Anlama faaliyeti aynı zamanda yorumlama faaliyetidir.
Metnin yazarının tam olarak ne anlatmak istediğini ancak metnin yazarı bilir.
Okuyan ise sadece metinden anladığı kadarını bilir .
Bu durum kutsal metinler içinde geçerlidir. Delili elimizdeki Mushaf tır …
O yazılı bir metindir.
Kuranın kendisi ise sözlü metindir .
Sözlü metin yazılı metin(Mushaf) haline gelince binlerce değişik yorum(anlam) çıkmıştır …
İslami ilimlerde bu anlama ve açıklama ihtiyacından doğmuştur.
Kuranın sözlü metin olduğu dönemde böyle bir anlama problemi olmamıştır.
Problem sözün yazıya dönüşmesi ile ortaya çıkmıştır.
Onun için ontolojik anlamda Kuran ile Mushaf özdeş değildir .
Okudum hiçbir şey anladım diyen için belli sebepler olabilir.
Metnin yazarı çok ağır dil kullanmış çok karmaşık da anlatmış da olabilir .
Veya okurun kitap okuma alışkanlığı olmaması ve de çok kısıtlı kelime bilgisi olmasından dolayı anlamamış olması da mümkündür .
Oysa FİL onun anladığı şey değildir .
İşte bu durumda bilmiyor, bilmediğini bilmiyor, bildiğini zannediyor durumu ortaya çıkmakta .
Yani cehaletin küpü (cehl-i Mukap)
Onun bir alt derecesi Cehl-i mürekkeptir.
Bunlarda diplomalı cahillerdir …
SORGULUYORUM …
Bilgi ile malumatı aynı şey değildir …
Malumatta bir bilgi türüdür ama asıl bilgi farklıdır.
Malumat bizi basit cehaletten (cehl-i basit)ten kurtarır.
Örneğin bir ağrı kesicinin mide kanaması geçirmeme sebep olacağı bilgisi malumattır .
Faydalıdır .
Ancak bu malumat beni eczacı yapmaz .
Bu komprime bilgidir …
Günde şu kadar saat okumuş olmam beni ne felsefeci ne iktisatçı ne sosyolog ne siyaset bilimci nede din alimi yapar …
Bu okumalarım beni malumat sahibi yapar …
Bilgim malumat düzeyindedir..
Bunu da itiraf ederim.
Bu tevazu değildir.
Ama isterim ki bunun mütefekkir denilen adamlarda yapsın .
DENERİM- YANILIRIM -ÖĞRENİRİM …
Eğer bedelini ülkem ödeyecekse bu çok vahim bir durum …
Ama birey kendi ödeyecekse zarar kendi hanesine yazılacaktır.
Bu beni ilgilendirmez…
KURUMLAR NE DURUMDA?
Bilgi ve güven eş zamanlı çalışır …
Güven endeksinde “Türkiye’de en güvendiğiniz kurum?” sorusuna verilen cevap oranları sarsıcı.: Ordu:%19.7, Polis:%16.5 Cumhurbaşkanlığı: %11.1, TBMM: %10.2 Bankalar: %4.2, ÖSYM: %4.0, YSK: %3.5, Belediyeler: %2.9, Diyanet: %2.0, Yargı: %1.4, Politikacılar: %1.0, Medya: %0.9, Hepsine güveniyorum: %4.4, Hiçbirine güvenmiyorum: %18.2…
Diyanet ve yargıya bakarmısınız? …
ÜLKEMİN ÇETİN PROBLEMİ MAKAMA TALİP OLAN ÇOK,BİLGİYE TALİP OLAN HİÇ YOK …
(Sokrates’in yazılı eseri yoktur. Elimize ulaşan savunması öğrencisi Platondan gelmiştir.
Oradaki anlatıyı basitleştirerek anlatıyorum )
Atina yargıçlarına Sokrates şöyle diyor …
“Benim için delphi(1) tapınağındaki kutsal din adamları rahipler bir arkadaşıma o çok bilge demişler.
Bu nasıl olur?
Ben hiçbir şey bilmiyorum …
Ancak şunu gördüm.
Bir çok iyi şair, mesleğinde zirvede olan insanlar gördüm .
Onlar mesleklerinde çok iyi idiler.
Fakat meslekleri dışında onlar hiçbir şey bilmiyorlardı …
BEN ONLARA GÖRE DAHA BİLGİLİYİM…
“kendi kendime dedim ki: doğrusu belki ikimizin de iyi, güzel bir şey bildiğimiz yok; gene de ben ondan bilgiliyim; çünkü o hiçbir şey bilmediği halde bildiğini sanıyor; ben ise bilmiyorum ama bildiğimi de sanmıyorum. Daha doğrusu, bilmediğimi biliyorum; demek ki ondan biraz daha bilgeyim.”
BEN BİLMİYORUM VE BİLMEDİĞİMİ BİLİYORUM …
Onlar ise bilmiyorlar ve bilmediklerini bilmiyorlar …
(1) Delphi , antik kent ve Yunan tarihinin en önemli tapınağı ve kehanet merkezi Apollo .
Gerçekten ben de çok iyi mimar, avukat, işadamı gördüm hele İslamcıların mütefekkir, üstat dedikleri adamları tanıdım sohbetlerine gittim …
Bunlar Sokrates’in dediği gibi belki alanlarında bilgiliydiler ama her konuda konuşuyorlardı …
Diğer konularda çok cahildiler.
Ne ekonomi, ne siyaset ne felsefe ne hukuka ait bilgileri yoktu.
(Prof. Hayrettin Karaman belli çevreler tarafından fıkıh bilgini olarak tanınır Anayasa referandumunda evet oylarının fazileti hakkında konuştu. Kitleleri etkiledi.
Geldiğimiz nokta ortada…
Bu konuda dindar seçmen keşke Anayasa profesörü Kemal Gözlerin sözüne inanıp güvenseydi …
Sokrates savunmasında bunu öğretiyor bizlere …
Özetle ülkeyi yönetsin diye seçtiklerimiz yönetmeyi biliyorlar mı ?
Eğer bilmiyorlarsa ve bilmediklerini bilmiyorlarsa makam çok cazip geliyor demektir …