Abidin Uyar Yazdı; “Kamu Kaynağının İsrafı”

Abidin Uyar Yazdı; “Kamu Kaynağının İsrafı”

Yeni güne merhaba ..
Gene uzun yazdım ve suya yazdım.
Suya yazılmış yazılar emek israfı gibi gelebilir.
Olsun tüm israflar böyle olsun.
En çirkin israf Kamu kaynağının israfıdır ve kamunun hakkının israfıdır ….
Bir an için şöyle düşünelim ;
Elinizde mükemmel bir fidan var,fakat onu ekecek mümbit toprağınız yok ve siz sürekli fidanla övünüyorsunuz …
Geçmişte atalarınızın yaptığı estetik ve güzellikte bu gün onunla yarışacak bir eser meydana getiremiyorsunuz .
Muhafazakarlığınız kültürel olduğundan ve o kültürde yıkmak ve yok etmek üzere oluştuğundan,yıkmayı hizmet olarak algılıyor ve onunla övünüyorsunuz …

Bu çarpık mantık Politika yapıcısının iştahını kabartıyor ..
Şehri talan ediyor …
Doğayı mahvediyor …
Akletmiyor …
Kamu kaynağını çılgınca harcıyor …
Suçu aklıyor …
Her şeyi yozlaştırıyor …

Bu talebi var eden faktörler

Şöhret,tanınma ve üst düzey bürokratta ile samimi olma iştiyakı…
Statü grupları içinde rol almak …
Statü simgesini arabasının camına, yakısına rozet olarak takmak…
Kısa yoldan zengin olmak …
İtibarlı ve herkesin saygı duyduğu bir konumda olmak

Diyalog kuramamanın acısı
Mesele diyalog kurmakta …
Bu diyalog nasıl kurulacak ?
Önümde iki seçenek duruyor …
Ya diyalojik olacak, ya diyalektik ..

Diyalojik diyalogda dinleme ve buna bağlı olarak etkili iletişim olacak…
Seni senin ağzından dinlemek istiyorum.Senin gözlüğünle dış dünyaya görmek istiyorum demektir .
Seni değiştirmek dönüştürmek ve benim gibi düşünmeni sağlamak değil muradım demektir…
Bu ise ancak dinlemek ile mümkündür.
Ancak bir dil becerisi ve iletişim yetkinliği olan dinleme ile gerçekleşir …

Diyalektik diyalog ise çatışma üzerine kuruludur …
İdeolojik beyin biz diye cümleye başlar, ideoloji de düşünme olmaz itaat vardır.
Özgür beyin ise ;ben der ;kendin olmak vardır.Özbilinc vardır.

Seni dinlemeyeceğim…
Platon ve devlet

Sokretes , Glaukonla (Aristonun oğlu)la Pire limanına iner …
Tam işlerini bitirip (Dualarını Tanrıçaya edip)şehre dönerken …

1- Kephalusun oğlu Polemarkhos onları görür …
Ve onları durdurmak için (demek ki Sokrates onlardan bir hayli önde gidiyor )bir çocuğu önden koşturur ..
ve çocuk Sokrates yetişir ve Plomarkhosun’un kendilerini beklemesini söyler …
Bu arada benim özel notum Sokrates çok düşmanı çok olan bir adamdır ama buna rağmen onunla bu düşmanları, onu sevmeyenler onunla sohbet etmeyi çok arzu eder …

2- Plomarkhos ,Sokrates’e ;
-yanılmıyorsam şehre dönmek üzersin der …
Sokrates;
-Hayır yanılmıyorsun …
Plomerkhos;
-Biz kaç kişiyiz görüyormusun?
Sokrates ;
-Görmez olurmuyum!
Plomarkhos ;
-Öyle ise ya bizle başa çıkarsın(yani tartışırsın ) yada burada kalırsın…
Sokrates :
“Peki bunun başka yolu yok mu ?Ya ben (biz )sizi ikna edersem, siz serbest bırakırsanız…
SONUÇ YERİNE ;
işte anlatmak istediğim ve hisse kapılması yer buradaki PLOMARKHOS’UN FİNAL CÜMLESİDİR …

PLOMARKHOS:
“SENİ DİNLEMESEK TE GENE BİZİ İKNA EDEBİLİRMİSİN” der…
VE SOKRATESİN YANINDAKİ GLAKOM ;
“edemeyiz “der …
PLOMARKHOS SON NOKTAYI KOYAR …
“öyle ise sizi dinlemeyeceğimizi aklınıza koyun” …

Seni dinleyemeyeceğiz !!!
Gerçekten muhatabın seni dinlemiyor ise,konuşma sırası sana geldiğinde sıklıkla sözünü kesiyor,konuyu çarpıtıyor ve başka bir şeyle ilgileniyor ve bunu yol yöntem (ahlak)olarak benimsemiş ise ;
Yapabileceğiniz hiç bir şey yoktur …
Hemen tartışmayı kesin ..
ERİSTİK DİYALEKTİK/haklı çıkma sanatı …

Eristik Diyalektik, Kant’ın öğrencisi Schopenhauer’ın 1830’da yazdığı bir metin.
Tartışmada tam 38 hileden bahseder Schopenhauer…
Hile’lerden oluşan bir bütün.
Bir tartışma ortamında karşı tarafı alt etmenin ipuçlarını veren
yöntemler

* Oyunu Gizleme,
*Yanlış Önerme Kullanma,
*Bir Anda Çok Soru Sorma,
*Kızdırma, Zıddını Sorma,
*Zorluk Çıkarma,
*Kendi Silahıyla Vurma,
*Gerekçeyi Terse Çevirme…

En bildik ve klasik hile, tartışmada muhatabınıza AD HOMİNEM ile karşılık vermek …

Ad Hominem Nedir?

