Abidin Uyar Yazdı; “Kaht-ı rical halimidir ki nedir bu hal ?”

Abidin Uyar Yazdı; “Kaht-ı rical halimidir ki nedir bu hal ?”

Belli siyasi partiler kaht-ı rical halimi yaşıyorlar ki bu kadar kötü aday belirliyorlar…

 Gerçi Kaht-ı rical devlet adamı kıtlığı anlamında kullanılır ama ben siyasi partiler için kullandım…  

 Cuma günü tahammülfersa bir grup ile  karşılaştım …

Seçim için gelmişlerdi propaganda yapıyorlardı …

Dayanamadım  ve terk ettim o mekanı …

Peki o şahıs seçilir mi?

Evet seçilir …

Çünkü aşağıda sayacağım tüm unsurlar mevcut maalesef.

Demokrasi dendiğinde aklımıza ilk gelen seçimdir hiç şüphesiz…

Seçim olduğuna göre  bir seçen birde seçilen vardır …

Seçen ve seçilen arasında  muhakkak belli özelikler  olmalıdır …

Seçen( seçmen )hiçbir şeyin farkında değilse, henüz öz bilinci ile buluşmamışsa , neyi seçeceğini henüz bilmiyorsa ,ne aradığının farkında değilse rahatlıkla celladını da seçebilir …

Seçilen ise retorik üzerinden o seçmeni ikna edebilir …

Propaganda aygıtlarını kullanıp kitleyi rahatlıkla aldatabilir …

Retorik ile ikna, edebiyat, belagat, güzel ses tonu ve güzel konuşma ile gerçekleşir …

Fakat bu ikna makbul değildir .

Aldatıcıdır …

Lafazanlıktır, hazırcevaplığı içinde barındırır.

Mugalata ve demagoji  ile kitleler rahatlıkla aldatılır .

Yalan en sık baş vurdukları yöntemdir .

 SOFİSTLER …

Antik Yunanda bu işi profesyonel olarak yapan gezici elit halk filozofları varmış .

Sofist denen bu adamlar  inanılmaz konuşma yeteneğine sahipmişler .

Belki abartılı bir anlatım ama üzerinizdeki gömlek beyaz dahi olsa sizi siyah olduğuna ikna ederlermiş …

Atina demokrasiye geçince seçilmek isteyenler  bunlardan ders alırmış .

Kitleleri nasıl ikna edebilirim diye ücret karşılığı sofistlerden  konuşma sanatını öğrenirlermiş …

İşte SOKRATES  bunlara siz ahlaksızlık  yapıyor ve kitleleri aldatıyorsunuz  demiş …

Gerçekten hiçbir şey söylemden çok şey söylermiş gibi yapan çok insan  tanıdım …

Eğer halkında “bilme” gibi  bir derdi yoksa  çok rahat aldatılır…

Bilme işi önce merakla başlar sonra şüphe duyarsınız, sonra bilinmek istenen nesneye yönelirsiniz …

Özetle bilme süreci bilmek isteyen ile bilinmek istenen şey arasında gerçekleşir .

Köylü toplumda (tarım toplumunda )böyle bir şey olmaz .

Seçen kabilevi asabiyetle kendi akrabasına, etnik kimliğine bakar …

Eğer muhafazakar ve milliyetçi ise  dindarlığına ve kullandığı (vatan, bayrak, ezan, kuran)dile bakar …

Ahlak felsefesi henüz bu toplumda gelişmediği için vasıta değerlerle ile ilgilenir.

Zenginlik ,şöhret ,iyi bir meslek ,ve güçlü bir aileden gelmesi(bunlar vasıta değerlerdir)   

Bunların hiç biri  ahlakın özünü vermez ..

 Gemlik’in hazin hikayesi …

Değişimin en kötüsü nitel değişimdir

Değişim yok olarak gerçekleşir  …

Ölüm nitel değişimdir…

Çürür gidersiniz…

Bebeklik ,çocukluk gençlik ve yaşlılık da  bir değişimdir ve bu değişim nicel değişimdir …

Siz siz olarak kalırsınız sadece fiziki olarak değişirsiniz

Çocukluk resminize bakıldığında sizi tanıyabilirler …

Gemlik yok edilerek NİTEL  değiştirildi …

Çocukluğumda   tanık olduğum gittiğimiz mekanlar şimdi yok …

Öyle bir zihniyet ki  modernliğin ne olduğunu dahi  bilmiyor …

Çünkü sosyoloji ile hiç ilgilenmemiş…

Modernlik geçmiş ile şimdiki  zamanın aynı zamanda yaşamasıdır …

Bir mescit günümüze kadar gelmişse ve çağdaşı olan yeni cami ile yaşıyorsa o ikisi çağdaştır .

Bir şey yalnız başına ne modern olur ne çağdaş…

Bu adamlar sanat, estetik ve felsefe ile hiç tanışmamışlar …

Nasıl belediye başkanı olurum …

Tüm derdi bu …

Çünkü bizde hiç sivil toplum oluşmadı …

O şuur  yoktu …

Torunumu bırakın, oğluma, kızıma  gösterebileceğim mezun olduğum  lise bile yok …

Kültür denilen şey her şeyi ile kaim dir .

Gemlik Nitel değişti…

Öldürülerek  değiştirildi …

Tabi Bursa da öyle …

Bursa’yı tanıyamıyorum …

Bunu yapan tabi ki politika yapıcısı idi…

Tabi ki  belediye başkanı olmak iştiyakı ile yanıp tutuşan adamın ihtirası ile oldu …

Ve işin en komik yanı bunu hizmet olarak sunuyor betonlaşmış  yeşilliğin yok edildiği ,insanların nefes alamadığı o yeşil Bursa şimdi yok …

Doğanın tahribatı imar rantı …

Doğanın tahribatı ve imar  belediye eli ile olur…

Yolu yordamı bellidir.

Çıkar grupları, politika yapıcısı ,bürokrat eli ile gerçekleşir …

Arkasında soruşturma izni vermeyen devlet vardır …

Türkiye’nin her tarafında  durum aynı gibi …

Çok çirkin yapılaşma hep bu konuda eğitimli insan  eli ile gerçekleşti …

İmar komisyon üyelerinin, meclis üyelerinin belki bazıları dolgu malzemesi, söz dinler birileri ,isyankar ve itirazcı tipler olmadıkları seçilirler ama bilinçli olarak o görevlere gelip imar rantı için çalışanlar da vardı …

UTANMANIN FELSEFESİ  ?

Utanmak  çok önemli kontrol mekanizmasıdır …

Ama siyasetçimiz  bizde nedense utanmıyor…

Partisi bula bula öyle bir aday koyuyor ki akıllara ziyan…

Oysa biz komşumuzdan, kendimizde, çocuğumuzdan, kardeşimizden, arkadaşımızdan utanmayı bekleyen bir toplumuz…

Prof Ali Osman Gündoğan şöyle diyor …

Utanmanın ikili yapısı…

Utanmanın ikili bir yapısıyla karşı karşıyayız.

Sartre’ın Varlık ve Hiçlik’te verdiği örneği verir

“Bir anahtar deliğinden içeriyi gözetleyen kişi, bütün bilincini gözetlediği odaya yöneltmiştir. Gizli bir iş yapmaktadır.

Bilinç, kendinden çıkmış başka bir duruma odaklanmıştır. Bu arada koridorun başında bir ayak sesi işitir. Başkası tarafından görülmeye başlayan gözetleyici, başkasının mevcudiyeti ile kendine döner. Bu noktada, fiilinden dolayı utanma başlar. Başkası tarafından görülmüş olmak, kendisinden uzaklaşmış olanı kendisine döndürür ve bu dönüş ile kişi kendisini tanır. 

Başkasının gözü…”

“Öyleyse utanma, öncelikle kendi gözümüzde kendimizin bir değeri olduğu ve yine başkası gözünde de bir değer taşıdığımız durumda ortaya çıkar.

https://www.gazetedurum.com.tr/gundem/-kisa-tarihi–9000

Utanmanın  felsefesi  tüm partilere birincil ilke olarak girmesi dileği ile…

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM