrut, 1991, s.99-101,Mütercimin Önsözü, s. 5-6. Salih, bundan kastın insan aklının ayetlerin anlamlarına 

ve makasıdullaha tam olarak ulaşmasının mümkün olmadığını, yani lahuti-teolojik kapasitesinin yeterli 

olmadığını bilip, verilen anlamların, ortaya konulan fıkhi hükümlerin, yasaların bir dil içine hapsetmek 

olduğunun bilinmesi gerekir. Oysa Kur’ani söylemin sembolik ve mecazi yönü vardır, sonsuz anlam ve delaletlere 

açık olduğu gözden kaçıyor. Taberi gibi alimler, kendi yorumlarını Allah diyor ki ile başlayarak 

kelamullaha lafzi ve tam bir anlam verdiğine inanıyordu. Aynı eser, sayf. 97. dipnot” 

              Bu mahalle aklı alır düşünceye yer bırakmaz. 

Ben de bu mahallede tesadüfen bulundum ve  terk ettim, bendeki bu öz bilinç ve uyanışta muktedirin çok büyük yardımı oldu…

 

Ondaki oportünistliği gördüm sonra taraftarına baktım …

Onların ortak özelliği parayı, şöhreti, yemeyi, içmeyi, gezmeyi, makamı çok seviyor olmalarıydı.

Ve din onlar için adeta motivasyon aracıydı.

Bir tür hobi ..

Dini dahil etmedikleri tek bir sohbetleri yoktu .

Ve din elindeki tek çekiç olunca kaçınılmaz olarak tüm sorunlarda çivi olmak zorunda idi .

O çekici her yerde kullanmaya kalktı.

Bazen züccaciye dükkanında toz almakta, bazen gözlük camını monte etmek te kullanmaya kalktı.

Oysa çekiçle ancak çivi çakabilirdi .

Dine yaptığı en büyük kötülük “nesnesini tüketerek “oldu 

Nesneni tüketmek şudur.

Buradaki nesne yani vahiy/Kuran, öznen yaptığı işten yani imamın, müftünün ,kelamcının, tefsircinin, tarikatçının, fıkıhçının yaptığı işten çok etkilenir.

Fakat cevap veremez .  

İçten içe tükenir .

Artık cevap veremez hale gelir.

Çünkü iktisadi bir araç olan SWAP işlemini adam gider iktisatçıya değil FIKIHÇIYA sorar fıkıhçıda KURANA sorar…

Fakat aslında Kurana sorduğu şeyin cevabı Kuran da yoktur. 

Fakat ona Kuran, Google gibi anlatılmıştır .

Kuranda her şey vardır ona göre …

Çünkü Hz Alinin dediği gibi KURAN konuşmaz. 

Onu FIKIHÇI konuşturur.

Kurana göre der ve çıkar işin içinden. 

 

 

Benim ise en büyük avantajım farklı bir kültürden gelmiş olmamdı…

 

Alıcı antenlerimi hiç kapatmadım.

 

Şimdi ne bir partim ne bir ideolojim var .

 

Kullanışlı aptal olmak insan için onur kırıcı . 

 

 Yazımın ikinci konusu felsefi düşünme üzerine ve tartışma; 

                         

 Gemlik’te yaşamak  laylaylom takılan için çok güzeldir…

Ama ciddi şeyler konuşmayacaksınız…

Hiç okumayacaksınız …

Fakat her şeyi de bileceksiniz …

Düşünmek hele sistemli düşünmek(işte bu felsefedir) bu beldede çok lüks …

Uzun yıllar ne dizi ne televizyon kanalı seyrediyorum.

“Sen şimdi şu dizi oyuncusunu da tanımazsın” dedi bir yakınım.

Haklıydı…

İnşallah ahrette oralardan soru gelmez .

Oysa en etkin köşe başlarını tutmuş, siyasetten meslek örgütlerine kadar en kısa yoldan tanınmak ,zengin olmak şöhretli olup sosyal statü kazanmak ta olanlar bunların hepsini biliyordu .

Varsın felsefi düşünmeyi, akıl yürütmenin ilkelerini, iktisat teorilerini, siyaset bilimi ve sosyolojini bilmesin ne çıkar ?

Mesela ahlak felsefesini Kantın görev ahlakını bilse ne olacak ki?

O bunların boş işler olduğunu biliyor …

Karın doyurmaz.

Bir encümen üyesinden meclis üyesinin ahlak felsefesi bilmesi ne işe yarar?

Plan değişikliğinde, imara açarken ahlak felesefesi  gerekli olur mu yahu ?

Fakat şu da var tabi …

Bir yere başkan olup lüks araca binmek, villada oturup rayban güneş gözlüğünü gözüne, roleks saati bileğinde taşımak, insanı modern yapmıyor …

Tüketim tercihlerini değiştirerek modern olmak  mümkün değil .

Aydın ve entelektüel olmak hiç hiç mümkün değil .

Ancak itibarlı yapıyor …

Çünkü itibarı size makam verir…

Zenginliğiniz, bindiğin araç verebilir…

                 GEMLİĞİ KİM YOK ETTİ?

 a-Emperyalistler

b-Moğol istilaları

c-Politika yapıcısı

Gemlik her geçen yıl ölümcül nitel değişime uğruyor tanınmaz hale geliyor ,manastır altındaki mini tiyatro ucubesinden sonra şimdi kordondaki o yatırımı görünce, şehircilik ve planlamacılığın bir belde için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladım.

Estetik ve sanatsal değeri yüksek rasyonel yatırımlar için sanat felsefesi gerekiyor …

Yeni çarşıyı yıkan zeka AVM denen o koca ucube binayı yaparken modern çarşı kazandırdık  diyordu .

Muhtemel şimdi de kordondaki o irrasyonel gayri iktisadi ve yeri bile sakil olan o yapı modern yapı zannediliyor.

Antik Yunan şehirlerdeki yerleşim ,şehircilik ve planlamacılık 2500 yıl önce ne durumda imiş ..

İbretlik bir durum

                       Modernlik, gelenek ve çağdaşlık .

Prof Besim Delaloğlunu hocamı anmadan geçemeyeceğim.

Gelenek ve modernlik iç içedir …

Bizde ise birbirinin zıddı.

Bizim politika yapıcımız geleneksel olanı yıkar, modern(!) olanı inşa eder …

Oysa geleneğin iki ayağı vardır.

Biri geçmişi anlatır ve geçmişte yaşar diğer ayağı günümüzde yaşar.

Gemlik’in 1960’lar da ki sahili geleneğin bir ayağı idi…

Yaşatılabilseydi bugün modern hayat ile oda yaşayacaktı birlikte .

Kültürel Muhafazakâr neyi muhafaza edeceğini bilemez.

Cahildir.

Denizi doldurur. Doğayı tahrip eder.

Kamu kaynağı saçar.

Oysa bu gün 2o yıl evvelki Gemlik tanınmıyor.

Çağdaş olanda öyle .

İsveç, Norveç, Almanya tabi ki bizim şuan çağdaşımız.

 

Onlara bakalım birde bize bakalım .

 

Şaka bir yana bir arkadaşa şu Gemliyi Almanlara veya Japonlara 50 yıllığına versek ve sonra tekrar geri aldığımızda nasıl bir Gemlik ve deniz buluruz dedim ?

 

Arkadaşım ne 50 yılı yahu dedi 10 yıl yeter dedi…

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM
2025-01-30 13:11:03
Tebrikler başarılar diliyorum inşallah güzel günler göreceğiz: Tebrikler başarılar diliyorum inşallah güzel günler göreceğiz
2025-01-19 14:27:08