Bizdeki muhafazakarlık daha ziyade kültüreldir …
Yani antropolojik kültür (Prof Besim Dellaloğlu “içinde doğup büyüdüğünüz kültür /Poetik ve Politika SH/31)…
Bende bu tanımı kullanıyorum …
Bu muhafazakarlık felsefi değildir …
Fakat bu muhafazakarlık bireyin siyasi tercihlerine, ekonomik düşüncesine de yansır …
Bu muhafazakarlık milliyetçilik ideolojisini her ne kadar içinde barındırsa da bu çok farklıdır …
Dine yaslanır …
Muhafaza etmek istediği şeyler nesnel yargılar değildir .
Hukuksuzluk ,insan hakları, kıyıların korunması, doğanın tahribatı, adaletsizlik ,yolsuzluk, nepotizm veya özgürlüğün yok edilişi , mafya düzenine karşı çıkış değildir …
Onun muhafaza etmek istediği şeyler tamamen lokal ve kültüreldir…
Eğitimini de böyle almıştır …
Siyasi tercihleri de böyledir …
Namaz kılan bir lider, dindar söylem (nas var )cemaati çok az olsa da görkemli camilerin yapılması muhafazakâr için çok önemlidir .
En somut örneği Ayasofya’nın ibadet açılması onda müthiş bir heyecan yaratmıştır .
Fakat öz bilinç ,yani “ben” ile buluşmamış bir arzu dur bu …
René Descartesin dediği düşünüyorum öyle ise” ben” varım dediği henüz kendini fark(BEN) etmemiş bir bilinç söz konusudur.
“BEN” yoktur henüz…
Heyecanı tamamen duygusal dır …
Ancak bu heyecanın kaynağı KURAN değildir .
Çünkü Kuranın çok somut itirazı vardır .
Çok açık ifade edeyim yakından tanıdığım üstelik ilahiyat fakültesini bitirmiş kültürel muhafazakar çok arkadaşta Ayasofya konusu aynı heyecanı yaşatmıştır .
Çizdikleri dairenin içine kendilerini hapsetmişlerdir .
Ne kendileri dışarı ne başka düşüncede olan o daireden içeri giremez…
Mesela adalet ile ilgili ayetler hiç ilgisini çekmez, yönetici sınıfının şatafatlı yaşamına, israfına, kamu kaynakların yok oluşuna, mafya iktidar ilişkisine, ahbap çavuş kapitalizmine ,ihale yasasının sürekli değiştirilmesine herhangi bir tepki vermez …
Böyle bir bilinç yoktur henüz oluşmamıştır …
Slogan ve ritüeller ile hareket eder.
Siz nasıl bir peygambere inanıyorsunuz? – Mehmet Ocaktan (karar.com)
Fakat bu tespitlerim tüme varımla elde edilmiş çıkarsama da değildir ..
Eğer tüm kültürel muhafazakarı aynı potaya koyup toptancılık yaparsam bu büyük bir haksızlıktır
Asla bir genelleme yapamam ..
Yani tüm kültürel muhafazakârlar istisnasız böyledir demiyorum. Diyemem de…
İçlerinde imam hatip kökenli iş insanı, ilahiyatçı ve akademisyen olup çok ciddi itiraz edenlerin sayısı az da olsa vardır.
Bunlar okurlar, bilgilerini günceller.
Düşünürler.
Koşulsuz itaatleri yoktur .
Felsefi düşünceleri vardır.
Saatlerce konuştuğumuz sohbet ettiğim dostlarım var.
Çok verimli bilgi paylaşımları yaparız .
Ancak sayıları çok azdır.
Çünkü gerçekten bu daireden dışarı çıkmak çok zordur …
Bir kültürel muhafazakarın kendi kültürünü eleştirmesi din değiştirmek gibi bir şeydir ..,
MUHAFAZKARLIK TEK TİP DEĞİLDİR …
Prof Besim Dellaoğlu şöyle der …
“Muhafazakarlık bizde genel algı olarak dindarlık şeklinde oluşmakta …
Fakat kitaba bakarsak sosyolojik gelenek bize bunların batılı ideoloji olduğunu söyler.
Sosyalizm ve Milliyetçilik ne kadar batılı ise muhafazakarlıkta o kadar batılıdır.
“MUHAFAZAKARLIK ; GEÇMİŞTE HİÇ Mİ GÜZEL ŞEYLER YOKTU SORUSUDUR ASLINDA”
Dünyada muhafazakarlık değişime çok ta kategorik karşı değildir …
Bizde muhafazakarlık cumhuriyet modernleşmesine tepki olarak doğduğu için farklıdır .
Batıda Fransız devrimine tepki olarak doğmuştur onun hızına temposuna tepkidir .
Bu yüzden bizdeki muhafazakarlığın batı kompleksi anti batıcılığı çok güçlüdür.
Ve batıya göre bizdeki muhafazakarlık çok daha kültüreldir .
Batıda daha sınıfsaldır .
Bizde otomatikman dindarlık ile birleşir ve bu dindarlık ile siyasi tercihe etkiler düşüncesi de hakimdir.
Yani dindar olan muhafazakardır muhafazakar olanda şu partiyi tutar
anlayışı hakimdir .
Batıda bir araştırmada siyasi partiler arasında oy tercihlerinde dindarlık ile yaşam biçimi ile oyların partilere dağılım arasında çok belirgin fark yoktur …”
Bizde vardır.
Modernleşme ile modernlik te çok farklıdır.
Modernleşme dışarıdan telkin ve baskı ile modernlik kendiliğinden olandır …
Külünden doğandır …
Bizdeki modernlik değil modernleştirilmiş modernliktir.
Devlet eli ile olur …
Tepeden aşağıya doğru devam eder.
Bu modernleştirilmiş bir toplumdur …
Oysa modernlikte hareket aşağıdan yukarı çıkar …
Türkiye de muhafazakarlık kültürel olduğundan bir katil vatan kahramanı olarak görülebilir …
Çünkü o cinayeti ülkesi için işlemiştir.
Muhafazakârlık batıda kentsel bir ideolojidir, kente gelmiş insanın kentte oluşan sınıfı sahiplenen bir sınıfın ideolojisidir.
Fakat bizde o şehirde kültür oluşturacak kadar şehirli olamadığından onda şehir bilinci de gelişmemiştir.
Çünkü şehir medeniyettir.
İnsana ait bir yerdir.
Şehirli olmanın bir maliyeti vardır.
Ahlak felsefesi burada gelişir…
Arabanızı her yere park edemezseniz ,her yere çöp dökemezsiniz, özürlü rampasının önüne park edemezsiniz .
Şehir, imar, planlamacılık, estetik, sanatsal yapılar özetle sanat şehirde gelişir. Site, Kent,Medine, Polis(Konstantinopolis,)hep şehir demektir …
Köpekler yol boyunca yatamaz ,caddeye dışkısını atamaz …
Kedi besliyorum diye hane halkı evinde yiyemediği ne kadar yiyecek varsa caddeye bırakamaz ,çünkü hayvan yemekten sonra sofrayı kaldırmaz pislik orada kalır .
Belediye imar rantına izin vermez …
Örneğin Gemlik, Bursa batıda kent olgusuna en yakın yerdir ama yönetici sınıfı tarafından
yok edilmiştir.
Şehir kültürü imar rantına ,betonlaşmaya izin vermez ..
Hukuk gelişmiştir
İstanbul’u hiç anlatmıyorum orada yaşayan ne kadar kentli, şehirlidir?
Besim hoca bir sosyoloğun ifadesini anlatır “eğer DEDENİN mezarının yaşadığı yerde yaşamıyorsanız henüz yerleşik hayata geçmemişsiniz demek tir buda en az 3 jenerasyon demektir der.
Dolayısı ile kentsel ve tarihsel dokuyu muhafaza etmeye değer bir şey olduğunu ancak o da bir kaç kuşaklık yerleşilir o bilinç oluşur
../38https://www..com/watch?
Şehirde yaşam felsefesi vardır
Ahlak felsefesi gelişmiştir
İDRAK KAPASİTESİ İ NASIL GELİŞİR?
Entelektüel idrak kapasitesi çok geniş olanın dolayısı ile beslenme kaynakları da çok olur diyor…
Besim hoca …
Bireysel sosyalleşme herkesten bir şey öğrenmek demektir.
Gündelik olanı sadece kendi gözünden değil karşındakinden seçmek demektir..
Şimdi düşünün sosyal medyada hep kendinden olanı seçiyorsun, aynı partiden aynı, ideolojiden insanları seçtin mi neyi öğreneceksin ?
Özetle entelektüel idrak farklı kesimlerle farklı isimlerle bir masada oturup onlarla bilgi alışverişi yapmaktan geçer .
Oysa bizde kamusal alan yaratılamıyor .
Cemiyet oluşmuyor ,cemaat oluşuyor….
Alış veriş ettiği esnaf ,ailece görüştükleri insanlar, arkadaş seçimleri hatta kız alıp vermek bile cemaat örgüsü içinde gerçekleşir …
Biz cemaat dediğimiz de gene yanlış bir şey anlıyoruz …
Hemen aklımıza dini cemaatler geliyor…
Hayır …
Bir masanın etrafında oturan dört arkadaşın hepsi farklı siyasi
düşüncede, farklı inançta ,farklı ideolojilerde olduğunu bir an için var sayalım…
İşte orada cemiyet doğar…
Bilgi alışverişi mümkün olur …
Bir ateist ,bir agnostik, arkadaşınız olabildi mi ?
Onunla dini sohbet ettiniz mi?
Neden böyle düşündüğüne dair ondan sorular aldınız mı?
Belki onu ateist yapan sizsiniz .
Sizin inandığınız şeyler onu Tanrı tanımaz yaptı .
Sizin davranışlarınız bizde bulunmayan erdem ahlakına baktı, tarikatlara baktı ,deaşa baktı…
Namaz kılmayan öldürülür diyen fıkıhçıya baktı …
“Şeyh Hamza diyen şahıs: “X’ desteklemeyen insanın imanı ölmüştür. X’e oy vermeyeni Müslüman olarak görmüyoruz.”
diyen bir adam kaç kişiyi dinde eder?
Bu şahsın videosunu paylaşmıyorum …
Anlatmak istediğim o X lider değil …
Eğer sizin itikadınız saçma sapan şeylerle dolu ise o size bakarak ben böyle bir Tanrıya ve dine inanmıyorum diyebilir …