Gerçekten kapalı kapılar arkasında kimin eli kimin cebinde belli olmayan bu karmaşık olaylarda bu kadar uzmanın olması takdire şayan bir durum …
Sadece cihatçı denilen grupların şuan için ismi çok duyuluyor.
Bütün yaptıkları “zulmü” Kuranın tarihsel hükümlerine dayandırmak olacak.
Yani Kurana iftira atmayacaklar. Bizdekiler gibi tevilde etmeyecekler.
Ganimet hukukundan cariyeliğe kadar, el kesme cezasından, recm cezasına (Kuranda olmasa da hadislere uyacaklar)cezasına kadar olduğu gibi uygulayacaklar…
Fıkıh ne demişse o diyecekler.
Bu cihatçılar İsrail’e karşı çok bonkörler.
Bu mücadeleyi onlara karşı nedense vermiyorlar.
Hamas’ın başlattığı saldırı ise yıkım ve felaket getirdi.
Hala anlamış değilim.
Sonuçta Ortadoğu’nun kaderi hiç değişmeyecek .
Olayın detayı karar gazetesinde şöyle …
“Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol, muhalefetin devlet karşıtı aktivitelere bulaştığını iddia ederek ülkede “sıkıyönetim” ilan etti. Muhalefetin sert şekilde karşı çıktığı karar, parlamentoda yapılan oylamayla yok sayıldı. Hükümete yakın Yonhap haber ajansına göre, Güney Kore ordusu parlamentonun ve “toplumsal karışıklığa” neden olabilecek diğer siyasi toplantıların askıya alınacağını ilan etti”
MUHALEFET LİDERİ
” YAPTIĞINIZIN BİR BEDELİ OLACAK”…
(Bizdeki muhalefet kadar korkutamasa da gene bayağı bir iş yapmış Güney Kore muhalefet lideri)
Lee Jae-myung, sıkıyönetim kararını uygulayan ordu ve güvenlik güçlerinin vatana ihanetle yargılanacağını belirterek “Yaptığınızın bir bedeli olacağını bilin; sizleri sadece mahkemeler ve hapishaneler bekliyor.” ifadelerini kullandı.
Ulusal Meclis Başkanı Woo Won-sik, parlamentoya sıkıyönetimin kaldırılmasını talep eden bir karar tasarısı sundu. Toplam 300 milletvekili içinde hazır bulunan 190 milletvekilinin tamamı tasarının lehine oy kullandı. Devlet Başkanı’nın sıkıyönetim kararı, parlamentoda 190’a karşı sıfır oyla geçersiz sayıldı.”
Burada çok önemli ilkesel bir durum var…
Siyaset sadece demokrasiyi, ülkenin ekonomisini ve hukuku düşünüyor …
Özetle ülkenin çıkarlarını düşünüyor …
Yani kuzey Kore gibi diktatörlük yok …
Kuzey Kore tek adam rejimi ile yaşıyor.
Tek adam istediğini yapıyor …
Halk ses çıkartamıyor .
Çünkü ses çıkartsa anında tutuklanıp hapse atılırlar veya idam edilirler…
Totaliter sistemlerde sadece tek adamın geleceği vardır .
Tüm hesaplar tek adamı kurtarmak için yapılır .
O hanedanını yaşatmak için olmadık zorbalığa baş vurur …
İki kardeş ülkenin rejimindeki fark bu kadar açık …
ŞÜKRETMEMİZ LAZIM…
Bizim elimizde bir demokrasi nimeti var …
Hukuk keyfi değil.
Yargı bağımsız…
Kimseden emir almıyor…
Tabi ki her devlette olduğu gibi mafya türü organize suç örgütleri tek tük çıkabiliyor.
Fakat onların karşısında siyasetçimiz var.
Yargı bürokrasimizi var …
Onlara asla prim vermiyorlar.
Bir mafya üyesi asla ve kata bir milletvekili bir bakan ile aynı karede görülemez…
Bir siyasi parti lideri parti binasında bir mafya lideri ile koluna girip fotoğraf çektirmez.
Hele iktidarların hiç biri mafyanın gözünün yaşına bakmaz .
Hiçbir siyasi parti mafya ile dirsek temasında durmaz.
Hiçbir organize suç örgütü lideri bir parti lehine miting düzenleyemez…
Onlarla ne arkadaş olurlar ne onların lehine bir kanun(af) çıkartırlar …
Fakat dediğim gibi bizim totaliter ve otoriter ülkelerden farkımız demokratik ve hukukun üstünlüğüne inanan bir ülke oluşumuzdur …
Lakin çok ender de olsa bazen hukuken tuhaf şeyler olmakta.
