Felsefe Profesörü Ali Osman Gündoğan’ın takip ettiğim yazılarından birinde şöyle diyordu ;
“İnsan neden yazar? Sartre, “başkalarına aktarılacak kadar değerli bir şeyiniz” varsa yazarsınız der. Burada, başkalarına söyleyecek bir şeyleri olmak yeterli değildir, onların değerli olması da gerekir. Yazarın başkalarına anlatırken laf yerine sözü kullandığının göstergesi de dünyanın görünüşünü örten perdeleri kaldırmak, bir hakikat tutumuna sahip olmaktır.”
Niçin yazıyorum…
Başkalarına aktaracak değerli bir şeylerim var mı acaba ? …
Pek emin değilim …
Çünkü dış dünya ile iletişim kurmak o kadar kolay değil …
Yani benim için değerli olanlar karşımdaki için hiçte değerli olmayabilir .
Değerli olan mı yararlı olan mı ?
Yarar ve değer insan için ne anlam ifade ediyor ?
Örneğin benim için çok değerli olan erdem ahlakının bana hiçbir yararı yok …
Çünkü ben erdem ahlakını değerinden dolayı savunuyorum …
O bir görevdir …
Dış dünyadan koşullanmadan otonomi yasasına göre benim ban verdiğim bir görev …
Lakin bana hiçbir getirisi yok .
Ne para, ne itibar, ne makam ,ne şöhret ,ne sosyal statü kazandırıyor …
İtibarı makam verir.
Oysa görev ahlakının böyle bir talebi yoktur …
Makam için ahlaklı olmuyor …
Şöhreti size halk verir…
Oysa görev ahlakının böyle bir talebi yoktur…
Bunlar insana haz verir …
Ondan dolayı yararlıdır …
İnsan bu hazzın peşinde koşar ondan yararlanır …
Hazza ulaştığınızda elinizde yarar olarak hiçbir şey kalmaz .
Yarar çıkar gider …
Çünkü amaç yarar olunca ondan yararlanırsınız ve doyuma ulaştığınızda yararı biter …
Bunların kendinde bir değeri yoktur ..
Değerli olan ise kendinden dolayıdır .
Erdem ahlakı bu sebepten değerini kendinde taşır .
Haysiyet dediğimiz şeyde o dur .
Onu size ne toplum ne makam, vermez.
Kendiniz kendinize verirsiniz.
Bu sizin kendinizin kendinize verdiği görevdir .
Bu görevi size otorite, kanunlar veya din vermez .
Çünkü bu görev çıkara dayalı değildir …
Sonuç odaklı olmayan ahlaktır …
Korku ile oluşmaz, mükafat kazanmak için de oluşmaz …
Bu ahlak görev ahlakıdır.
Deontolojik ahlak budur.
Dindar bilincin ahlakı çıkar amaçlıdır …
Ya cehennemde yanmaktan korktuğu için ya da cennette huri kazanmak içindir.
Onun için yapacağı yardımın illa karşılığını bilmek ister .
Bakar Kurana Kuranda İmar rantı yoksa rahatlar ve hak etmediği ekonomik kazancı elde eder …
Daha birçok kötülüğü Kuranda yok diye işler…
Haksız mevkiye gelmek için, hak etmediği maaşı almak için ,kendine teslim edilen kamu kaynağını kendi için veya eşine dostuna aktarmak için, yasaları eline geçirince muarızını yok etmek için her şeyi yapar .
Lakin faiz olunca korkar çünkü Kuranda Riba yasağı vardır.
Yanmaktan korktuğu için Bankaya uğramaz
Bilgeliğin arttığı yerde keder de artar ve bilgisini arttıran derdini de arttırır..
[Strasti po Andreyu, Andrei Tarkovsky, 1966]
Bir toplum bilgiye nasıl talip olur?
Önce merak eden ile merak edilen şeyin muhakkak olması gerekir…
Bilmek isteyen özne (suje )ile bilinmek istenen şey (obje )olmalıdır?
Hasta partili bir arkadaşımla sohbet ederken şöyle demişti bana
“Yapılan her şey iyidir”.
Onu çok iyi tanıyordum ve ne demek istediğini biliyordum. Mantığı şöyle kuruyordu, kim olsa çalacak ama hiç olmazsa hizmet yapılıyor.
Ona şunu demiştim…
Kendi paranı nasıl harcarsın?
Arkadan ona Friedman’ın para harcama matriksini hatırlatmıştım …
Matriks iki eksene sahiptir:
a-Kimin parası
b-Kimin için harcanır…
Sorular ŞÖYLE dağılır ..
Harcadığın para kimindir?
A-Kendi paran,
B-Başkasının parası
Kimin için harcarsın?
A-Kendin için
B-Başkası için.
Böylece dört şık ortaya çıkar.
1- Kendi paranı kendin için harcamak (kaliteye ve fiyata azami dikkat edersin )
2- Kendi paranı başkası için harcamak (sadece fiyat önemlidir, ucuz olsun yeter )
3- Başkasının parasını kendin için harcamak (kaliteye dikkat eder fiyat önemli değildir )
4- Başkasının parasını başkası için harcamak.(ne fiyat ne kalite önemlidir )
Politika yapıcısı başkasının parasını başkası için harcar …
Birde kendi için harcar …
En tatlı ve insan keyif veren para harcama şekli budur…
Başkasının parasını kendin için harcadığında (Kaliteye dikkat eder fiyat umurunda olmaz )
Birde ;
Başkasın parasını başkası için harcadığındadır (Ne fiyat önemlidir ne kalite )
Kendi paranı harcarken bütün uzuvların devrededir
Çünkü iktisatta marjinal fayda marjinal maliyet diye bir teori vardır .
Eğer bir yatırımın maliyeti sağladığı faydanın çok üstünde ise o yatırım lüzumsuz kaynak israfıdır .
https://www.karar.com/ekonomi-haberleri/balikesir-merkez-havalimanina-18-aydir-ucak-inmiyor-1625314
Bir başka örnek konu kendi paranız ise ;
Bursa’ya kendi aracınız ile yalnız başınıza gittiğinizde size maliyeti yararından çok fazla olduğu için otobüsü tercih edersiniz ve anında pratik akılla doğru bilgiye ulaşmış olursunuz…
Sizin Bursa’ya kendi aracınızla yalnız başınıza gitmenizin maliyetini düşünmeniz, yapacağınız masrafı bilmek istemenizdendir.
Bilinmek istenen şeyde masrafın kendidir .
İkisi buluştuğunda BİLGİ ortaya çıkar .
Siyaset bilimi ve sosyolojisi ,felsefe ve mantık , İktisat ve tabi iktisat tarihi ve din sosyolojisi konularında günlerce okuduğum makaleler, notlar çıkartarak çalıştığım YouTube kanallarındaki felsefe dersleri ile elde ettiğim ve sadece malumatımı artıracak bilgilerdi …
Tamam da ne işime yarayacaktı?
Çünkü malumat ile bilgi arasındaki farkı çok iyi biliyordum .
B u da haddimi bilmeme yardımcı oluyordu .
Mesela felsefe ile ilgi alanım bana sistemli düşünmeyi öğretti.
Artık sistem yönetimi hakkında siyasi bir partiden neyi talep edeceğimi çok iyi biliyordum.
Beni kim yönetecek sorusunu artık sormuyorum .
İster Erdoğan, ister Kılıçdaroğlu ister ,ister Davutoğlu ister Babacan, ister Devlet Bahçeli olsun bunlar hiç umurumda değildir
İsterse içişleri bakanı Soylu olsun …
Beni hangi sistemle yöneteceksin sorusunun cevabını verecek adam beni ilgilendiriyordu…
Çünkü benim istediğim sistem yönetici sınıfını öyle bir denetleyecek ki onlarında ödü patlayacak.
Usulsüz harcama yapmaktan, bir mafya liderinin koluna girip poz vermekten utanacaktı hatta korkacak, tabi bilecek ki savcılar harekete geçecek…
Benim arzu ettiğim ve istediğim sistemde bunlar var …
Peki bu ilkelerin toplumda bir karşılığı var mı?
Toplum gerçekten böyle bir sistem istiyor mu?
Ben cevap vereyim bunlar kendinde değerli olan şeylerdir.
Böyle bir sistemde şikeli ihale alamazsınız.
İmar rantına bulan belediye başkanı anında hapse atılır.
Militarist partiler yaşayamaz ve onların militarist çete ye dönüşmüş mafyaya sürekli elemen yetiştiren gençlik örgütleri yaşayamaz anında kapatılır …
Ahbap çavuş ilişkisi yani devlet eli ile fert zengin etme crony kapitalizm asla olmaz.
Akraba eş dost kayırıcılığı nepotizm hiç olmaz .
Kamu kaynağından size kimse rüşvet dağıtıp oyunuzu alamaz …
Kimse size asgari ücreti, taban fiyatını, emeklilik sistemini daha da kötü hale getirecek erken emekliliği öneremez …
Buna sistem izin vermez…
Çünkü bu davranış çok değerlidir
Fakat toplum için yararlı değildir…
Seçmen öfkelenir.
Çünkü doğası gereği birey kendi çıkarının en kısa zamanda gerçekleşmesini isteyecek , çocuklarının torunların uzun vadeli çıkarına tercih edecektir.
Politika yapıcısı da bunu bilir .
Çünkü onun derdi de iktidar da ne olursa olsun kalmaktır.
Seçmenin oyunu cebine indirmektir.
Her iki kesiminin yararı bundadır …
Ancak bunun kendinde hiçbir ahlaki değeri yoktur …
SONUÇ YERİNE ;
Din Kitapta durduğu gibi durmaz
Dindar sayısının artması ile cami sayısının çoğalması işle imam hatip okullarının açılması ilahiyatçı sayısın çoğalması ile erdem ahlakının geleceğini sandınız(sandınzı) değil mi ?
Oysa din tarihsel süreçte sadece egemenlerin baskı aracı olarak kalmıştır ..
İktidarların meşruiyet araçlarıdır …
İktidarlar DİNİ ruhban sınıfı ile ele geçirir ve kendine bağlar …
Otoriter ve totaliter devletlerde devlet asla dini kendine ayak bağı olmasını istemez.
Dini kendine rakip olmasını istemez
Ya dini tasfiye eder …
Ya dini kendine bağlar…
Din artık kitlelerin afyonu olur …
Çünkü DİN iktidarı itikat haline getirir …
PROF Adem Çaylağın dediği gibi
Tapınağa hükmeden iktidara hükmeder (İslam siyasi düşünceler tarihi SH/5)
Ne kadar gösterişli Mabet o kadar güçlü iktidar …
Dindar bilinç bundan hoşlanır .
Benim imam hatipli ve ilahiyatçı arkadaşlarım bundan mest olur .
Hiç unutmam Ayasofyanın ibadet açılmasını kanser çare bulunmuş, hukuk devletine dönülmüş,insan haklarına çok değer verilmiş ,mafya yok edilmiş gibi sevindiler..
İktidarlar niçin Tanrıyı kullanırlar?
“Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı’yı kullanırlar.” Giordano Bruno”
Sonuç yerine ;
Eduardo Galeano şöyle der
“Politikacılar, konuşur ama hiçbir şey söylemezler. Seçmenler, oy kullanır ama seçemezler. Bilgilendirme medyası bilgilendirmez. Okullar cahillik öğretir. Yargıçlar, kurbanları cezalandırır. Polisler, suç işlemekten, suçla savaşmaya zaman bulamaz.”
İnşallah benim ülkem Eduardo Galeano’ nın dediği gibi bir ülke hiç olmayacak .
Ben buna inanmak istiyorum…
Bana ne olur hadi inan, hadi inan desin birileri de mutlu olayım …
O zaman belki mutluluğun resmini çizebilirim .
“