Hıristiyan teolog Augustinus’un 426 da kaleme aldığı Tanrı devleti kuramı zannediyorum İslamizmin varlık nedeni…
Ona göre dünya Ademin cennetten kovuluşundan itibaren iki ayrı siyasi varlık alanına bürünmüştür…
Bunlardan biri; TANRI SİTESİ diğeri YERYÜZÜ SİTESİ dir …
Tanrı sitesi günahlardan arınmış müminlerden oluşacaktır…
Yer yüzü sitesi ise şeytana boyun eğmiş olanlardan oluşacaktır…
Onun için Hıristiyanların nihai hedefi Tanrı devleti oluşturmaktır…
Katolik Kilisesi bu iddia ile kendini Tanrının yer yüzündeki yegane temsilcisi ilan ediyordu.
Hem dini hem dünyevi erki elinde bulunduruyordu…
Hıristiyanlığın legalleştiği dönemde Katolik kilisesi Tanrı adına yegâne temsilcisi olarak MATTA 7.15 deki ayeti kullanıyordu…
Tanrı adına iki kılıcın temsilcisiydi…
İki kılıç doktrini …(1)
“Hükümranlığın gelsin ,
Gökte olduğu gibi,yerde de istemin uygulansın.”
Prof: Ömer Çaha’nın İslamiyat dergisi, LAKİKLİK-SEKÜLERİZM -İSLAM -DEMOKRASİ Konusunun işlendiği sayısında bunu çok güzel izah eder …
Radikal İslam’ın sık sık kullanmakta olduğu ;
“Hüküm ancak Allahındır ” lafzı siyasi bir Din devlet modelinde Hükümlerin Allaha ait olduğudur …
Aslında lafız olarak bir Müslüman’ın asla itiraz edemeyeceği bir önermedir…
Fakat sorun şurada dır …
Siyasi tasarrufu Allah adına işletecek iktidarı kim denetleyecek?
Biz biliyoruz ki Kuran konuşmuyor.
Onu konuşturan insan…
Prof; İhsan fazlı oğlu şöyle der .
“. Onun için Allah lafzı insan aklının sınırıdır. Neden? Çünkü insan aklı zaman ve mekan kategorileriyle mukayyettir. Dolayısıyla biz tefekkür ederken mutlağı bile mukayyede çevirerek düşünürüz. Çünkü mutlak üzerindeki tefekkürümüz zihni olduğu için, zihni ve fiziksel olanı da zaman mekan kategorileri içinde düşündüğümüz için mutlağı
düşündüğümüzde onun ucunu da zihinsel varlığa dönüştürür ve bu da mukayyettir.”(Amentünün bedelini ödemek..
Çünkü bizim tanıklığımız mesajadır(elimizdeki yazılı metne)
Oysa vahiy yazılı metin değil hitaptır(sözlü metin)
Sözlü metin ile yazılı metin özdeş değildir.
Arasında inanılmaz fark vardır.
Sözlü metin 23 yılda parça parça inerken.
Yazılı metin de okur 23 yılı(tarihi ) bir anda öne çeker.Parmağı ile çevirdiği bir sayfa bile vahyin iniş süresinde 10 yıla tekabül edebilirken,okur için bir saniyelik bile iş değildir.O zaman zarfında toplumun sosyolojisinde neler değmiştir?Okur için bunun hiç anlamı yoktur.O sadece düz cümleyi tercüme eder ve ona anlam yükler.
Onun için insanın olduğu yerde iktidar onu istediği gibi konuşturur …
Hırsı,kini,ahlakı,zeka düzeyi,kültürü ,anlama kabiliyeti çok önemlidir.
Tanrı devletin de iktidarın gücü nasıl sınırlandırılacaktır?
Fıkhın açtığı siyasi ve itikadı sorunlar İslam tarihinde
mebzul miktardır.
Bunu en somut örneği; Sünni dünyada ki fıkhi fetvalar , İran velayeti fakih doktrindir …
Hiçbir yere bakamazsanız bizim diyanet ve geleneksel ilahiyatçının verdiği fetvalara bakabilirsiniz.
Hayrettin Karaman;
Yine Ebubekir Sifil’den bir görüş;
Namaz kılmayan öldürülebilir .
Bu kafadaki ilahiyatçı üç beş kişi değil …
Ve de mantar gibi açılan imam hatip okulları ve ilahiyat fakültelerinden mezun olan öğrenci sayısı ortada .
Ebu Hanifenin başına gelenlere bakarsanız bu zihniyetin Ebu Hanife ile uzaktan yakından alakaları yok …
Çünkü bunlar tekfir geleneğin den beslenirler …
Ebu Hanife için ise tekfir insanın işi değildir …
Birde iktidarın yanaşması (patronaj ilişkisi,kliyantalizm) organik aydınların verdikleri fetvalara bakın .
Dindar nesil yetiştiği muhakkak, fakat ahlaklı nesil arıyor gözler …
Cami sayısı, ilahiyatçı sayısı artmıştı ya ahlaklı nitelikli insan sayısı?
Dindar bilincin çoğunluğunun adaletsizlik, yolsuzluk, rüşvet, şikeli ihaleler, nepotizm ve kamu malının haksız harcanması, mafya ile olan ilişkiler ve her türlü ahlaksızlığa karşı en ufak tepki göstermeleri yoktu …
Maalesef iktidarı itikat olarak benimsedikleri için hiçbir kötülüğü lanetlemediler .
İslam tarihindeki Emevi modeli ibretliktir …
Emevi döneminde halkın hutbeyi dinlemeden terk etmesi iktidarın HZ Aliye hakaret etmesi yüzündendir.
Bunu önlemek için EMEVİ İKTİDARI HUTBEYİ ÖNE ALMIŞ, ÖĞLE NAMAZINI ( SONRADAN ADI CUMA NAMAZI OLAN İBADET ) SONRAYA BIRAKILMIŞTIR .
Yani tıpkı bu günkü uygulama gibi …
Bu günde hutbe, öğle namazından (halkın Cuma olarak bildiği namaz ) önce okunur …
Açık itiraf edeyim İlk orjinal aslı tatbik edilse bende HUTBEYİ bu gün dinlemeden çıkarım …
Çünkü diyanet , iktidar ve tarikatlar tarafından (devletleştirilmiş (DİN) suni paradigma ) tamamen kontrol altındadır …
Hadisler karşındaki tutumu sebebi ,Ebu Hanifeye hakaret eden İslam tarihindeki alimler…
Ahmed b.Hanbel Kitabu’l-İlel’inde Sufyan es-Sevri’den naklen; “Ebu Hanife hem sapık hemde saptırıcı idi ve bu yüzden iki kere tevbeye davet edilmiştir” der. Malik b.Enes, onun hakkında şöyle dediği nakledilir: “Ebu Hanife az kalsın dini yıkacaktı, Benim için onun sözüyle hayvan pisliği arasında hiçbir fark yoktur. Kadı Şerik ise şöyle der; “Kufe’nin her köşesinin merkeple dolması, orada Ebu Hanife’nin görüşünde birisinin bulunmasından daha hayırlıdır.” Ebu Hanife’nin küfründen dolayı tevbeye davet edildiğini söyler! Hammad bin Seleme ise: Ebu Hanife’nin bir şeytan olduğunu, Hz Peygamber’in sözlerini kendi görüşlerine dayanarak reddettiğini söyler. Buhari de Tarihu’l-Kebir’inde; Ebu Hanife’nin Murcie’den olduğunu, bu yüzden rey ve hadislerinin kabul edil-mediğini söyler. İmam Malik’e göre: Ebu Hanife, ümmetin karşısına kılıçla çıksaydı şu kıyas ve re’y yoluyla verdiği zarardan daha az zarar verirdi.Sufyan es-Sevri Ebu Hanife’nin ölüm haberini alınca şunları söylediği nakledilir: Toplumun büyük bir kesimine musallat olan bir beladan bizi kurtaran Allah’a hamd olsun! Ümmetin fitne kaynağı yok oldu. Evzai’de; İmam’ın vefat haberini alınca şöyle demiştir: Elhamdülillah Yok olup gitti Yaşamaya devam etseydi İslam’ın can damarlarını parçalamaya devam edecekti. İbn Hibban onun hakkında şöyle demiştir; Ebu Hanife’yi din konusunda delil yapmak caiz değildir! Çünkü o Mürcie mezhebi’nin davetçisi idi. Bid’ata davetçilik edenlerin din konusunda asla kanıt olmayacağı ise imamlarımızın ortak kanaatidir.”
Sonuç yerine ;
Bu adamların elinden Ebu Hanife bile kurtulamamıştı…
Elimizdeki yarım yamalak ta olsa laikliğin kıymetini bilelim.
Ve öyle hadisler kaynaklarda yer almıştır ki bunların dinde açtığı tahribatı düzetmek için onlarca hadis uzmanı kuyuya inip atılan taşı çıkartmaya çalışmıştır .
Özelikle ;PROF. Mehmet SAİT HATİP OĞLU hoca ve Prof:Hayri Kırbaş hocadan doyurucu örnekler verebilirim fakat yazı daha da uzar gider .
Bu adamlar cemaatin cehaletini çok iyi kullanırlar .
Cemaat zaten merak dahi etmez .
Bilmez .
İşi de değildir …
Fakat din; bu adamlara bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir…
Bu adamların çoğunun en son hangi bilimsel bir araştırmayı ,makaleyi ,kayda değer bir akademik çalışmayı okumadığı da ortadadır.
Geçenlerde bir diyanet görevlisinin(Ankara müftüsü) hakim paradigma üzerinden İTİKAT dını iman gibi anlatması bayağı ses getirdi…
Ben diyor en zayıf bir hadise dahi iman ederim .
Hadislerin iman konusu olmadığını bilmeyecek kadar cahil bir adam …
Ne kadar acı değil mi ?
Merhum PROF Fuat sezgin hocamın( Ölüm tarihi 30 Haziran 2018) ve hala kıymeti diyanet tarafından bilinmeyen BUHARİN KAYNAKLARI (2) adlı muhteşem eserini bu adamların okumadığına bahse girerim …
Ekler
—————————————–;(1) İncil iki kılıç doktrini(matta duada izlenecek temel konular 7-15)
(2)Buharinin kaynakları