Abidin Uyar Yazdı; “Düşünmüyorum öyle ise ben yokum. Problemlerimde yok “

08.11.2025
7
A+
A-
“Sokratik Yöntem, Sokrates’in felsefi sorgulamalarında kullandığı yöntemdir. Sokrates’in bu yöntemine annesinin ebe olmasından ötürü  doğurtma yöntemi de denilmektedir. Yöntem maiotik ya da mayotik olarak da anılır.
Sokrates, kimseye bir şey öğretme iddiasında olmadığı gibi, kimsenin kimseye bir şey öğretemeyeceğini de savunmaktadır. Ona göre her insan, bütün bildiklerine zaten doğuştan sahiptir. Bu bağlamda Sokratik yöntemin amacı, kişinin kendi kendisine veya iyi bir öğretmen eşliğinde kendisinde bulunan bilgileri açığa çıkartmasıdır.” Sokratik yöntem ve Sokratik tartışma nedir? | Felsefe hakkında her şey…
 
                                      ***  ***  ***
Bizler öyle veya böyle politik toplumun bir üyesiyiz . Özetle  yöneten ile yönetilen arasındaki bir tür Simbiyotik ilişki söz konusudur .
 Simbiyotik ilişki:
  iki farklı organizmanın birbirine bağımlı olarak birlikte yaşadığı ortak yaşam biçimidir.
Ör; Bizler( yönetilenler) ve bizi yöneten politika yapıcıları. Birlikte yaşamaya mecburuz .
Bu ilişkinin kaç şekilde oluşacağı ihtimali şöyledir…
A-Karşılıklı yarar(her iki tarafta yarar sağlar)…
B-Bir taraf yararlanır, diğer taraf etkilenmez(Yarar görmez) …
C-Bir taraf zarar görür, diğer taraf etkilenmez(Zarar görmez)  …
D-Bir taraf yararlanır, diğer taraf zarar görür….
                     
                         ***   ***   ***
Sağlıklı olup ta düşünmeyen insan var mıdır ?
Hayır…
Evden ekmek almaya  çıkmanız bile bir düşünceye tekabül eder.
Fakat  benim kast ettiğim düşünce bu tip düşünce değil.
Benim kast ettiğim düşünce duvarın  arkasında neler olup bittiğini duvara tırmanmadan anlama çabasıdır …
Düşünen insanın ilk başlangıç noktası hayrettir ve şaşkınlık tır …
Sonra merak başlar…
Bilmek isteyen (suje/özne) vardır …
Birde bilinmek istenen şey (obje/nesne)vardır.
Bilinmek isteyen şey  hadi merak et, şaşır ve artık beni “bil” der .
Sonra “zan” devreye girer. Zannettiğiniz bir şeyler ortaya çıkar ama  “zan” ve “sanı”  bilgi değildir .
Zannettiğiniz veya sandığınız şeyden de  muhakkak şüphe duymalısınız …
Ve sorular sormaya başladığınızda artık bilme süreci başlamış demektir .
   Hayali örnek /1
Belediyeniz yola taş döşemiş olsun
Döşenen taşlar beş ay içinde yerinden oynuyor .
(A) şahsı her gün o taşın üstünden atlayıp yoluna devam ediyor .Onun hiç bir şaşkınlığı yok merakı da yok neden ve niçin sorularını sormuyor …
 
 (B) şahsı ise sistemli düşünüyor ve sorular soruyor kendine…
Çünkü ondaki şaşkınlık ve arkasından merak uyandırıyor…
Bu hayali senaryo üzerinden düşünüyorum …
  1-Bu taşlar aynı zamanda kamunun parası ile döşendiği için bir seçmen olarak beni yakından ilgilendiriyor diyorum .Bu taşlar bu kadar kısa sürede yerinden neden oynadı diye düşünüyorum…
  2-Taşlar yerinden oynamışsa aklıma ilk gelen ki kötü  işçilik olabilir diye düşünüyorum(zan) …
  3-Bir başka ihtimal belediye de bu işe bakan adamlar fen işler imar işler veya kimin alanına giriyorsa bu işi hiç denetlememiş olabilir diye düşünüyorum(zan)…
  4-Bir başka ihtimal belediye başkanı bu harcamayı kendi cebinden yapsa kıyameti koparırdı ama   kamun parası olduğu için umursamamış olabilir diye düşünüyorum(zan)
Fakat bunlar zan ve sanıdır .Bilgi değildir …
HAYALİ ÖRNEK/ 2
  Bir  yerde denizi doldurup etrafını kayalarla çevrildiğini görsem bu adamlar neden doğa ile savaşıyorlar diye düşünüyorum….
Bunun nedeni çok açıktır .Tabiatın o doğal halinde bu kayalar yoktu.
Bu kayalar denizi ,kıyıları, doğayı korumak için olabilir mi diye düşünüyorum.
Bu ise imkansızdır. Çünkü doğayı öldürerek değiştirip      koruyamazsınız…
Bunun adı nitel değişimdir. Asla eski haline dönüşemeyen değişimler öldürücü yıkımdır.
HAYALİ ÖRNEK/ 3
Diyelim ki doğma büyüme benim gibi deniz çocuğusunuz ve çocuklukta denize girdiğiniz aşağıdaki hayali fotoğraftaki mekânda siz bir zamanlar denize giriyordunuz ve yüzlerce çocukluk anınız vardı .
Fakat  çocukluğunuzda denize girdiğiniz bu yerler bir zaman sonra tamamen yok ediliyor tüm anılarınız  iz  bırakılmayacak şekilde  silip süpürülüyor. Biliyoruz ki  kültürel hafızayı yok etmek, geçmişin izlerini silmek, hatırlanacak hiçbir şeyin bırakılmaması ancak  işgal güçlerinin yapacağı iştir fakat böyle bir şeyde olmamıştır . O zamana kadar tehlikeli olmayan deniz girmek   nasıl tehlikeli oldu diye düşünüyorum  .
 HAYALİ ÖRNEK/ 4
Mesela diyelim ki, denizi  bir güzel doldurup etrafını kayalarla çevirip sahili yok ediyorsunuz fakat  doğa sürekli intikam alıyor. Sizde inatla doğayı tahrip edip  denizin gücüne  dalgalara özetle  doğayı  savaş açıyorsunuz…
Doğa  politika yapıcısına “ buraya kordon boyu yapma, yaparsan ben dalgalarımla  çekip alır yaptığın masraflar kamu zararı olarak zavallı halkın sırtına yüklenir  demiş olabileceğini” düşünüyorum.
HAYALİ ÖRNEK/ 5
Diyelim aşağıda görülen fotoğraftaki gibi sakil, estetikten yoksun ve inanılmaz kamu kaynağı harcanarak yapılmış  bir mekan olsun .  
Ben böyle  yapıyı gördüğümde acaba  bu yapının  maliyeti nedir halka sağladığı fayda nedir diye düşünüyorum …
Faydası ile maliyeti arasında kıyas yaparak maliyeti sağlayacağı  faydanın  çok önünde ise bu yatırımda kamu yararı yok diye düşünürüm.(Kamu zararı söz konusu  )
 
(Marjinal fayda marjinal maliyet)
 
Bu  hayali örneklerden sonra   Milton Friedman’ın para harcama matriksini düşünüyorum …
 Harcadığın para kimindir?
 
A- Kendi  Paran
 
B-Başkasının parası
Kime harcıyorsun?
 C-Kendine..
D- Başkasına…
Friedman’ın çıkarttığı sonuç şöyledir .
1– Kendi paranı kendin için harcıyorsan, kaliteye ve fiyata azami dikkat edersin.
 
2- Kendi paranı başkası için harcıyorsan, sadece fiyata dikkat edersin. 
 
3- Başkasının parasını kendin için harcıyorsan, kaliteye dikkat edersin, ama fiyat senin için önemli değildir .  
 
4- Başkasının parasını başkası için harcıyorsan, ne fiyat ne kalite senin için önemli değildir    
3 ve 4. şıktaki, para harcama politikacıların en çok sevdiği para harcama şeklidir.
                  ***   ***   ***
Dietrich Bonhoeffer’in Aptallık Teorisi:
 Aptallık Kötülükten Çok Daha Tehlikelidir!
Bonhoeffer’a göre aptallık, doğuştan gelen bir entelektüel eksiklik değil, bireyin düşünme sorumluluğunu bilinçli olarak terk etmesiyle ortaya çıkar. Totaliter rejimler, sorgulama yetisini baskılayarak veya yönlendirerek bireyleri edilgen ve itaatkâr hale getirir. Böylece aptallık, bireysel bir kusur olmaktan çıkıp toplumsal bir soruna dönüşür.
Bonhoeffer’in Letters and Papers from Prison adlı eserindeki yanıtları bu sorulara alışılmadık bir bakış getirir.
Ona göre, aptallık, cehaletle aynı şey değildir. Cahil insan, bilgi ya da deneyim eksikliği yaşayan kişidir. Hepimiz cahil doğar, yaşadıklarımız ve öğrendiklerimizle bu eksikliği zamanla azaltırız. Cehalet her insanda bir ölçüde kalır, çünkü kimse her şeyi bilemez.
Aptallık ise bilgi eksikliğinden değil, bilmeye karşı isteyerek gösterilen dirençten doğar”
                          ***  ***  ***
DÜŞÜNMÜYORUM ÖYLE İSE BEN YOKUM.BEN YOKSAM PROBLEMDE YOKTUR .  
Düşünmediğin sürece “ben” ortaya çıkmadığı için öz bilinç  olmayacaktır.
Öz bilincin olmadığı yerde olanı  biteni fark edecek bilinçte olmayacağı için sağlığımız bozulmayacak canımızda  sıkılmayacaktır.
SONUÇ YERİNE…
 
Düşünüp sağlığımızı bozmak yerine  hiç düşünmeden yaşamalıyız .
 Bir yerlere başkan ,meclis  üyesi, imar komisyon üyesi falan olmak için uğraşmalıyız .
En önemlisi  şöhrete giden yolda tanınmış olmayı önceleyen, servet  ve zenginliğin en önemli değer  olduğunu  bilerek huzurlu yaşamalıyız
Üç günlük dünyada  bu hazlardan asla vaz geçmemeliyiz
Nasılsa sonunda imam efendi nasıl bilirdiniz diyecek, cemaatte usulen iyi bilirdik diyecek endişeye mahal yok.
Unutmayalım ki
2X2beş eder.
Yalan iyi bir şeydir.
Yasal soygun muhteşemdir.
Kamu kaynaklarını gösterişçi tüketime kurban etmek  harika bir şeydir .
Yöneticinin erdem ahlakına  (görev ahlakı)  sahip olması bir toplumu mahveder.
Önemli olan kötü olabilmektir.
İyi olmak aptalların işidir .
ÖZETLE ; 
George Orwell …

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.