Alemlerin Rabbi Allah Müslümanları cezalandırıyor mu acaba ?
Düşünmek ciddi bir iştir …
Ben Sokratik yöntemi sıklıkla kullanırım …
Bu yöntem soru sorarak doğur(t)ma(k) yöntemidir(bilgiyi açığa çıkartmak) …
(Sokrates’in annesi ebedir ve ismini buradan almıştır maiotik yöntem, Maiotik; soru sorarak bilgiyi açığa çıkarma yöntemidir.”İroni”nin tersidir …
Dindar bilince ,din adamına, vaaz efendiye ben bir şey öğretemem ,anlatamam ancak onun kendisinin gerçeği bulmasını sağlamak için sorular sorar ve onun zihninde bilgiyi açığa çıkartmam mümkün olabilir …
Başka bir ifade ile;
Sokratik yöntem soru üstüne soru sorarak doğurma yöntemini gerçekleştirmektir.
Bu diyalektik yöntemi daha çok karşı savın kendi gerçeğini bulmasını sağlamaktır. Soru yönelten kişinin kendi gerçeğini karşısındakine dayatmak yerine kişinin kendi gerçeğini bulmasını sağlamak için kullanılan bir tartışma biçimidir.
Çünkü din adamının cemaate Kabe de edilip kabul edilen dualara dualarımızı ilhak et dediği, Cuma günleri Cuma günün yüzü suyu hürmetine dualarımızı kabul et Yarabbi demesine rağmen (o gün bile İsrail onlarca masumu katletti )Allah bu dualarımızı neden kabul etmedi diye sormak Allaha imanın temel şartı bence.
SORU(1): Neden acaba yıllardır bu klişe dua kalıplarına Allah itibar etmiyor ?
Allah’ın Müslümanlara bir kini mi var ki İslam dünyası perişan ?
SORU (2) ;Mesela ,Deprem ,ekonomik bozukluk ,adaletsizlik ve de daha binlerce İslam dünyasının problemine Alemlerin rabbi neden müdahale etmiyor acaba ?
SORU(3): Onun yasalarında bir değişiklik olmadığını(sünnetindeki ) bildiğimiz halde,
(FETİH/23 Bu, Allah’ın öteden beri süregelen yasasıdır: Allah’ın yasasında bir değişme bulamazsın)
onun demediği şeyleri, kefil olmadığı gün ve geceleri ona dayatan ve yasalarını hatırımız için değiştir diye dua eden bizlerin küstahlığı olabilir mi acaba ?
SORU (4) ;Allah ; Şûrâ Suresi /30”da ;
”Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizin yaptığı (işler) yüzündendir. (Allah, hatalarınızın) Birçoğunu da affeder” dediği halde biz neden sorumluluğumuzu ve bizim yapmamız gereken işleri düzeltmek yerine tekrar ona havale edip ona göreve çağırıyoruz?
MEHMET AKİFTE İSYAN ETMİŞTİ BU ADAMLARA …
Vâiz Kürsüde
(Akifin Şiirin bir bölümünü buraya alıyorum)
Senin hesâbına küffârı hâk-sâr edecek!
Başın sıkıldı mı, kâfî senin o nazlı sesin:
“Yetiş!” de, kendisi gelsin, ya Hızr’ı göndersin!
Evinde hastalanan varsa, borcudur: Bakacak;
Şifâ hazînesi derhal oluk oluk akacak.
Demek ki: Her şeyin Allah… Yanaşman, ırgadın O;
Çoluk çocuk O’na âid: Lalan, bacın, dadın O;
Vekîl-i harcın O; kâhyan, müdîr-i veznen O;
Alış seninse de, mes’ûl olan verişten O;
Denizde cenk olacakmış… Gemin O, kaptanın O;
Ya ordu lâzım imiş… Askerin, kumandanın O;
Köyün yasakçısı; şehrin de baş muhassılı O;
Tabîb-i âile, eczâcı… Hepsi hâsılı O.
Ya sen nesin? Mütevekkil! Yutulmaz artık bu!
Biraz da saygı gerektir… Ne saygısızlık bu?
Hudâ’yı kendine kul yaptı, kendi oldu Hudâ;
Utanmadan da “tevekkül” diyor bu cür’ete… Ha?
Müslümanların durumunu ironi yaparak Sisifosun hikayesine benzetiyorum …
Sanki Alemlerin rabbi Müslümanları, Yunan Tanrıları da Sisifosu cezalandırmıştı…
NOT; ikisi arasında hiçbir illiyet yoktur kıyasa konu olamaz. Burada anlatmak istediğim Mehmet Akif’in tepkisi ile dile getirdiği ve benim de geleneksel Dindar bilincin ve geleneksel ilahiyatçının Tanrı tasavvurunun böyle olduğu, tıpkı antik Yunan Tanrıları gibi insan biçimsel (antropoformik) bir form giydirmesi ,ondan kızmasını ,öfkelenmesini, kızdığı insanı toplumu anında cezalandırmasını, koyduğu toplumsal yasaları, kanunları istek ve dua üzerine değiştiren, olağan üstü şeyler yaratmasını (mucize) istediğimiz keyfine göre hareket eden bir Tanrı algısı baştan tevhidi zedelemekte .
Ondan sonrada o imandan hayır gelmemekte …
KONU TANRI NE DEĞİLDİR…
En azından 19 cu dakikasından itibaren Mutezile ve Eşari kelamının Tanrı tasavvuru hakkında bilgi sahibi olmak için bir 15 dakikalık bölümü YouTube da seyredin derim.
SİSİFOS HİKAYESİ
Sisyphos (Sisifos)Yunan Mitolojisinde,yeraltı dünyasında sonsuza kadar büyük bir kayayı bir tepenin en yüksek noktasına dek yuvarlamaya mahkûm edilmiş bir kraldır.
O ölümlülerin en bilgesi olan insandır.
Hikaye şöyledir …
Sisyphos Tanrı Zeus tarafından cezalandırılmıştır …
Çünkü ;o Tanrı Zeusun bir sırrını açıklamıştır …
Asopos ya da Asopus, Yunan mitolojisinde Yunanistan’da dört ayrı nehri koruyan dört farklı nehir tanrısına verilen addır.
İşte Sisifos bu tanrının kızı olan Aigina‘nın Zeus tarafından kaçırılmış olduğunu söyler.
Ve karşılığında kalesi içinde bir pınarın akıtılmasını sağlar.
Zeusu sırrının açıklanmasına çok öfkelenir …
Ve ölüm meleği Thanatos‘u göndererek
Sisyphos’u cehennemde zincire vurmasını ister.
Ancak Sisyphos, büyük bir kurnazlıkla kendisini zincirlemeye gelen Thanatos’u zincire vurur ve Hades’i tehdit eder.
Hades (Antik Yunanca: Ἅιδης/ᾍδης),
Yunan mitolojisinde ölülere hükmeden yeraltı tanrısıdır.
Yani ölüm meleği zincire vurulduğu için artık insanlar ölmeyecektir .
Savaşlar da çıkmayacaktır .
Ve büyük bir kargaşa çıkar .
Ares, savaş tanrısıdır
Hera’nın oğlu ve On İki Olimposlu dan biridir.
Bu işe Zeusun ve Areisin canı çok sıkılır.
Çünkü artık ölümler olmadığı için keyifte almamaktadırlar .
Ve Zincire vurulmuş olan ölüm meleği Thanatos’u zincirlerinden kurtarmak için müdahale ederler .
Sisyphos Ölüler Ülkesine götürülür.
Sisyphos kaderine razı olmaz .
Karısından ölmeden önce kendisine cenaze töreni yapmamasını istemiştir.
Ölülere hükmeden yeraltı tanrısı
Hades törensizliği hoş karşılamaz .
Sisyphos’un yeryüzüne dönme önerisini kabul eder.
Sisyphos da kralı olduğu Korint’e varır ama artık geri dönmeyi reddeder.
Sonunda Hermes( Hermes büyük Olympos tanrılarından biri dir) Yeraltı
Dünyası’na geri götürülür.
Hilekârlığının cezası olarak Sisifos’u büyük bir kayayı dik bir tepenin doruğuna yuvarlamaya mahkûm ederler.
Sisifos tam tepenin doruğuna ulaştığında kaya her zaman elinden kaçmakta ve Sisifos her şeye yeniden başlamak zorunda kalmaktadır. Bu ceza Sisifos’a Nehir Tanrısı Asopus’a kızı Aegina’nın yerini söyleyerek Zeus’un sırrını ifşa ettiği için verilmiştir.
Homeros bu durumu şöyle anlatır: “Sisyphus’u gördüm, korkunç işkenceler çekerken; yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı ve de kollarıyla bacaklarıyla dayanmıştı kayaya, habire itiyordu onu bir tepeye doğru, işte kaya tepeye vardı varacak, işte tamam, ama tepeye varmasına bir parmak kala, bir güç itiyordu onu tepeden gerisin geri, aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden baş belası kaya, o da yeniden itiyordu kayayı, kan ter içinde…”
Kaynak; Berk Yüksel Mitolojide Sisyphus’un(Sisifos) Hikâyesi / Felsefe / Milliyet Blog