Büyütülecek mesele değildir tabi ancak olmasa sanki daha iyi olur ..
Karar gazetesinde Akif Beki de yazmış …
Yazısında şöyle diyor …
“TRT World etkinliğinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “yavrum, Siyonistlerin burada ağzı, dili olma” dediği protestocu dahil, 9 kişi tutuklandı.
Örgütlü yasa dışı eylemle suçlanıyorlar. Siyonistler limanlarımızda faaliyetlerini sürdürüyor, neden Azerbaycan petrolü gidiyor, nehirden denize özgür Filistin, gemiler Gazze’ye bomba taşıyor ve benzeri sloganlar atıp dövizler açtıkları için.
İsrail karşıtı, Filistin yanlısı, örgütlü ve yasak tanımayan eylemin; ancak başka ülkelerde, özellikle de Batı’da yapılanı makbul. O çoktan anlaşılmıştı.”
AKİF BEKİ …
SON TUTUKLAMALARA BÜLENT ARINÇ BİLE İSYAN ETMİŞ…
Bülent Arınç Erdoğan’ı protesto ettikleri için 9 kişinin tutuklanmasını eleştirdi…
Fakat bunlar önemsiz küçük vakalar…
Bizde de ara sıra bu tip işler olabilir…
Buraya kadar yazımı okuduysanız(bir ihtimal olarak )
APTALLIĞIN TEORİSİNİ de lütfen okuyun …
Almanya için çok karanlık bir dönemdi…
Suçsuz insanların işyerleri saldırıya uğruyor kadın erkek çocuk demeden caddelerde kötü muameleye tabi tutuluyorlardı.
Dietrich Bonhoeffer adlı bir genç (teolog)bu kötülüğe karşı müthiş bir tepki verdi ve cezaevine kondu.
![](https://www.gemliksonnokta.com/wp-content/uploads/2024/12/image-1-2.png)
Cezaevinde bu olayların nedeni üzerinde derin bir düşünceye daldı.
Çok şöhretli fikir adamlarının, filozofların, şairlerin ,sanatkarların, bilim adamlarının çıktığı bu toplumdan nasıl oluyor da örgütlü suç ve kötülük doğuyordu …
Bonhoeffer “bu problemi çözmüştü.
Problemin kaynağı kötülük değildi…
Aptallıktı…
Aptallık sadece aptallık olarak kalmıyordu…
Diğer kötülüklerden çok daha vahşi ve tehlikeliydi .
Bu sonuca vardığında,kötülüğün aptallıkla yapılacak mücadeleden daha kolay olduğunu,kötülükle mücadele etmek aptalıkla mücadele etmeye göre daha başa çıkılabilecek bir mücadele olduğunu fark etti ..
Ahmaklar sürüsü birde örgütlü güç haline geldiğinde onlara karşı başarınız imkansız hale geliyordu ..
Çünkü ahmaklara hiçbir şey etki etmiyordu …
Akıl yürütmenin tüm ilkelerini kullanıp gü
zel bir öneride bulunsanız dahi bunu asla kabul etmezlerdi.
Bu aptal aptal kitle hallerinden memnundur.
Ancak her an saldırmaya hazır olduklarından eylem geçtiklerinde en kötü insandan daha kötü olup çok tehlikeli hale gelmektedirler …
Genç teolog Bonhoeffer bu kitle ile savaşabilmek için aptallığın yapısını çözmeye çalıştı…
Bunu anlamlıydı…
Ve Aptallık bir zeka sorunu değildi, ahlaki bir problemdi.
Entelektüel birikimi olduğu halde aptal olan insanlar vardı. İlk etapta aptallık doğuştan gelen bir maraz olduğu düşünülür fakat bu da yanlıştı. İnsanlar belli şartlar altında aptallaşıyorlardı, daha doğrusu başkalarının kendilerini aptallaştırmasına müsaade ediyorlardı.
Buradan yola çıkarak aptallığın psikolojik değil sosyolojik bir problem olduğu sonucuna vardı.
Güçlerin birisinde toplanması arzusu politik ve dini hareketlerde çok rastlanırdı.
9 nisan 1945 günü sabaha karşı Bonhoeffer’i bir toplama kampının darağacına asarak öldürdüler. Ölümünden iki hafta sonra o kamp ABD askerleri tarafından ele geçirilerek lağvedildi. “Yaptığımız her şeyden sorumluyuz” diyordu yazılarında.