Gerçekten bunlar doğrumu?

Çok ciddi iddialar dolaşıyor  …

Eğer doğru ise yargıda bu kadar bozulma nasıl mümkün olur ?

Kimin eli ile bu gerçekleşir?

Bu yozlaşmanın ve bozulmanın faili kim ?

Eğer doğru ise suçlu kim?

Düşünmek zorundayız hepimiz …

Bu ülkenin insanı neden az düşünür ?

İKTİDARIN METAFİZİĞİ…

 “Güç yozlaştırma eğilimindedir ve mutlak güç kesinlikle yozlaştırır.“

 (Lord Acton olarak bilinen John Emerich Edward Dalberg – Acton ,)

 Ürpererek ama şaşırmış gibi yaparak izliyorum …

Her gün yeni bilgiler paylaşılıyor …

Taha Akyol bir hukukçu …

Yazdıkları şuan kadar yalanlanmadı …

BİR :

 Anadolu Adliyesi Başsavcısı Sayın İsmail Uçar, adliyedeki çürümeyi isimlerle, olaylarla ve belgelerle anlatan suç duyurusu dilekçesini HSK’ya verdi. Yargı hemen erişim yasağı koydu!

 İKİ ;

  Sayın Başsavcı, suç duyurusunda, FETÖCÜ yargı mensuplarının yaptıkları zulümleri hatırlatıyor. Onların yerine görev alan “kimi yargı mensuplarını” bugünkü durumunu şöyle anlatıyor:

“Devletten alacağı varmış gibi her türlü kirli işi yapmayı kendilerinde hak görmeye başladı, kimi meslektaşlarımız girdikleri kirli işlerde FETÖCÜ hakim ve savcılara rahmet okutur duruma geldiler…”

 NEDEN ERİŞİM YASAĞI KONAR?

 ÜÇ:

Serbestiyet sitesi, ülkemizin önde gelen ceza hukukçularından Prof. İzzet Özgenç’le görüştü. Özgenç, yukarıdaki olayla ilgili haberlere Sulh Ceza Hakimi tarafından “erişim engeli” konulmasının “hukukî mülahazalarla alınmış bir karar değildir; hamamın namusunu kurtarmak amacına matuf” olduğunu belirtiyor.

Yolsuzluk haberlerinin medyada yayınlanmasını baskılarla engellemek de toplumun çok büyük bölümünce güvenilmeyen yargının kararlarıyla “erişim engeli” koymak da aslında kamu denetiminden kaçmanın yollarından biridir.

 BİR BAKAN DEĞİŞİKLİĞİMİ BU OPERASYONLARI YAPTIRDI?_

 DÖRT;

İçişleri Bakanı Sayın Ali Yerlikaya açıklıyor:

“4 Haziran-6 Ekim tarihleri arasında 38 mafya tipi organize suç çetesinin çökertildi… İçişleri Bakanlığı olarak, öncelikli hedeflerimizin başında ülkeyi organize suç örgütlerinden temizlemek geliyor.”

Bakan Yerlikaya “4 ayda 80 bin 572 uyuşturucu operasyonu düzenlendiğini” ve “98 bin 198 şüphelinin gözaltına aldığını” da açıkladı.

Yukarıdaki açıklamaları Taha Akyol yapıyor…

Bana ait değil …

Yazının tamamını bu linkten bulabilirsiniz…

 Güç bozar – Taha Akyol (karar.com) 

 Bunları da  Elif Çakır yazıyor …

Ülkemizde rüşvet alan savcıların, hakimlerin de 

bulunduğu bilinmeyen bir husus mu?

Polislerin, medyanın, yargıçların, iktidar siyasetçilerinin yer aldığı FETÖ borsası bilinmeyen bir şey mi?

Usulsüz tahliye kararları veren hakimler yok mu?

Ülkemizde “garip tavırlar sergileyen hakimlerin” olduğunu ilk kez Başsavcı Uçar mı açıkladı? Garip tavırlar sergileyen hâkim ve savcılarımız yok mu?

Çok basit bir örnek: Bir Başsavcının damatlığı üzerinde, karısının gelinliği üzerinde nikah masasından kalkıp Cumhurbaşkanını ziyarete gitmesi garip değil mi?

Garip elbette. Yüksel Kocaman Ankara 

Cumhuriyet Başsavcısı olduğu dönemde bu garip davranışı sergiledi ama! Başsavcı 

Kocaman nikahtan kalktı Cumhurbaşkanı 

Erdoğan’ı Beştepe’de ziyaret etti, Erdoğan çifte düğün hediyelerini taktim etti.

Alın size açık kaynak!

Yargı ve siyasi tarihimizde başka bir örneği var mı?

Var mı, merhum İsmet İnönü’yü, Celal Bayar’ı, 

Turgut Özal’ı, Süleyman Demirel’i, Ahmet 

Necdet Sezer’i hatta Kenan Evren’i Çankaya köşkünde damatlığı üzerinde ziyaret eden bir başsavcı örneği?

Yazının tamamı bu linkten okunabilir

Bakalım HSK ne yapacak? – Elif Çakır (karar.com)

AŞIRI POLİTİKLEŞMİŞ   TOPLUM ADALET ARAMAZ ,HUKUKTAN YANA TARAF OLAMAZ. O TARAFTAR DIR …

 Böyle bir toplumda  birey “ahlaka, adalete taraf olamaz…

Sinan  Ateş cinayetini düşünüyorum …

O  siyasi bir  cinayet …

Fakat aşırı politikleşmiş gruplar adaletten, ahlak tan yana taraf değillerdir

Taraftar oldukları için bulundukları daireyi terk edemiyorlar .

Bulundukları ideoloji ve grup içinde öz benliklerini bulamıyorlar…

Toz kondurmuyorlar örgütlerine…

Çünkü düşünmek zorunlu değil bu durumda …

Birey olamamış insan tekil varlık olduğu halde düşünemez bu durumda .

Oysa düşünme TEKİL eylemdir…

Sana aittir.

Kalabalık içinde kalarak düşünemezsin …

Zaten senden  partin ,ideolojin, içinde bulunduğun siyasi örgüt   düşünmeni istemez 

İtaat ister …

Yaşam hakkının kutsallığını akledemiyorlar…

Ben Sinan Ateşi tanımam, ideolojisi umurumda değil, ama o bir insandı.

Yaşam hakkı ona Tanrın verdiği doğal bir haktı .

O hakkı Tanrı vermişti ona .

Tıpkı Uğur Mumcun ki gibi Sabahattin Ali  ve  onlarcası gibi ..

SEMBOLLER ,SİMGELER ,İÇİ BOŞALTILMIŞ YAPILARDIR … 

Özbilinci gelişmemiş bireyin farkındalığı yoktur …

O sadece taklit eder.

Henüz şahsiyet kazanmadığı için kendini fark etmemiştir …

Sadece bir grubun entegral parçasıdır ..

Biz demeden cümle kuramaz …

Düşünüyorum öyle ise ben varım diyemez …

Çok uzaktan gelen adamın bıraktığı sakaldan, bıyığından, giyiminden ,tıraşından tuttuğu siyasi partiyi anlayabiliyorum …

Mafya özentili bir adam görsem hemen ideolojisini anlıyorum …

Çatık kaşlar, her an patlamaya hazır bir adam.

Diyorum ki bu kesin şu siyasi partinin  taraftarı…

Mizacı kavga etmeye müsait diyorum …

Veya elde tespih parmakta akik yüzük suratındaki sakal ben kültürel muhafazakarım diyor.

Sakal bireyin kültürel terkibinin de bir göstergesidir .

CHE Guavere’nin sakalı ile bizim imamın bıraktığı sakal veya bir sanatkarın bıraktığı  çenesindeki bir tutam sakal size hemen dünya görüşü hakkında fikir veriyor …

Saç tıraşına bile bakıp anlamak mümkün

Bu kadar bölünmüş tolumda cemiyet oluşmaz, cemaat oluşur …

Tamamen yetiştiği kültürel  ortam bunu belirliyor .

Hazır şablon  klişe semboller ,simgelerle ortada henüz öz bilinç yok .

Entegral bir varlıktır o  …

Şahsiyeti  eriyip gitmiştir.

Kendi yoktur .

Öz bilinci olmadığı için ön güveni de yoktur .

Mensubiyet duyduğu sembolleri ,simgeleri kullanır…

O kimlik her şeyidir…

Adaleti  de o kimlikte arar ,hukuku da o kimlikle oluşturuyor …

O kimlikle her şeyi  halle der ..

İnancı da o kimlik belirliyor …

Fakat içinde düşünce yok .