Orjinal adı Argumentatum Ad Hominem (kısacası Ad Hominem),safsata türüdür.
Karşımızdaki insan bize bir argüman söyledi.
Biz ise onun bu argümanına cevap olarak karşımızdaki insanın argümanla alakasız, ilgisi olmayan kişisel özelliklerine saldırdık ve onun argümanını geçersiz kıldık.
Oysa saçmalayarak Ad Hominem yaptık.
Ayasofya’nın camiye dönüşmesi tartışmasında önüme çıkan safsata türü olarak AD HOMİNEM en çok baş vurulan hile idi …
İki soruya cevap aramıştım …
Gerçekten Ayasofya konusunda ilahi hitabın mesajı varmıydı?
Örfi Hukuk;yani kılıç hakkı ve egemenlik hakkı olarak geçmiş zaman dilimdeki uygulamalar ve Fatihin uygulaması bu gün geçerli olabilir mi?
Eğer tabi geçerli diyorsak kardeş katli uygulamasını da atam fatih yaptı diye uygulayabilir miydik?(ki Kuran da ki en muhkem ayet “masum canı alma ” konusu bir aylık şehzadenin günahı neydi?)
Bunu ancak örfi hukukla gerekçelendirebilirsiniz, izah edebilirsiniz(devletin bekası, taht kavgasını önlemek için )…
Örfü hukuk ise değişkendir …
Nitekim cariyelik,kölelik ve ganimet hukuku gibi …
Bunlar geçmişte uygulandı diye bu gün uygulayabiliyor muyuz?…
Muhatabım ise tamamen siyasi olan bir konuyu ve tamamen iç siyaset ve POLİTİK MÜBADELEYE ,yani oya tahvil edilecek bir konuyu itikat olarak önüme koydu …
Muarızlarım benimle bu konuyu tartışırken hep aklı devre dışı bırakarak, AD HOMİNEME baş vurup yaptılar …
Hele dünya tatlısı bir kardeşim, İmam hatip kökenli olmasına rağmen bana delil olarak Kurandan ve İslam’ın kesin ilkelerinden örnek getirmesi gerekirken AD HOMİNEME baş vurup işi şahsımla özdeşleştirdi …
Verdiği cevap AD HOMİNEME çok güzel bir örnek …
Konuyu bırakıp şahsa yönelmek ..
“Abidin abi senin Ayasofya ile nedir meselen?Neden karşısın ?”
İşte bu noktadan sonra muhakkak mantık dediğimiz disiplin devreye girmesi lazım, ama karşımdakinin felsefe ve mantık la en ufak alakası yok ve ona safsatanın ne olduğun anlatmalıyım ..
Safsata da ne demek?
“Akıl yürütürken, çıkarımlar yaparken veya argümanlar öne sürerken yapılan mantıksal hatalara “safsata” denir.Bir başka deyişle safsatalar, yanlış düşünme biçimleridir. Safsataları tespit etmek zordur, onları duyduğumuzda ya da bir yazıda okuduğumuzda bize mantıklı gibi görünebilirler”

Derdim kamusal alan yaratmak,Besim Dellaoğlu hocanın dediği gibi “biz kamusal alan yaratmadık,cemiyet olamadık .Cemaat olduk.İster ideolojik, ister dini, ister seküler .
Hepimizin bir cemaati var …
Ve bu filtreleri aşmadan konuşmak mümkün değil …
O filtrelere takılan zaten kendi mahallesinden dışarı çıkamıyor …
Herkesin okuduğu dergi ,ev ziyaretleri,arkadaş
tercihleri,takip ettiği yazarlar akademisyenleri ve şairleri var… Tercihleri cemaatlerine göre şekillenmiş …
Solcular solcu şairleri ,İslamcılar İslamcı şairleri, milliyetçiler milliyetçi şairleri okuyor …
Şiir; şaire göre değer kazanıyor …

Ama şair, şiirinden dolayı değerli değil …
Okuyucu kitlesi onda başka bir şey arıyor biz den mi,yoksa karşı mahalleden mi?

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ ; “BURSA OVASI DA, SANAYİSİ DE TÜM DEĞERLERİ DE SAHİPSİZ DEĞİLDİR” – Atatürkçü Düşünce Derneği Orhangazi Şubesi: […] ADD Bursa’dan ‘Soğuksu’ tepkisi: Değerlerimizi yok etmenize
2024-05-05 12:22:30