Romalı senatör Marcus Porcius Cato’nun lâfı bu.
Bütün söylevlerini bu sözlerle bitirirmiş.
Her neden bahsederse bahsetsin, lâfı “Kartaca yıkılmalıdır” la bağlarmış. Boş verin başka her şeyi, esas mesele budur, manasına.
Cato’nun M.Ö. 150 yılında nihayet emeline ulaştığı biliniyor. Roma İmparatorluğu, Üçüncü Pön Savaşlarını başlatmış, sonunda da Kartaca’yı mahvetmiş.
*
“Siyaset literatüründe “Ceterum censeo” (Bu arada kanaatimce) sözleri, takıntıya dönüşmüş bir talep veya kanaati simgeler. Düşmanıyla büyülenmiş bir zihniyet dünyası… Dünyanın, hayatın bütün mevzularını boş vermiş, gözünü tek meseleye, yani düşman bellediğine dikmiş, delice bir teyakkuz… Her şeyi araçsallaştıran, her konuyu kendi davasını gütmenin vesilesine çevirerek kadük eden bir inat… Konuşmayı, sözü anlamsızlaştıran, politikayı iptal eden bir cinnet… “Onlar yok olmadan bize rahat yok” kâbusuyla dönenen bir güç-kudret cinneti…”TANIL BORA
Bende tıpkı Romalı senatör gibi her lafın sonunda ;
“İnanıyorum bir gün mutlaka “ diyorum …
Fakat Romalı senatörden çok farklı …
İçinde kin, nefret ,akıl dışı intikam arzusu yok …
Benim ki vatanseverliğimin gereği…
Çünkü ülkeme çok büyük zarar açanlar bir gün mutlaka yargı karşısına çıkacaklar ve mahkum olacaklar inanıyorum…
BİR GÜN MUTLAKA OLACAK …
Hukuk diyorum, bir gün mutlaka devletin hafızasına, ,kayıtlarına girmiş kriminal yani suça ait bilgi bulgular gün yüzüne çıkacak yargı yolu açılacak …
Veya Anayasa mahkemesi gibi zorunlu uyulması gereken bir mahkemeye kafa tutanlardan, çetelerle iş birliği yapan politika yapıcılarına kadar …
FİGEN ÇALIKUŞU BİRİKİMLİ BİR HUKUKÇU şöyle diyor …
“Yargıçlar, anayasayı çiğneme cüretini nereden buluyorlar? Çok ciddi bir suçu kime güvenerek bu kadar rahat işliyorlar?
Anayasayı ve yasaları dinlemeyen yargıçlar bu ülkenin yargı sistemi dışına atılmalı ve gerekli hukuki işlemler derhal yapılmalıdır.”
Mafyanın gücünü milliyetçilik olarak tanıtanların tümü yargılanacak inanıyorum…
Bir gün mutlaka devlet adabı ve usulü ile bağdaşmayan bir çok iş yargıya taşınacak …
Peki nasıl olacak bu iş?
Onu bilmiyorum .
Çünkü devlet kurumlarının çok ciddi elekten geçmesi lazım gibi …
Özellikle silahlı ve yargı bürokrasisi …
UMUDUM BU MUALEFETLE TÜKENİYOR ÇÜNKÜ …
Bunun için muhalefet partilerinin derli toplu merkezdeki kayıp dolarlardan, devletin zarar uğratılıp yap işlet devret modeli ile milyar dolarlık zarar da katkısı olanlara kadar binlerce konuyu devletin hafızasına teslim etmeleri gerekir …
Fakat hiç niyetleri yok …
Bu gün hiçbir sonuç alınamayacağını herkes biliyor …
Evet bu güç için öyle …
HİÇ BİR SİYASİ PARTİYİ TUTMUYORUM…
Hiçbir lidere güvenmiyorum .. …
Yaşadığım bunca tecrübenin bir sonucu olmalı …
Onun için beni etkileyip oyumu ipotek altına alıp benden koşulsuz itaat bekleyen hiçbir siyasi parti ve lider olamaz …
Özgür bir bireyim …
Muhafazakarım ama muhafazakarlığım bir imam hatipli veya ilahiyat yatçı gibi kültürel değil .
Hele öyle toptancı bir ırki asabiyetle içinde doğduğum antropolojik kültürün ortaya çıkarttığı tek bir ideolojide ve siyasi partide kendini tanımlayan arkaik milliyetçilikten çok uzağım …
Ben vatan severim .
Benim muhafazakarlığım FELSEFİ …
Yani ben doğayı, denizi ,tarihimi
anılarımı , insan haklarını ,özgürlükleri muhafaza etmeye çalışıyorum …
Kamu kaynaklarının peşkeş çekilmesine ,yolsuzluğu, mafya ya şiddetle karşı çıkıyorum …
Benim muhafaza ettiğim ve koruduğum değerler ahlak felsefesi ile başlıyor …
Ben ahlak felsefesinin ilk nedenini(metafizik nedeni)arıyorum …
kendime sürekli soruyorum …
Tanrının cezalandırmasından korktuğum için mi ?
Yada Tanrının mükafatına kavuşmak için mi?
Yada polisten korktuğum için mi ?
Ahlaklı olmam için bunların hiç birine ihtiyacım yok…
Çünkü bu çıkar odaklı ahlaktır .
Teleolojik ahlak diyoruz…
Ahlaklı olacağım ama benim kazancım ne olacak diyen adamın ahlakı bu …
Dindar ahlakı bu işte …
Çevremde hiç polis görmesem de, saatlerce hiç araç geçmese de gecenin dördün de olsa kırmızı ışıkta dururum …
Asla yapılan zulme, adaletsizliğe velev ki düşmanım olsun rıza gösteremem …
Elimden ne geliyorsa tepkimi belli ederim.
Buna deontolojik ahlak diyoruz …
Yani çıkar ve sonuç odaklı ahlak değil …
BU GÖREV AHLAKIDIR…
Bizimiz dindarımız ahlaklı değil ahlakçıdır.
Halkın parasının ancak halkın tamamı için harcanması gerektiğine savunuyorum …
İsterse sana oy vermesin…
Ama bu haber eğer doğru ise ülkemde hiç işler böyle gitmiyor…
İbrahim Kirası’n Karardaki yazısından
“Son yerel seçim öncesinde İstanbul’daki AK Partili tüm belediyelere 45’er milyon lira bağış gönderilmiş. Bu şehirde o tarihte 14 CHP’li, bir de MHP’li belediye vardı. Onların hiçbirine yapılmayan bağış cumhurbaşkanının partisine yapılmış. Bağışta bulunan kim? Cumhurbaşkanlığı.”
Haber şöyle devam ediyor ; KARAR muhabiri Sema Kızılarslan bununla ilgili belgelere de ulaştı. Bugünkü manşet haberimizde olayın ayrıntılarını okuyacaksınız.”
UNUTMAYIN BU ÜLKEDE DÜŞÜNMEK SUÇ DEĞİLDİR …
Ama içinde saklamak kaydı ile …
Yani pusuya yatmış avcı seni alnından vurur .
Bakın sokak röportajlarına …
O kızımız içinden düşünseydi başına bunlar gelmezdi …
Ama sesli düşündü …
Tutuklandı …
Belinde silahı olan mafya tehlikeli değildir.
Onun için af da çıkabilir.
Veya yolsuzluk, usulsüzlük yapanlar ülkeyi bölmez…
Ama düşünen, soru soru, felsefe ile uğraşan, yazan çizen kaleminden başka silahı olmayan adam insanlık tarihi boyunca tehlikeli görülmüştür…
MÜKELLEFİYETLİK VE KEYFİYETLİK
Hukuk üretmeyen toplumlarda, görev ahlakı YÖNETİLEN(halk)için, zorunludur ,o mükellefiyettir …
Onun için yapması gereken ödevdir.
Yapmazsa dava açılır, hapse atılır tazmin edilir…
.
Yönetici(muktedir) sınıfı için ise ahlak KEYFİYETTİR.
Yani ister yapar ister yapmaz, gerekçesini de halka açıklamak zorunda değildir …
Örneğin;
Araç geçiş garantisi fiyaskosu Karayolları’nın raporunda: 6 ayda 36 milyarlık zarar…
KAYNAK;
*** *** ***
Örneğin;
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın eşi Seher Erbaş, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Huriye Martı’nın eşi Ali İhsan Martı ve Düzce İlahiyat Fakültesi Dekanı İsmail Karagöz’ün dışında, çok sayıda üst düzey yöneticinin eşinin de “Mücamele” vizesi ile hacca götürüldüğü öğrenildi. Din Hizmetleri Genel Müdürü Şaban Kondi, İnsan Kaynakları Genel Müdürü Akif Pusmaz, Dış İlişkiler Genel Müdürü Mahmut Özdemir ile Rehberlik ve Teftiş Kurulu Başkanlığı ve Özel Kalem Müdürlüğü’nü birlikte yürüten Hasan Güçlü, eşlerini kuraya sokmadan hacca götürdü. Yöneticilerin, eşleri ile birlikte kendilerine tahsis edilen odada bir ay kaldığı ve kaldıkları her gün için yöneticilere, hacılardan alınan ücretlerden harcırah ödendiği ortaya çıktı.
KAYNAK; (BirGün – Mustafa Bildircin)
*** *** ***
Örneğin;
Gazeteciler Çorum’da okul müdürünü zincirle darbeden iki yabancı uyruklu saldırganı Vali Zülkif Dağlı’ya sordu. Vali, emniyet müdürüne sordu. “Kaçak yollardan yurt dışına çıktılar” yanıtıyla, Vali durumu özetledi: “Bir daha da girmeleri mümkün değil.”
“Eminim hiç biriniz bu muhteşem cevabı beklemiyordunuz “
GÜNÜN SÖZÜ;
Aldatan bizden değildir
Ama aldananlar bizdendir…