Abidin Uyar Yazdı; “DİN siyasallaşırsa Siyaset “DİN”leşir” ( Aslah Alâllah teorisi)

Abidin Uyar Yazdı; “DİN siyasallaşırsa Siyaset “DİN”leşir” ( Aslah Alâllah teorisi)

Mutezile şöyle bir teori ortaya atmıştı ;

“Allah’ın kullar için en iyiyi yaratma mecburiyetindedir”

Çünkü Allah’ın adalet ilkesi bunu zorunlu kılar …

 Bu konu İslam tarihinde “  “aslah alâllah” diye bilinir …

Eğer bu ilke gerçekten doğru ise kötü iktidarların gelmesini nasıl izah ederiz?

Bunu konu etmemin sebebi iktidarlar ” itikat” haline gelirse artık orada seçimler semboliktir.

Çünkü seçmen dindar iktidar arayacaktır …

En karmaşık finans problemlerini, cari açığın kapatılmasını, enflasyon denilen beladan kurtulmasını,  stagflasyon,resesyon,deflasyon,devalüasyon,Slumpflasyon,Depresyon gibi iktisadi sorunların çözümünü “din” halledecektir.

İşte İslam tarihindeki,  ki meşhur o tartışma 

ÜÇ KARDEŞ HİKAYESİ

Rivayet doğru ise ;Konu başlangıçta Mutezile mezhebine bağlı olan “Eşari”nin; hocası olan  Cübbai’ile  tartıştığı münazarayı kazanarak  MUTEZİLEYİ terk etmesi …

Sorulara geçmeden önce bir kez daha hatırlatalım.

Mutezilede “kullar hakkında hayırlı ve maslahata uygun olanı yapmak ALLAHA vaciptir  “aslah alâllah”düşüncesidir.

Eşari’nin Hocası Mutezile alimlerinden EBU ALİ EL-CÜBBAİ  bu tartışmadan yenik ayrılır ve Eşari’nin Mutezile den ayrılır ….

Eşar’i hocası Cübbai’ye soru sorarak tartışmayı başlatıyor..

-EŞAR’İ: 3 Kardeş farz edelim, biri “abid” ve mümin, biri fasık ve kafir, bir diğeri de çocukluğunda vefat etmiş biridir. Bunların durumu ne olur?

 -CÜBBAİ: Günahkâr Cehenneme, Mümin cennete, Çocuk ise selamettedir, ona ceza ve mükafat yoktur.

 -EŞARİ: Peki ama ,Çocuk da cenneti isterse?

 -CÜBBAİ: “Abin” cenneti ibadeti ve teati ile kazandı senin ibadetin yoktur denir..

 -EŞARİ: Çocuk dese ki Rabbim kusur bende değil, beni yaşatsaydın, bende sana ibadet ederdim…

 -CÜBBAİ:O zaman Allah diyecektir ki: Seni yaşatsaydın sorumlu olacak yaşa geldiğinde “ASİ” olacaktın. Cehenneme gidecektin. Ben ne olacağını bilmekteyim.

 -EŞARİ: O zaman asi olan :Allah’ım onun halini biliyordun ve maslahat ilkene uygun olarak onun lehine karar verdin, beni de erken öldürüp, günah işleyeceğimi bildiğine göre bende cehenneme girmeyecektim-CÜBBAİ; Vesveseye tutulur ve bu cevap karşısında münazarayı kaybeder..

 SONUÇ: ALLAH: “kullar hakkında hayırlı ve maslahata uygun olanı yapmak ALLAHA vaciptir ilkesi” bu tip akıl yürütme karşısında çökmektedir.

 Çünkü haşa ALLAH bu örnekteki gibi çocuk yaşta vefat edenin maslahatına uygun olarak günaha girmemesi için onu önceden vefat ettirmiş ise ,günahkâr kulunu önceden günaha gireceğini bildiği halde onun günah işlemesine neden izin vermiş gibi çelişkili bir durum ortaya çıkıyor…


Yani bir kulu hakkında maslahata uygun davranmış, diğer kulu hakkında yarar ilkesini gözetmemiş gibi.

Burada Allah kendi adalet ilkesi ile çelişiyor. 

Alın yazısı denilen safsata bu işte

                                                                       ***          ***       ***

Ülkem maalesef çok ciddi sorunlarla boğuşuyor .

Bu sorunların seçimden sonra çıkacağını adım gibi biliyordum.

Bu sorunlar Allah’ın kaderi değildir.

Fail neden Allah değildir …

Fail neden İnsandır…

Fıkıhçının muktedirin desteklenmesini istediği fetvadır…

Bu sorunları yaratanı biliyorum ,nedenlerini de biliyorum.

Peki vasat aklın bildiği bu gerçekleri koca bir kitle nasıl bilmez ve görmez ?     

Bu kitle akılsız mıdır?

Hayır…

Peki nasıl oldu da gönüllü olarak bu aldanış oldu? ….

Nasıl olmuşdu da siyasi düşünce İslam inancı haline gelmişti?

 

                         ***        ***      ***

Yanlış bilgi üzerine inşa edilen “dini düşünce” kesinleşmiş bilgiye dönüştüğünde bireyde “itikat “oluşuyor…

Yani kendi tanımladığınız paradigma hiçbir şeklide sorgulanmadığında yanlış olan düşünce bizimle mezara kadar gidiyor…           Ve bunu yaparken yanlış düşüncemizi  imanımızın içine kendi elimizle katıyoruz…

Birçok yanlış düşüncemizi itikat haline getiriyoruz …

Ve   ileriki nesillere aktarıyoruz …

Eğer siz her olayın nedenlerini ve çözüm yolunu yazılı metinde(Mushaf’ta) ararsanız bilime ihtiyaç duymazsınız…

İktisada gerek yoktur NAS işi çözer …

Erken çağlarda bilimin gelişmediği, kızamık aşısının henüz bulunmadığı, zatürreye ,boğmaca ,verem gibi hastalıkların tedavisinin bilinmediği dönemlerde çocuk ölümleri çoktu .

Bugün bilimin ışığında bu hastalıklar problem değil…

Her şeyde olduğu gibi gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklediniz mi gömlek üstünüzde yamuk durur.

 

Örneğin; Ayet indi dediğinizde, sizin zihninizde beliren imge ,inme fiilinin yukarıdan aşağıya olması sebebi ile ayet gökten indi şeklinde olmakta …

Tabi ayet kimden gelir?

Allahtan .

O zaman Allah’ta göktedir şeklinde bir sonuç otomatikman çıkıyor .

O zamanda Tanrı tasavvurumuz baştan öyle yanlış oluşuyor ki aklı başında bir gencin hiçbir sorusunu cevaplayamıyorsunuz.

 Mesela teleolojik bir Tanrı tasavvuru …

Bir din görevlisi ile yaptığım tartışmada teleoloji kavramına, o kavram teleoloji değil “teoloji” dir demişti.

Bu üç tip cehalettin en kötü olanı “cehl-i mu’kap” tır …

Bilmiyor, bilmediğini, bilmiyor birde bildiğini zannediyor …

Oysa “teleolojik ”kuram , ereksel, gaye sel, amaçsaldır .

Teleolojik Tanrı tasavvurunda ,Allahın bir “gayesi” ”amacı” var demektir ki bu insan biçimsel (antropoformik )Tanrı tasavvurudur

Çünkü her gaye amaç varlık için eksiliktir …

Sonlu varlık henüz kavuşamadığı ama çok arzuladığı bir hedefe varmayı amaçlar.

Gayesi o dur…

O sonlu varlığın gayesi onu elde etmektir.

Amacını elde ederek doyuma ulaşır demektir.

Bu şekilde eksik olan bir şeyini giderir…

Tanrı için böyle bir şey söz konusu olmaz .

Olursa o Tanrı olmaz .

O fail nedendir.

Ve hiçbir şeye ihtiyacı yoktur…

Fakat sonunda böyle düşünmekte bir düşüncedir …

Yeter ki NAS (norm)olarak DİN haline getirip mutlaklaştırmayalım …

Önemli gömleğin ilk düğmesini doğru iliklemek yerine (İslam’ın)orasını burasını çekiştirmemek.

***      ***       ***

Fakat tevil üstüne tevil yapıyorlar .

İnanılmaz mantık hataları yapıyorlar …

Çünkü din adamlarımızın çoğu bu işi meslek olarak yapıyor.

Ve belli eğitimden geçmişler.

O belli eğitim de düşünme denilen dinamik faaliyete yer vermiyor.

Yaptıkları düşünme değil, sadece otoriteyi taklit ediyorlar…

Kendinden bir şey katamıyorlar .

 

***      ***    ***

İslam inancı ile İslam düşüncesi çok ayrı iki paradigmadır …

Siz meleklerin varlığına inanırsınız bu inançtır.

Ama o meleğin mahiyetin tartışılması düşüncedir.

Ona kanat takarsınız öyle düşünürsünüz .

Bir başkası meleğin kanata ihtiyacı yoktur der.

 Olursa o da maddi bir varlık olur uçması için ona muhtaç olması gerekir der buda bir düşüncedir.

Düşünce ile insanlar kafir veya dinden çıkmazlar.

Çünkü düşünceyi engelleyemezsiniz.

Her yerde aklınıza gelir.

İşte bu yüzden İslam geleneğinde inanç tartışılmamıştır .

Düşünce tartışılmıştır

Fakat kurumsal İslam sizin düşünmenizi değil otorite ye teslim olmanızı ister .

Düşünmenize asla tahammül edemez.

Ulemanın görüşüne göre, usulü fıkha göre, ümmetin icmasına göre dedi mi artık o Kuran vahyi kadar iman edilmesi gereken veridir…

Çünkü aykırı soru ile hiç karşılaşmamışlar.

Bunu genç bugün bunu yapıyor …

O düşünüyor.

Ve bu soruları soruyor.

Ve çalışmadığı yerden soru gelince bilmiyorum deme erdemini de göstermiyor din adamları…

Bu sefer kendince otorite kabul ettiği ama tamamen beşerî, disiplin olan ve Allah’ın denetiminden geçmemiş, geçme şansı hiç olmamış fıkıh, kelam, hadis üzerinden tartışmaya giriyor.

ÖR;

Buhari böyle diyor diye Buhari’yi yanılmazlar kategorisine sokup oradan gelen rivayeti kesin doğru kabul ediyor …

İsterse elinizde dünyanın en mükemmel dini olsun, ilk düğmeyi yanlış iliklediğinizde İslam da olsa üstünüzde yamuk durur.

 Bunları neden anlatım?

Keşke Cuma namazlarında vaaz veren arkadaş anlatsa ,

Cemal Kırgız’ın dediği gibi “Abi bir kişi bile sonuna kadar okusa o bile yeter”

Evet bir kişiye ulaşabilsem o bile yeter…

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM