“Allah isterse her şeyi yapar mı?(1)” Abidin Uyar yazdı

“Allah isterse her şeyi yapar mı?(1)” Abidin Uyar yazdı

Felsefe ile ilgim malumat düzeyindedir.

Felsefi malumat ile felsefi bilgi çok farklı şeyler.

Felsefi malumat bana mümkün olduğunca hayata dair ,siyasetten ekonomiye, din ve insan davranışlarını anlamam konusunda en az hatayı nasıl yapabilirimin cevabını verir.

Ve en önemlisi birçok konuda bilmediğimi(cehaletimi) ve bilmediğimi de bildiğimi (cehaletimi bildiğimi )bana öğretir.

Bunun en önemli faydası zihin sürekli yeni bilgiye (malumata )açıktır.

Baştan bir kabulleniştir bu durum.

Ben kendimin ne olduğumu biliyorum .

Kendimin ne olduğu ile alakalı bilgim asla yanlış olamaz.

Ancak ötekine ait olan bilgimde yanılma payım çok vardır.

Felsefeci, Prof Ali Osman Gündoğan hocamın harika bir makalesi bunu anlatır

”(Kendini bilmek- yollar ve engeller prof.Ali Osman Gündoğan)  

https://www.gazetedurum.com.tr/yazar/Ali-Osman-Gundogan/kendini-bilmek-yollar-engeller-16374

“Çünkü birinci dereceden bilgi, mutlak olan kavrayış, yanılmayacağı durum insanın kendisi hakkındaki bilgisi ve kavrayışıdır. Kendi dışımıza yönelmekle kurduğumuz özne-nesne ilişkisinde elde ettiklerimiz görece olduğu için yanılabiliriz, onlar bize kendilerini kendileri olmayan bir şekilde gösterebilirler.”(Kendini bilmek yollar ve engeller Prof.Ali Osman Gündoğan)  

Felsefi düşünce bu toplum için maalesef kabul edilir    bir şey değildir.

Bilhassa aşırı politikleşmiş, aşırı partili, ideoloji ile kendini sınırlamış ve kesin inançlılar için “düşünce” çok lükstür.

 

                Nedensellik ilkesini ortadan kaldırsanız Allah  

her şeyi yapar . 

 

                      Önce “din” ne tip soru sorar ! 

1-Nedensellik ilkesini yani tabiattaki tüm yasaları yapan fail neden kimdir ?

2-Yasanın kendisini, kendimi meydana getirdi ?

3-Ör;Yer çekimi yasası kimin eseri?

4-Bu yasa neden böyle çalıştı da, tam tersine çalışmadı ?

Bir başka ifade ile bunun neden tersine olmadığı bilimin gelişmesi ile izah edilebilir ancak izaha çalıştığım yer çekimi yasasının fizik bilimine en uygun olarak var olması niçin oldu?

Nesneler dünyası ile oluşmuş bu yasadaki ilk fail (neden) kimdir sorusu felsefenin ve dinin sorduğu sorudur .

Yani yasa kendi kendinin faili olamayacağına göre, o yasanın da bilime uygun en güzel çalışması bu şekilde ise buna kim karar verdi?

Tesadüf olmuş tur .

Düşünce olarak mümkün.

Lakin ussal değil.

Evdesiniz masadaki bardağa eliniz çarpıp yere düşse hiç şaşırmazsınız .

Çünkü o bardak bulunduğu zeminde tutunamazsa düşmesi kaçınılmazdır.

Bunu bildiğiniz için aaaa nasıl oldu da bardak düştü demezsiniz.

Üstelik içinde bir de çay varsa kendinizin dikkatsizliğine

kızarsınız.

Birde şöyle düşününün bardak veya masadaki kalem kendiliğinden hareket edip yukarı doğru çıkmaya başladı odanın içinde  .

Bir an ne oluyor kim var, görünmez bir el mi onu tuttu yukarı çıkartıyor diye paniklersiniz .

Cinler, periler iyi saatte olsunlar mı odada var diye odayı nasıl terk ettiğinizi bilemezsiniz .

Beyin bir anda alarm verir.

                             Kader nedir ne değildir?  

Kader bir inanç olarak vardır.

Onun içi muhakkak bir Tanrı inancı gereklidir.

Kader ise ölçüdür.

Her şey bir kadere göre (ölçüye göre )yaratılmıştır. Bu vahyin beyanıdır.

 Kamer /49 “Biz her şeyi bir kadere (bir düzene, ölçüye, plana) göre yarattık.”

  İnanç; yer çekimi yasasından, arının yediklerini bala , ineğin yediğinin süte tahvil etmesine kadar onun kaderidir der .

İstem dışıdır.

Özgür fiil ve eylem değildir.

Tercih yoktur.

Seçme veya seçmeme özgürlüğü yoktur .

Bu bir yasadır(zorunlu)

Yasa her zaman tekrarlanan ve aynı sonuç elde edilen şeylerdir.

            Mantık çarpıtması Allah’ın şanını yüceltmez. 

Sadece İslam’ı savunmasız bırakır. 

           Ya konu insansa insanda sorumlu varlık ise ;

O zaman kader nedir?

Dücane Cündioğlu dediği geçerlidir.

“Sorumluluk varsa kader yoktur, kader varsa sorumluluk yoktur. Hem sorumluluk hem kader varsa, o takdirde akıl ve mantık yoktur.” 

 

İnanç ; Allah istedi ,”ol “dedi ve “oldu” der . 

 

Olayı açıklamaz ancak anlamlandırır.

İman eden ikna olur .

Ancak iknanın kanıta ihtiyacı yoktur.

Onun içinde buna kesinleşmiş inanç /iman diyoruz

Kanıtlandığı an zaten bilimsel bilgi olur.

O zamanda iman olmaz.

      Bilim ise neden ve nasıl sorusunu sorar onu açıklar. 

Çünkü her iki disiplinin paradigması farklıdır.

Bilim neden ve nasıl sorusuna cevap arar.

Niçin sorusunu sormaz.

Onu Din ve felsefe sorar.

Niçin olmuştur ?

Din şöyle cevap verir .

“Allah istediği için”

 Bu aslında Totolojidir.

Totoloji bize genişletici  bilgi vermez.

Yani kaplamsal olan bir tanımdır.

İçleme dair bize bilgi vermez.

                        Nedensellik ilkesi ! 

Şunu rahatlıkla söyleyebilirim biz düşünmeden inanan bir toplumuz.

Genel kanılar, klişe cümleler, beylik laflar …

Din adamı ,cami imamı, vaaz memuru böyle konuşur.

Onlar düşünemezler.

Çünkü düşünce bireysel bir faaliyettir.

Onlar ise genel kabulleri ile (Ör; ehli sünnet doktrini ile eğitimini tamamlamış diyanet görevlisi için düşünme asla olamaz. 

Çünkü onun sorumlu olduğu bireysel düşüncesi değil, içinde bulunduğu DÜŞÜNCE SİSTEMİDİR.  

Düşünce tekil faaliyettir .

Düşünce sistemi ise  kurumsallaşmış DİN halini almış kesin önermeleri(dogma asla tartışılamayan) içerir.

Ve genel kanılara dayanır.

(ÖR; bu konuda İslam alimlerinin icması vardır veya ehli sünnet alimleri şöyle der veya bu konuda Fukaha’nın görüşü şöyledir  vs vs .)  

Özetle bir otorite üzerinden CEDEL ile (klasik mantıktaki beş sanattan biri olan bir otoriteyi kanıt göstererek delil getirme yöntemi/diyalektik ) sözlerinin doğruluğuna kanıt getirirler. 

Genel kanıların çürütülebilmesi mümkün değildir.

Çünkü genel kanılar ikna edicidir.

İknanın ise yukarıda dediğim gibi kanıta ihtiyacı yoktur.

 Onun için nedensellik ilkesini bilmeyiz.

 

                           Neden –Nedenli ilişkisi  

ÖR; Eve geldim masadaki bardak yere düşmüştü .

Allah istediği için mi olmuştu?

Hayır bardağı koyduğum masa kırılmıştı .

Dindar bilinçte mantık şöyle çalışır .

“Allah istemeseydi o bardak kırılmazdı”.

Bunun adı Mantık çarpıtmasıdır.

Faturayı Allah çıkartmak ucuzluğu.

Oysa burada bardak NEDENLİYDİ !

Onun düşmesinin muhakkak bir NEDENİ vardı.

Eğer bunu izah edebilirsem Allahın neden Kabede on yıllardır Yarabbi İsraili kahretduasını kabul etmediğini açıklayabilirim. 

Fakat o zaman düşünen akıl bir çıkarımda bulunmalı  zorunludur.  

 Yani  on yıllardır bu imamlar Kabe de  edilen duaların yüzü suyu hürmetine diye  bize dua ettirdiler neden Allah Müslümanların duasını hiç kabul etmedi? 

Demek ki Kabe de her edilen Dua Kabul olmuyor. 

Duanın kabulü mekanla veya belli bir günle alakalı değil ki!                    

    Ya da Cuma günün yüzü suyu hürmetine  Müslümanları başarıya kavuştur. 

İslam dünyasını bu yoksulluktan perişanlıktan kurtar diye ettiğimiz duaları Allah neden kabul etmedi?

RAD 11:”…Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını ²⁶ değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez(…) (Muhammet Eset)

                                      İşte felsefi  düşünce  dediğim budur.

                                    

                                           Kırılan bardak kendi kendini kırmış olamaz… 

 

Nedensellik ilkesi:

NEDEN:(İLLET)bir şeyi yapan var eden nesnedir ..

NEDENLİ: (MALUL)nedenin meydana getirdiği şeydir …

NEDENSELLİK İLKESİ :neden ile  nedenli arasındaki  ilişkidir …

                         Bu ilkenin açılımı …  

    1- Neden, nedenliden önce gelir …

   Zorunludur.

2- Çünkü neden nedenliyi meydana getirir…

     3- Neden kendinde olmayan bir şeyi nedenliye veremez…

ÖR;Kırılmış bardak nedenlidir  kırılma nedeni benim bardağı    elimden düşürmüş olmam veya başka bir şeydir…

İşte bu yüzden neden ( bardağı kıran sebep ), nedenliden ( Kırık bardaktan  )önce vardır …

Bir şey hem neden ( İLLET ),hem nedenli (MALUL)olamaz …

 Yani kırılan bardak kendi kendini kırmış olamaz.

        Bir şeyin, kendisinin “nedeni “olması demek , onun kendisinden önce bulunması demektir .

Bu ise nedenlinin (malulün ) aynı zamanda neden(illet) olması demektir .

Bu mümkün değildir.

Bir şey ya “A” dır ya ” B” dir .Hem “A” hem “B” olamaz.

3- Bir şeyin kendisini var etmesi , yok iken var olduğunu iddia etmesidir …

Yok olan bir şeyi kendisine varlık verecek demektir …

Yoktan varlık çıkmaz …

Bu imkansızdır.

Neden ancak  kendinde olanı verir…

4-“Neden” yoksa “nedenli” de yoktur ..

5-“Nedenlinin” kendine varlık vermesi, “YOK” iken var olması gibi çelişik bir durumdur.

Buda  Özdeşlik ilkesine aykırıdır.

Yani bir şey hem YOK hem VAR olamaz…

Burada Müslüman zihin maalesef çelişmezlik ve özdeşlik ilkesini bilmediği için Tanrı tasavvuru EŞARİ kelamına göre şekillenmiştir.     

6- “Nedenli”  kendisini var edecekse, YOK tur demektir .Eğer YOK olan kendini var edecekse  O zaman “VAR” olduğunu  iddia edecektir …

                          Eşari kelamı ve Türkiye dindarlığı   

Gazali bu kelamda bir hayli etkili olmuştur .

Allah isterse ateş pamuğu yakmaz der.

Mantıkta şöyle örnekle çarpıtılır.

Ateş, Hz İbrahim’i Allah istediği için yakmamıştır.

Böylelikle mucizeye kapı aralar .

Yani Allah isterse kendi adetini değiştirir.

O zaman Allah isterse her şey mümkündür demektir.

Bu düşünce aynı zamanda inanılmaz kelami  sorunu bizlere miras bıraktı .

Bu görüş inanılmaz mantık hatalarına da kapı aralamıştır .

Çünkü bu mantığa göre ;

Allah isterse zulmeder,Allah isterse adaletsizde olabilir.

Allah isterse iyi kulunu cehennemede atar .

Ve son maden ocağı felaketi Allah istediği için olmuştur .

Allah istediği için mafya ile iktidar af için uzlaşmış,imar rantı

yolsuzluk,rüşvet şikeli ihaleler  ,adaletsizlikler gerçekleşmiştir.

                   Beyan aklı (kelami akıl)MÜMKÜN kelimesini Allah nispetle anlar . (BKZ dip NOT) 

O zaman her şey imkan dahilinde olur.

Yani Allah dilerse ben deniz üstünde yürürüm.

Uçurumdan düşerken ellerimi çırpar uçabilirim .

Fakat  Allahın insanlar için yarattığı yasalar vardır .

İnsan bu yasalara tabidir.

Allah  keyfi olarak  yasalarını değiştirmez .

Zaten Allahın sözü de bu dur.

 Eğer Allah kendi sözünde durmazsa bu çelişmezlik ilkesine aykırıdır .(Çelişme olur )

                 Oysa mümkün olan, insana nispetle anlaşıldığında insan için imkan dahilinde değildir.

Mesela başsız doğan insan yaşar mı?

Mümkünü Allah nispetle anlarsanız.

Allah için mümkündür der işin içinde çıkarsınız .

Fakat İnsana nispetle anladığınızda bu imkan dahilinde değildir.

Çünkü Allahın yasası böyle çalışır.

Bu yazıma devam edeceğim, ikinci sorum neden Müslümanlar geri kalmıştır?

Neden Az gelişmişlik , despotik rejimler, insan hakları ihlalleri tek adam rejimleri İslam toplumlarında da hakimdir ?

DİP NOT;

(Bu arada dini konulara ilgi duyanlara hatırlatılım.

İslam dünyasında 3 tip ana akım akıl vardır.

Bu gün bizim İslam dediğimiz şey aslında ONTOLOJİK anlamda Allahtan gelmiş vahye inandığımızı söylesekte  aslında inancımızın ana gövdesini; beşer kaynaklı İslam düşünce sistemleri oluşturur.

Vahyin(hitabın/sözün) yazılı metne dönüşmüş şekli olan yani  yazılı mesajdan  yani  Mushaftan yorum yolu ile çıkartılmış olan disiplinler dir.

Kelam,fıkıh,tefsir,ilmihal ve hadis gibi ilimlerin metinden  anladığı  mezheplerin, alimlerin  görüşleridir.

Onun için mutezile  kelamcısı ile Eşari kelamcısı veya Şia çok ayrı düşünür .

Bir mezhebe göre doğru olan yorum , başka mezhebe göre yanlış olabilir .

Bizim inandığımız ve İslamı yorumladığımız işte bu 3 tip akla göre olur .

A-Beyani akıl (bu Kelam dır)Allah metinde kendini beyan etmiştir.

B-Burhani akıl (bu aklı kullanan sistemli düşünen ve hakikati arayan Müslümanın aklıdır.Delil, ispat,bilimsel gerçeklik,özdeşlik  çelişmezlik ilkesine ters düşen her şeyden şüphe duymak. Bu akıl Gazali ile yok edilmiştir ve kafir ilan edilmiştir .Bu akıl felsefi düşüncedir.

C-İrfani akıl(bu akıl tasavvuf felsefesidir)

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ ; “BURSA OVASI DA, SANAYİSİ DE TÜM DEĞERLERİ DE SAHİPSİZ DEĞİLDİR” – Atatürkçü Düşünce Derneği Orhangazi Şubesi: […] ADD Bursa’dan ‘Soğuksu’ tepkisi: Değerlerimizi yok etmenize
2024-05-05 12:22:30