Cemal Kırgız Yazdı; “İkinci Atatürk, Üçüncü Abdülhamit, Duvarları Yıkmak, Kapıları Sökmek”…

Cemal Kırgız Yazdı; “İkinci Atatürk, Üçüncü Abdülhamit, Duvarları Yıkmak, Kapıları Sökmek”…

Türkiye Cumhuriyeti Kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün iktidarı 15 yıl sürdü. Osmanlı Devletinin Zaferler, Yengiler, Utkular dolu yönünü değiştirip Mısır, Suriye ve Arabistan’ı topraklarına katarak Kızıl Deniz üzerinden Avrupa güçlerinin açık denizlerdeki rotasına müdahale eden Yavuz Sultan Selim yalnızca 8 yıl saltanat sürdü.

Büyük İskender’in hükümdarlık süresi de sanılanın aksine uzun yıllar değil, sadece 8 yıldı. Anadolu’yu fetheden Sultan Alparslan toplam 12 yıl tahtta kaldı. Osmanlı Padişahlarından 1. Süleyman’ı saymazsak (46 yıl tahtta kalmıştır) Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Ak Parti iktidarı 22 yılı devirdi. 2026veya 2027’de erken seçim beklentileri var. Yani Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir kere daha adaylığının önünün açılması için erken seçimin planlandığı tarihler bunlar. O zamana kadar dayanabilirse Ak Parti iktidardaki 25. Yılını devirmiş olacak.

Bir haftadır 31 Mart yerel seçimlerinin sonucuyla ilgili ne varsa okuyorum. Ak Parti mi kaybetti, CHP mi kazandı? Kim neden kazandı, kim neden kaybetti? Türkiye’nin gelecekteki siyasi, ekonomik, sosyolojik ve psikolojik durumu… Ak Parti ANAP, DYP, DSP gibi silinip gidecek mi, 31 Mart yerel seçimlerinden ders alıp, kuruluş ayarlarına geri mi dönecek? Saray’ın günlük harcaması 33 milyon lira, korumalarının günlük harcaması 10 milyon lira, makam arabaları, özel uçaklar, helikopterler, üçer beşer maaşlı bürokratlar, şatafat düşkünü süslümanlar dönemi… Çeki düzen verilecek mi, tasarruf ve fedakârlığa kendilerinden başlayacaklar mı? Liyakat yeniden gündeme gelecek mi? Kutuplaşmaya son verilecek mi? Toplumsal barış sağlanacak mı?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 2024 yılını ‘Emekliler Yılı’ ilan etti. Enflasyonun yüzde 124 olduğu, ortalama kiraların 15 bin lirayı aştığı, açlık sınırının 20 bine dayandığı ülkemizde, emeklilere 10 bin lira ortalama, asgari ücretliye de 17 bin lira ile devam edilirse, Ak Parti’yi de ANAP, DYP ve DSP saflarında görmemiz çok uzak değil. Bu birini faktör olarak görülebilir.

Bundan 50 yıl sonra, 100 yıl sonra bugünler nasıl hatırlanacak? Daha doğrusu hatırlamaya değer bulunacak mı? Ayasofya ibadete açıldı, cep telefonu sayısı arttı, İmam Hatip Liseleri çoğaldı dışında ki, bunun topluma siyasal iktidarın tarihe geçmesi açısından hiçbir faydası yok, bununla mı tarihte yer alacaklar…

Oysa FETÖ’nün Fethullah Hocaefendi olduğu dönemde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, “Asrın Lideri”, “Üçüncü Abdülhamit”, “İkinci Atatürk” payeleri biçilmişti. Bunu, Zaman, Bugün, Taraf gibi FETÖ Gazeteleriyle, Yeni Şafak, Sabah, Akşam, Takvim gibi yandaş gazetelerde okuyup, görüyorduk. Dindar Muhafazakâr kesimin sorunlarının çözülmesi dışında ne var? Bu tabii ki takdir edilmelidir ama Dindar Muhafazakâr kesimin sorunları çözüldükten sonra bu ülkeye ne verdiler? Hangi kalıcı değerler, kültür, sosyal barış, ekonomik katma değerler, üretim ve yaşam sosyolojisi, felsefesi ülkede kalıcı hale getirildi? Sorunları çözülen dindar ve muhafazakâr kesim bu ülkeye hangi değerleri katabildi? O dönemde, Arap Ülkelerinde bile popüler bir lider olan Erdoğan, dış politikadaki başarısızlığı nedeniyle, şimdi yalnızları oynuyor. Onun kişisel günlük, iç politikaya yönelik başarısız çıkışlarının bütün bedelini de ülke olarak biz ödüyoruz. Değerli yalnızlık falan değil bu, Türk parasıyla birlikte en değersiz, en itibarsız hale gelmenin özetidir yaşananlar.

Yeni bir ahlak anlayışı, örnek yönetim modeli mi, millet vatandaş olma bilinci mi gelişti toplumda? Demokrasi kültürü mü ilerledi? Kadınların, gençlerin toplum hayatındaki rolleri mi değişti? Çocukların, gençlerin geleceğine güveni ve ümidi mi arttı? Yetişmiş insan kalitesi mi yükseldi?

Teknoloji, sanayi, bilim gelişti, hukuk en güvenilir kurum haline mi geldi?

Artık sokaklarda, muhalefet edene ; “Çıkar Cep Telefonunu”, “Caddelere bak araba kaynıyor” , “Oteller dolup taşıyor”, “Otoyol yaptık, köprü yaptık, havaalanı yaptık”, “Sağlıkta devrim yaptık” “Eğitimde çığır açtık” sözleri de etkili değil. Türkiye nüfusu 85 milyon, toplam araba sayısı 23 milyon. “Enerciii” diye bağıran sosyal medya fenomeninin evinde 17 tane araba çıktı. Sanatçısı, futbolcusu çifter çifter otomobil kullanıyor. Bir başka sosyal medya fenomeninde de 9 tane. Bunlara makam araçlarını, sonradan görme zenginlerin 5 kişilik aileye 6 otomobil almalarını ekleyin, ticari taksi ve kamyon ile tırları çıkarın, sonra bunu kalan halka bölün. Ortada zenginlik falan yok. 2,5 milyon yatak kapasiteli otellerin dolmasıyla da kimse övünmesin, oralara gidenlerde belli.

Otoyollar, havaalanları, köprüler birilerini zengin etmek için. Sağlıkta geldiğimiz nokta, randevu çilesi, doktorlara şiddet, doktorların başka ülkelere kaçması, ilaç bulunamaması…. Devlet Planlama Teşkilatı kapatıldı. Her ile ilçeye bir üniversite yapıldı. Haddinden fazla mezun verildi. Üniversiteli işsizler ordusu yaratıldı. Eğitimde kalite ise her dönem tartışılıyor. Bir de bunlara, ÇEDES gibi çağdışı zorunluluklar eklendi.

Vesayeti kaldıracağız diye gelip, bazı kurumlarda da kaldıran Ak Parti iktidarı, şimdi kendi vesayetini kurdu. Bütün icraatlarını da o vesayet altında gerçekleştiriyor. Anayasa Mahkemesi kararlarının tanınmaması, hukukun çiğnenmesi, liyakatin ortadan kaldırılıp, kul hakkı yenmesi, sınav sorularının çalınması, mülakat garabetinin sürmesi, 16 milyon emeklinin açlığa, sefalete mahkûm edilmesi, atanamayan öğretmenler, söz verilip tutulmayan promosyonlar, 3600 ek göstergeler…

Tarımın bitirilmesi… Kur Korumalı Mevduat zenginleri… Her halta dini motif, ayet, hadis falan uydurma girişimleri…

Türk Tipi Başkanlık sistemi çökmüştür. İç güçler, dış güçler, küreselciler, hainler, masonlar, illuminaticiler vs vs vs balonları da sönmüştür. Ahlak erozyonu zirveye çıkmıştır. Açın bakın gündüz programlarına, yaşananlar kurgu falan değil, Türk Toplumunun geldiği son noktadır. Televizyonların ana haber bültenleri öncesinde verdiği adli olaylar, cinayetler, hırsızlık, gasp, tecavüz, çete savaşları, uyuşturucu baronları, uyuşturucu nedeniyle ortaya çıkan felaketler, cinnet geçirme, intiharlar, denetimsizlik yüzünden kayıp giden canlar… Ölümün sıradanlaştığı bir ülke haline geldi Türkiye…

Yani, Bursa’yı 7,5 yıldır yöneten Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş çok da üzülmemeli… Yakından tanıdığım Gemlik Belediye Başkan Adayı Refik Yılmaz’da öyle. Marmara Gazetesinde çalışırken, On Medya ekranlarında iki kez program yaptığım Mustafakemalpaşa adayı Ahmet Beygirci’nin de kahrolmasına gerek yok. Ak Parti ve Cumhur İttifakı adaylarının ellerinden geleni yaptığını düşünüyorum.

Birçok açıdan, Türk Tipi Başkanlık sistemi çöktüğü gibi, “Reis” endeksli biat politikalarının da sonuna gelinmiştir.

2014 yerel seçimleri dâhil, eskiden, “Aday kötü ama Reis çok iyi, oyumu ona vereceğim” deniliyordu. Şimdi, “Aday çok iyi ama reis ülkeyi batırdı, o nedenle ikisine de oy vermeyeceğim” dönemine girildi.

Nereden, nereye?

Yani artık, “Buradan Ay’a dört şeritli yol yapacağız desek, bize inanan kitle bir kitle var” döneminin sonuna gelindi…

31 Mart Yerel Seçimlerinin sonuçlarına sistem ve bu açıdan da bakmak önemli diye düşünüyorum…

DUVARLARI YIKMAK, KAPILARI SÖKMEK…

Gemlik’in çiçeği burnunda yeni Belediye Başkanı Şükrü Deviren, göreve gelir gelmez makam odasının kapılarını kendi elleriyle söktü.

Bunu yıllar önce Ovacık ve Tunceli’de Komünist Başkan Mehmet Maçoğlu yapmıştı. Ovacık ve Tunceli’de ilgi ve dikkat çeken makam odası kapı sökme uygulaması, demode olduğu kanısındayım.

Mudanya eski Belediye Başkanı Hayri Türkyılmaz’da bunu daha önce yapmıştı. Şükrü Deviren ile birlikte Soma İlçesi yeni Belediye Başkanı da makam odası kapısını söktü.

2009’da Gemlik Belediye Başkanı seçilen CHP’li Fatih Mehmet Güler, makam odası kapısını sökmek ne kelime, memurlar arası oda duvarlarını yıkmıştı. Anlı şanlı, Gemlik ve Bursa medyasında övgüler düzülmüş, ne işe yarayacağı belirsiz bu duvar yıkma olayı anlamsız biçimde manşetlere, köşe yazılarına konu olmuştu.

Oysa deprem bölgesi Gemlik’te duvar yıkarak, binanın statiğinin bozulacağı, kolon ve kirişlerin hasar alacağını kimse görmek istememiş, aklına gelse bile yazmak istememişti. Ben yazmıştım, demek için değil, konunun uzman görüşlerini alarak, ben yazmıştım. Nitekim yıllar sonra yapılan testlerde bina depreme dayanıksız, riskli bina statüsünde değerlendirilmişti. Şimdi, “O riskli bina raporu veren Sakarya Üniversitesi yetkilisi” FETÖ’cü çıktı diyenleriniz olacaktır. Bu da doğru ama sen fark yaratacağım diye, şovenist politikalarla binanın statiği ile oynarsan, art niyetli veya niyetsiz birileri de bunu değerlendirir…

Kaldı ki, bu çağda alengirli işler artık Belediye Başkanlığı makam odalarında yapılmıyor. Oteller, restoranlar, barlar, yurt içi ve yurt dışı gezilerinde falan bitiriliyor. Ve ben, makam odası kapısının özel olması gerektiğine inanıyorum. Gerçekten mağduriyeti olan bir vatandaş ile çat kapı içeriye doluşan vatandaş arasında fark olması gerektiğine inanıyorum. Randevu sistemini de boşa çıkaracak bu uygulama ile makam odası dolup taşacağı gibi, başkana da iş yapma enerjisi, saati, imkânı tanımaz diye düşünüyorum.

İyi niyetli olduğundan zerre şüphe etmediğim Şükrü Deviren’in, taşra ve kasaba solculuğunda kalmış demode, şovenist uygulamalar yerine, daha halkçı ve samimi projelerle gönüllerde taht kuracağına inanıyorum…

NOT; Sayın Şükrü Deviren ve ekibine Gemlik Son Nokta Gazetesi Yazarı, Sayın Abidin Uyar’ın, “Saygıdeğer Başkana Naçizane Önerilerim” başlıklı yazısını okumasını tavsiye ediyorum…

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM