“Ben kimim ( WHO AM I )” Abidin Uyar yazdı

“Ben kimim ( WHO AM I )” Abidin Uyar yazdı

Felsefi bir çözümle olarak “ben” kimim?  

       Düşünme, sorgulama, sonuç çıkarma.  

            Felsefi paradoks(bir gemin hikayesi ) 

    

 Yazıma başlamadan önce her kasım ayının 3.Perşembe günü (17/11/2022) dünya felsefe  günü

dür.

“Düşünen, sorgulayan ve  sonuç çıkaran” herkesin felsefe gününü kutlarım . 

Bence en gerçekçi ve kutlanması gereken bir gün …

 

Çünkü ; 

 

    Sorgulanmamış hayat yaşamaya değmez/Sokrates  

                             

 

Olağan siyasal ve toplumsal ortamlarda yetişen kişiler, içinde yaşadıkları toplumun ahlak ve görgü kurallarına göre yaşarlar ve bu kurallar herkes tarafından sorgulanmadan kabul edilip sürdürülür. Bu, sorgulanmamış bir hayattır./Sokrates 

***

 

         Gençler;  

Zevke dayalı hayat, şan ,şöhret ,makam ,mevki ,iyi meslek sizleri sadece itibarlı kılar . 

     

 

Evet toplumda saygı görürsünüz …

Her kes size zenginliğinizden makamınızdan  dolayı belki itibar eder.

Onlar elinizden gittiğinde (öleceğini bilen tek canlı İnsandır)

Size kalacak olan sadece şeref ve haysiyettir. 

Fakat itibar size şeref ve haysiyeti vermez.

Onu size kendiniz verirsiniz?

*Hiç düşündünüz mü? 

 *Neden ahlaklı olmalıyım? 

 *Neden adaletli olmalıyım? 

 *Neden kamu malını çalmamalıyım? 

 *Neden hak etmediğim mevkie gelmemeliyim? 

  *Neden kamu kaynaklarını kendi paramı harcar gibi itinalı  harcamalıyım ? 

 *Neden Nepotizm denen Allah’ın belası pisliği aracı kılarak eşimi, dostumu, hak etmedikleri görevlere getirmemeliyim?

*Neden önemli bir mevkiye geldiğimde bakan, vali, savcı hakim, öğretmen veya herhangi bir gücü elinde bulunduran olduğunuzda KORKULAN DEĞİL,SEVİLEN biri olmalıyım? 

 

Bizim karar alıcılarımız neden korkutan olmakta?

Neden halka rahatlıkla hakaret edebilmekte ?

Neden bir Vali bir öğretmeni kalabalık içinde azarlayabilmekte…

Neden bir bakan bir vatandaşın bir sorusuna “Daha adını bile söyleyemiyorsun” diye azarlamakta? …

Çünkü bizim karar alıcılarımızı ve yönetici sınıfımızı en çok etkileyen siyaset felsefecisi Niccolo Machiavelli dir.

O prense öğütler verir …

“Korku yaratmak sevgi uyandırmaktan çok daha güvenlidir” der .

Çünkü yönetici korkutan olmalıdır sevilen değil.

 

Dindar nesil yetiştirmek çok kolaydır. Ancak ahlak felsefesi ile bir dine gireni bulmak çok zordur .

 

 

Ben neden ahlaklı olmak zorundayım?  

 

 

Eğer bunların nedenini aramaya karar verdiyseniz ve ben neden ahlaklı olmak zorundayım demeye başladığınız anda ,artık siz düşünmeye başladınız demektir .

 

Eğer bunları düşünmeye başladıysanız AHLAK FELSEFESİ(metafizik)ne adım attınız demektir.   

 

Fakat bulduğunuz cevap;

A-Çünkü herkes bana düşman olur. Kimse yüzme bakmaz, Allah beni cehenneminde  yakar ,oy kaybeder bir daha seçilemem,   

rüşvet  alırsam polis beni yakalar, hapse atılırım, işimi kaybederim ,rezil olurum gibi  sonuç odaklı ve çıkara dayalı nedene dayanıyorsa bu ahlak  TELEOLOJİK ahlaktır …  

 

Gerekçeli , ereksel ahlaktır ki hiç makbul bir ahlak değildir … 

 

B-Ben ahlaklı olmalıyım ,adaletli olmalıyım ,kamu malın çalmamalıyım ,bana teslim edilen kamunun parasını keyfime göre harcamamalıyım, halka  hiçbir çıkar gözetmeden hizmet etmeliyim çünkü bu görevi   bana yasalar vermiyor . 

Bana bu görevi kendim yani “BEN” kendime veriyorum … 

Dış dünyadan koşullanmadan, bu kararı “ben” “bana”  veriyorum. 

Bu görevi bana kimse vermiyor bu görevi vicdanım kendime veriyor diyebiliyorsanız   

İşte bu ahlak ideal ahlaktır. 

(Kategorik Buyruk ya da Kategorik İmperatif Immanuel Kant’ın ahlak felsefesi ile ilgili bir kavramdır.)

Bu bana kodlanmış kendiliğinden olan(huduri) bilgiye dayanır .

Ve istisnasız bu vicdan her insanda vardır.

Hiç dinle tanışmamış ,İslamla buluşmamış ,Kuranı hiç tanımamış insanda da mebzul miktar vardır.

Bu ahlak DEONTOLOJİK ahlaktır … 

Makbul olan budur …

Bu sebepten gençler muhakkak BEN kimim diye sormalısınız. 

 

                                 Ben kimim? 

 

 

” Ben” dediğimiz şey nedir?

Et parçası değil tabi.

“Ben” yaptım diyoruz …

“Ben” geleceğim diyoruz…

 

 

Asırlardır felsefenin ,teoloğun ,düşünürün  aradığı cevap.

 

 

 

 

Gerçekten ben” kimim?  

 

Ben kimim ?

Biyolojik yapım değişmişti …

15 yaşındaki halim, 25 yaşımdaki halim, 60 üstü yaş halim hepsi farklıydı …

Düşüncelerim ve eylemlerim de değişmişti.

Fakat hala “ben” olarak nasıl kalmıştım?

 

Onların hepsi Ben’i temsil ediyorsa gerçekte hangisi “BEN” di.

Bugün olduğum kişimi, beş yıl önceki kişi mi?

Yoksa yaşarsam 8o yaşındaki kişi mi ?

Ve hangi saniye, dakika, hangi zamandaki “ben” gerçekten bana ait idi.

Bana ait olan ben hangisiydi ? 

Duygularım mı ?

Düşüncelerim mi?

Davranışlarım mı?

“ben” vücudumun neresinde saklıydı ?

Beyinde yok …

Bu araştırıldı…

Ne bir organ ne bir bölge var “BENİ” ben yapan .

Veya seni sen yapan…

 

 

 

 

“ Ben” kimliğinin sürekliliği … 

 

 

Her şeyim değişiyor fakat nasıl oluyor da hala “ben” olarak kalıyorum.

 

 

Antik Yunan tapınağına kazınmış olan kendini bilenden, sen kimsine kadar filozoflar politikacılar ve her çeşit insan bu soruya cevap bulmaya  çalıştı.

Bu karmaşık sorunun çok çeşit ve bir biri ile uzlaşamayan cevabı ortaya çıkıyor .

Çünkü bu karmaşık bir kavram olan kimliğin sürekliliğinde yatıyor soru hangi “sen” sensin yani sen kimsin ? … 

 

Yani sen hangi yılda ki sen sensin …

Bugün olduğun kişi mi ?

Beş yıl önce ki kişimi?

Yoksa 50 yıl sonra olacağım kişimi?

Ben ne zaman benim ? 

Ve senin hangi yönün SEN oluyor … 

Yani beni BEN yapan nerem … 

Ben dediğim de neremi kast ediyorum hangi yıldaki durumumu ?

Bir gemin hikayesi 

 

                       Felsefi paradoks 

 

Bir Yunan tarihçi bir geminin hikayesini anlatır.

 

Keseus ;Girit’teki  kötü Mineteo’ru tek başına öldürüp bir gemi ile eve dönmüştür.

 

Bu kahraman zaferi şereflendirmek için Atinalılar bin yıl boyunca titizlikle bu gemiyi limanda tuttular ve her yıl onun yolculuğunu tekrarladılar .

 

Gemin hangi parçası eskise ,orası aynı materyalden sıfır dan tekrar yapılıp eski haline getirdiler.

 

Ve bu böyle orijinal parça kalmayana kadar akıp sürdü gitti …

 

İşte burada hikâyenin kurgulayıcısı  KESEUS’UN  gemisinin  kişiliğinin sürekliliği etrafında dönen felsefi paradoksun bir örneği olduğuna dikkati çekmişti .

 

 

Bir şeyin her parçası değiştirilir de nasıl hala aynı şey olarak kalır?

 

Ortada aslında iki gemi var  

 

Şimdi bu gemi örneğinde iki tane gemi var.

İlki Keseusun Atina limanına demirlediği ilk gemi ve de 100 yıl sonra Atinalılar tarafından kullanılan ikinci gemi…

Birincisi (A) olsun

İkincisi (B) olsun…

 

Basitçe soru şu A, B ye eşit midir? 

 

 

Bazıları bu gemin sadece ilk gemi olduğunu onun parçaları değişmiş geminin o efsanevi geçmişinin hiç bir noktasında değişiklik olmadığın söyleyecektir .

 

Çünkü sayısal olarak da gemi bir tanedir .

 

Ve tıpa tıp aynısıdır …

Yani A=B diyecektir …

 

Fakat diğer taraftan bu ikinci gemin tüm benzerliklerine rağmen asla ilk orijinal gemi olmadığını KESEUS’UN  ikinci gemiye hiç ve asla ayak basmadığın söyleyecektir.

 

Yani iki gemi sayısal ve tıpa tıp aynı olsa da NİTELİKSEL olarak aynı değildir .

Yani  A,B ye eşit değildir …

 

Fakat bir başka soru da şu olmuştur .

 

Ya biri orijinal gemin atılan tüm parçaların(eskimiş  ve  yeni parçaları ile değişmiş eski ilk orijinal parçaları) ile  toplayıp ilk orijinal gemiyi inşa etmişse  inşa bittiğinde kimse inkar  edemez  iki gemi olduğunu,biri Atina da ki limandaki gemi diğeri de ikinci şahsın arka bahçesinde saklı olan gemi …

 

Her ikisi de Keserisun gemisi olduğunu  ikna eder ama aslında yalnız biri gerçektir …

 

İşte aynı bunun  gibi sizin de sürekli değişen parçalarınız fiziksel vücudunuz ,aklınız , duygularınız,düşünceleriniz  davranışlarınız hatta esprilerini bile sürekli değişiyor. 

Fakat siz nasıl oluyor da aynı kalıyorsunuz ? 

Bu ben kimim sorusunun  bu kadar karmaşık olmasının nedenlerinden sadece bir tanesi  budur … 

BEN ;ben olarak nasıl kalırım?_ 

Mesela o Ayasofya hala nasıl Ayasofya olarak kalmıştır?

O ilk kilise veya Fatih zamanındaki kiliseden dönme cami

İlk kilise veya bu günkü camimidir sizce ?

 

Veya HZ Muhammedin ilk orijinal hitabı ile ilettiği  o mesaj nasıl oldu da bunca mezhep,bunca tarikat, bunca tefsir, bunca hadis külliyatı, bunca kelami farklılık,bunca bir biri ile çatışan fıkıh alimine  rağmen İslam dini olarak aynı kaldı?

 

 

SONUÇ YERİNE ; değişmeyen tek şey değişimdir. 

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ ; “BURSA OVASI DA, SANAYİSİ DE TÜM DEĞERLERİ DE SAHİPSİZ DEĞİLDİR” – Atatürkçü Düşünce Derneği Orhangazi Şubesi: […] ADD Bursa’dan ‘Soğuksu’ tepkisi: Değerlerimizi yok etmenize
2024-05-05 12:22:30