Abidin Uyar Yazdı; ““İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlaka yozlaştırır”

Abidin Uyar Yazdı; ““İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlaka yozlaştırır”

Lord Acton’un şu tespiti her iktidar için potansiyel bir tehdittir…
“İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlaka yozlaştırır”.
Bir başka ifade ile “güç” bozar mutlak “güç” mutlaka bozar…
Acaba diyorum gücü elinde bulunduranların sevilmeyi hiç denememiş olması, âmâ mutlaka korkutan olması, Machiavelli’nin  o ünlü  Prens adlı eserinde(Prense) verdiği öğüt, olabilir mi?   
O şöyle diyordu prensinde; 
BÖLÜM  X VII
ZALİMLİK  VE  MERHAMET  ÜSTÜNE VE SEVİLMEK Mİ  DAHA İYİDİR KORKULMAK MI?
  “…….dolayısıyla eğer tebaasının birlik ve sadakati söz konusu ise bir prens asla kendisine zalim denecek diye çekingen davranmamalıdır”
“Bu noktada bir sorun çıkıyor: Korkulmaktan çok sevilmek mi iyidir, yoksa sevilmekten çok korkulmak mı? Benim yanıtım bunların ikisinin de gerekli olduğudur; âmâ ikisini bağdaştırmak güç gözüktüğüne göre, birinden biri olmayacaksa sevilmekten çok korkulmak bence çok daha güvenlidir”
TOPLUMU KORKUTMAK VE KORKULAN BİR GÜÇ OLMAK KORKUTAN İÇİN NASIL BİR DUYGUDUR ?
Toplumdaki tüm bireylerin neden önemli görevlere gelmek istediklerini bilmem imkansız …
Fakat şuna inanıyorum.
Belli görevler halkta büyük bir korku yaratıyor ,korkudan dolayı saygı ve itibar görüyorlar…
Mesela sizin telefonunuza her hangi bir yetkiliden;
“ sizi arayıp ta kendini kokoreççi, manav veya terzi olarak tanıtıp banka hesaplarınızdaki bilgileri almak isteyenler olabilir onlara sakın itibar etmeyiniz.” diye bir mesaj geldi mi?
Hırsızlar dolarcılar bu mesleklerin adlarını verdiklerinden vatandaşta en ufak korku, telaş, panik olmayacağını bildikleri için kendilerini sizi  korkutacak, elinizi ayağınızı titretip size soğuk ter döktürecek belli kamu görevlilerin unvanları ile hitap ediyorlar değil mi?
Peki siz neden o kamu görevlilerin unvanlarını  duyduğunuzda ecel terleri döküyorsunuz ?
 ŞÜPHELİ VE  İLTİSAKLI KAVRAMLARI ÜZERİNE
1793 te Fransa da; Şüpheliler Yasası diye bilinen ve Fransa’da cumhuriyet düşmanı olarak görülen herkesin tutuklanmasına, yargılanmasına ve idam edilmesine izin veren bir kararname çıkartılır…
Fransız Devrimi’nin Şüpheliler Yasası, Ulusal Konvansiyon tarafından kabul edilip Kamu Güvenliği Komitesi’ne yetki veriliyor.
 
Halk Mahkemesi Fransız Devrimi sırasında Ulusal Konvansiyon tarafından siyasi suçluların yargılanması için kurulan bir mahkemeydi.
Ekim 1793’te Terör Hükümdarlığı’nın en güçlü motorlarından biri haline geldi.
Aşağıdaki yazıdan önemli gördüğüm bölümleri karar gazetesinden aldım.
Yazının linki …
Belli yerleri aldığım için anlam bütünlüğünün  kaybolması mümkün.
Bu yüzden  yazının  tamamının  okunmasını öneririm…
Makalenin sahibi Abbas Bilgili bey yanılmıyorsam hukukçu ve avukatlık yapıyor …
Şöyle diyor …
Herkesi şüpheli göstermeye müsait iltisak kavramı çerçevesindeki hukuksuzluklar, darbe dönemi ürünleridir. Darbe ürünü arızalı hukuk cambazlıklarının normal dönemde de devam ediyor olması, demokrasimizin kalitesizliğini ve hukukun yerlerde süründüğünü gösteriyor. Bu durum, ülke insanını darbe dönemi atmosferine mahkum etmek anlamına gelir.”
 
FRANSIZ DEVRİMİ’NDE HERKES ŞÜPHELİYDİ…
Önce 1789 Fransız Devrimi’nin “terör dönemi” uygulamasına bakalım:
Fransız Devrimi’nin “Terör Dönemi’nde kurulan Devrim Mahkemesi terör estirirken, bu teröre yasal (!) zemin oluşturan 17 Eylül 1793 tarihli Şüpheliler Yasası çıkarılmıştı. Yasanın ilk maddesi tüm şüphelilerin tutuklanacağını söylüyordu. Özgürlük düşmanları, kamu görevlerinden uzaklaştırılmış olanlar, makbul yurttaş sertifikası alamamış olanlar, devrime karşı çıkmış olan soylular, gelir kaynağını kanıtlayamayanlar, ülkeden kaçmış göçmenler şüpheli sayılıyordu. Herkes kolayca bu yasanın kapsamına girdirilebilirdi. İnsanlar suç işlediği için değil, suç işleyebileceği için tutuklanıyordu. “
“Fransız Devrimi’nin terör döneminde baş aktör jakobenlerdi. Jakobenler ise radikal tutumları ile biliniyordu. Binlerce kişinin kafası giyotinle kesildi. Önce kendi içlerindeki ılımlı denilen devrim önderleri giyotine gitti, arkasından radikallerin başı Robespierre dahi kafasını kurtaramadı. Siyaset bilimci Jean Touchard jakobenliğin “vatan tehlikede” ideolojisi olduğunu belirtiyor”(ne kadar tanıdık bir cümle BEKAAAAAA!!! A. Uyar )
 “Bu durum, bizdeki “Mevzubahis vatansa gerisi teferruat” sözünü hatırlatıyor. “Vatan tehlikede” diyerek herkesi şüpheli duruma getiren marazî düşünce esasen darbe dönemlerinde hemen her yerde ve bu bağlamda Türkiye’de karşımıza çıkan bir olgudur.”
YASSIADA’DA SANIKLARIN ZİHNİYETİNE BAKILDI…
“Normal bir ceza mahkemesinde savcı sanıkların lehine olan delilleri de toplamak durumundayken, Yassıada savcısı Altay Ömer Egesel’in önyargılı tutumu gözlerden kaçmadığı gibi, kendisinin konuşma ve davranışları da her şeyi açıkça gösteriyordu. Kendisinin 1954 yılında Balıkesir’den DP milletvekili adayı olmak istemesinin duruşmada hatırlatılması üzerine verdiği cevapta, savcıda hiç olmaması gereken özelliğini itiraf etmiştir. Mahkeme zabıtlarına geçen cümlesi “Vazifem; sanıkların zihniyetinden bahsederek adaletin tecellisine hizmet etmektir” şeklindedir.” 
 
AKLA  ZİYAN GÖZALTILAR VE TUTUKLAMALAR
Herkesi şüpheli gösteremeye müsait iltisak kavramı çerçevesindeki hukuksuzluklar, darbe dönemi ürünleridir. Darbe ürünü arızalı hukuk cambazlıklarının normal dönemde de devam ediyor olması, demokrasimizin kalitesizliğini ve hukukun yerlerde süründüğünü gösteriyor. Bu durum, ülke insanını darbe dönemi atmosferine mahkum etmek anlamına gelir. Adalet Bakanlığı istatistiklerinde savcılıklara intikal eden “şüpheli” sayısı bir gösterge olabileceği gibi, uluslararası endekslerde ülkemizin yerinin neresi olduğu da ciddiye alınması gereken durumdur. Gerek yolsuzluk ve gerekse hukukun üstünlüğü endeksinde son yıllarda giderek arka sıralarda kendimize yer bulabildiğimiz dikkate alınacak olursa, “iltisak”ın bizi nerelere savurduğu daha iyi anlaşılır. Mevcut hukuk pratiği, memleketimizi şüpheliler ülkesi haline getirmiştir. Sabahın köründe evlere baskınlar düzenlemek, yıllar öncesinin Gezi Vak’ası ile “iltisak”landırılarak bazı gazeteciler ve sanatçılarla ilgili akla ziyan gözaltılar bu ülkenin hukuku hakkında yeteri kadar fikir veriyor. Bugün yargının tarafsız ve bağımsız olduğu beyan edildiğinde insanlar acı acı gülümsüyor. İktidar tarafından dillendirilen bu söylem fanatik taraftarlar dışında kimseyi tatmin etmiyor.”
Bu alıntılar  Abbas Bilgilinin makalesinden …
              ***    ***   ***
Sizi bilmem ama ben marjinal ve  şiddete yatkın psikolojisi olan ve kendilerini  milliyetçi olarak tanımlayan  belli siyasi görüşteki gençlerin  12 Eylülden hiç ders çıkartmadığına  inanıyorum.
Oysa ağabeylerine devlet orada çok ağır  bedel ödetti?
Peki 12 eylül nasıl anılmakta bu gün?
O anlı şanlı tanrısal kudretli olan insanlar nerede ?
Türk milleti onları hayır ve dua ile anıyor mu?
  Prof İskender Öksüz (Hocamızda  Milliyetçidir.Fakat o başka dır ) Ahlak tepesini kaybetmek – İskender Öksüz adlı makalesinde Şöyle diyordu …
  “Özdağ cumhurbaşkanına hakaretten göz altına alındı. Galiba içtihada göre Cumhurbaşkanına hakaret davalarına İstanbul’da bakılıyor ki 190 kilometre saat hızla gece İstanbul’a götürüldü. Derken İstanbul’a varıldı ve 300 bin kilometre saniye hızla suçun değiştirildiği anlaşıldı. Halkın Bir Kısmını Diğer Bir Kısmına Karşı Tahrik’ten göz altına alındığı bildirildi– mi yoksa malum mu oldu…”
İskender öksüz hocayı okuyunca mükemmel bir Sokratik yöntem dedim .
İçinde hem ironi hem Maiotik metot var (düşünceyi açığa çıkartmak, doğurtmak )
Acı olan tarihin sürekli tekerrür etmesi.
KISSADAN HİSSE
Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
“Tarih”i  “tekerrür”  diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
                        [Safahat: Yedinci Kitap]

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM