Türkiye de dindar bilinç genellikle kültürel muhafazakardır …
Geleneksel bir dindarlıktır .
İçinde felsefi düşünceyi barındırmaz.
Yani içinde hazır doğduğu ve bulduğu bir kültür ile dindarlaşmış bireylerden oluşuyor …
Maalesef iman dediğimiz çok önemli bir konu da doktriner bir itikat la oluşmuş.
Sadece itikat olarak kalıplaşmış donuk,klişe belli sözcüklerin tekrarı …
Amentü esasları denilen belli sözcükleri taklidi olarak lisanen tekrarlamak …
Fakat iman denilen kabul, salt belli klişe cümlelerin tekrarlanması değil hiç şüphesiz…
İşlevsel olarak birey hayatında bunu aktif hale getirecek …
Praksis (eylem hali)
Hiç olmazsa kalben ahlaksızlığa karşı çıkacak ve lanetleyecek .
Aksi takdirde ahlakçılık yapmış olur.
Ahlakçılık kendi yapmadığımızı başkasından
istemektir.
İnanın anlayamıyorum.
Nasıl olurda iman ettim diyen bir dindar birey adaletsizlik konusunda,yolsuzluk konusunda,kamu kaynağının eşe dosta dağıtılması konusunda,imar rantı ve hak etmedikleri görevlere gelme konusunda hiç oralı olmaz …
Nasıl olurda 28 Şubatta yapılan hukuksuzluklara verdiği tepkiyi şimdi vermez .
Vermez çünkü ahlak onun için çıkara dayalıdır …
Onlar bizdendi…
Ahlak bizimkiler mağdur olduğunda gereklidir.
Bizim dışımızdakiler yok edilmelidir.
Biz her türlü hileyi yapabiliriz her türlü kanunsuzluğu, hukuksuzluğu biz yaptık mı meşrudur.
İstersek Anayasayı bile takmayız .
Nasıl olsa her şey kontrolümüzde…
Bu bakış açısının İslam tarihinde mebzul miktar örneği var …
Ve din onun için verimli olamadı …
İktidarlarla din arasında İslam tarihi boyunca dikotomik bir ilişki vardır .
Çünkü iktidarlar önce kendilerini itikat haline getirmişlerdir.
Ve böylece iktidarlarını sağlamlaştırdılar .
Türkiye yolsuzlukta dışarıdan nasıl gözüküyor?
“AB’nin, OEDC’nin, GRECO’nun yıllardır süren uyarına rağmen Yolsuzlukla mücadele yasalarını çıkarmadı. Sonunda FATF Türkiye’yi Gri Liste’ye aldı! (21 Ekim 2021) “ Taha Akyol
Sekiz yıl önce Daron Acemoğlu şu uyarıda bulunmuştu:
“Yolsuzlukta büyük artışlar oldu. Yapısal reformlarda geri adımlar atıldı. Yargıda geriye gidiş var. Üretkenlik yerine devlet talebiyle, devlet katkısıyla büyüyen bir ekonomi görüyorsunuz. Böyle bir büyüme zaten çok uzun süreli olarak devam edemez.” (6 Temmuz 2015)Taha Akyol
Mesela cami, imamından, müftüsüne diyanetine kadar hatta her konuda iktidarın resmi fetvacısı olarak referandum da evet oylarının fazileti hakkında fetva veren o ünlü FIKIH allamesinin sesi neden hiç çıkmaz?
Faiz ,içki,baş örtüsü,konularında rahatlıkla konuşan bu zevat iş yolsuzluk , imar rantı, ihalelerdeki şikeli işler,hukuktaki skandal kararlar ,anayasanın ihlali oldu mu bir anda susuyorlar …
Oysa onlar bireysel günah .
Ya kamuyu ilgilendiren günah ?
Benim yakın çevremdeki dindar üç tip insandan oluşuyor …
Birincisi samimi tek ölçüsü namaz kılan insanın ülke yönetiminde olması.
Geri kalan ahlaki ilkeleri hiç önemsemiyor.
O seçimi kafir ile inanmış arasında olduğunu zannediyor.
Tabi kafir dediği de siyaseten kendi gibi düşünemeyen kim varsa o kafir …
Diğer bölüm eğitimli üstelik dini eğitim almış olan ancak çok geleneksel ve dinin özü ile ilgilenmeyip formel ve biçimsel olan şekli yapısı ile ilgilen insanlar.
Bir üçüncü dindar tipi de iş insanı olanlar .
Fakat bir yanlış anlaşılmaya sebep vermeyeyim…
Benim kast ettiğim toptancı bir yaklaşım değil …
Çünkü içlerinde çok değerli,çok samimi ve yaptıkları güzel işlere tanık olduğum harika insanlar var.
Fakat çok azınlıktalar.
Dindar görünümlü çoğunluk, oportünist,sınıf çıkarları sebebi ile islamı kartvizit olarak kullanmaktan çekinmeyen insanlar …
Yakalarında bu kart devamlı vardır .
Bunlar genelde hiç renk vermezler.
Çünkü sürekli kazanmak isterler…
Sırf fıkıh okuyan,hadis okuyan,tefsir okuyan hayatının her alanını diğer bilgilere kapatır …
Her lahza dinden bahsedenle iktisat teorisi, siyaset felsefesi ve sosyolojisini tartışamazsınız.
Dini yordular .
Gerçekten yazık ettiler hem kendilerine hem dine …
Hitap(vahiy) ağızlarında slogona dönüştü…
Ve sessizce onları izliyor.
Velhasıl İslam çok güzel bir fidan .
Lakin onu ekecek verimli toprak olmayınca şimdki durum ortaya çıkıyor .
Bir dinin başarılı olması müntesibinin ahlakı ve kalitesi ile doğru orantılı .
Hala ortağ çağ fıkhı ile çağcıl sorunlara çözüm bulduklarını zannediyorlar.
Jaroslav Pelikan’ın ‘gelenek’ ile ‘gelenekçilik’ ayırımını hatırlamak gerekir: “Gelenek ölmüşlerin yaşayan ruhudur; gelenekçilik
ise yaşayanların ölmüş ruhudur.”