“İsa Mesih yeryüzüne inerse Katoliklerin düzeni bozulur ya Hz Muhammet(S.A.V) tekrar Müslüman coğrafyasına gelirse kimlerin düzeni bozulur?” Abidin Uyar yazdı

“İsa Mesih yeryüzüne inerse Katoliklerin düzeni bozulur ya Hz Muhammet(S.A.V) tekrar Müslüman coğrafyasına gelirse kimlerin düzeni bozulur?” Abidin Uyar yazdı

Dostoyevskinin  eseri “Karamazov Kardeşler” den bir alıntı…  

  

Hikâyede olay 16. yüzyılda Sevilla’da geçer. 

 Bölgenin kardinali ve bir Cizvit rahibi olduğunu anladığımız Büyük Engizisyoncu, acımasız yargı kararlarıyla insanları ad majorem gloriam Dei (tanrının yüce buyruğu uyarınca) meydanlarda yakarak kilisenin iktidarını sarsılmaz kılmaktadır. 

 Böyle bir ortamda İsa Mesih dünyaya döner.  

Sessizce, belli etmeden dünyaya geldiyse de halk onu tanır ve dizginlenemez bir akışla ona yönelir. 

 İsa da mucizeler gerçekleştirerek yürür, kör bir adamın görmesini sağlar, yedi yaşında ölmüş bir kız çocuğunu diriltir. 

 Bir gün önce meydanda yüz kişiyi yakmış olan Büyük Engizisyoncu bu olanları gözler ve muhafızlarına İsa’yı yakalamalarını emreder. 

 Halk sessizce Kardinal’in önünden geri çekilir. 

 

Akşam zindanda İsa’yı ziyaret eden kardinal “Sen gerçekten o musun” diye sorar ve cevabı beklemeden ekler, “Sus yanıt verme, zamanında söylemiş olduklarına en ufak bir şey eklemeye hakkın yok”.  

 

Devamında, zamanında İsa’nın vaaz ettiklerini kullanarak halkı aldattıklarını ve böylece bir hükümranlık kurulduğunu ifade eder ve sorar: “Neden gelip düzenimizi bozuyorsun?der … 

 

 

Evet  HZ İsa hikayede ispanyaya inmiştir …  

O İsa dır. 

Kardinal bunu anlar . 

Evet sen İsa’sın… 

Ama bizim anlattığımız İsa’dan  çok farklı bir İsa’sın … 

Senin anlattığın ve tebliğ ettiğin din ile bizimkisi de çok farklı  

Onu yıkmana izin veremeyiz …    

Düzenimizi asla bozamazsın … 

 

Ya! HZ Peygamber yeryüzüne inip bizim camilere girip vaaz efendileri dinlese ve onlara dese ki ben Muhammedim… 

Ya siz  hangi Muhammet’ten bahsediyorsunuz? 

Bu anlattığınız Muhammet ben değilim. 

Bu anlattığınız dinde benim tebliğ ettiğim din değil dese …  

 

Yok yok ben bundan sonrasını düşünmek bile istemiyorum … 

Son dönemlerde batı dünyasında sıklıkla kışkırtıcı eylemler olmakta …

Kuranın yakılması çılgın bir ahlaksızlık  …

Bunun asla ifade özgürlüğü ile uzaktan yakından bir alakası yok …

Bu yazımda  bu eylemin ahlaksızlığını çirkinliğini ve aşağılık bir eylem olmasını  izah etmeyi  bile lüzumsuz görürüm…

Ancak  bu eyleme karşı tepkisizlik ve itirazımızı kullanmayalım demek değildir.

Benim bütüncül ahlak anlayışım ve tepkim sadece İslam dinine   peygamberine batı dünyasından gelen ipe sapa gelmez kışkırtıcı eylemlerle sınırlı değil …

Tüm inanç sistemlerine karşı yapılan hakaret ve  aşağılamayı da kapsayan  bir  tepkimiz olmalı…

Çünkü benim  kendimle alakalı çabam ve ilgi alanım imanı bilgi felsefesi(epistomoloji) ile buluşturmak … 

 

https://www.kitapyurdu.com/kitap/epistemolojik-acidan-iman/10416.html    

Dolayısı  ile benim için  itiraz ve tepki  batı dünyasından gelen  saldırılar kadar,İslam’a  inandım diyen adamın batıl, hurafe ve sırf kaynaklarda yer alıyor diye Allah ve Resulüne iftira  atması …

Birinci meselem bu adamlar …

Yani kendi mahallem…

Çünkü bu adamlar benim vergilerimle maaş alıyorlar ve Türkiye dindarlığında köşe başlarını tutmuşlar .

Büyük kitleleri retorik ile etkiliyorlar…

İmam, müezzin müftü hatta diyanet işleri  başkanı oluyorlar …

Fakat  tüm imamlar,tüm vaaz memurları,tüm müftüler veya tüm diyanet işleri başkanları  böyledir demiyorum  …

Ama bu imam hatipliden bu klasik ortadoksi ilahiyatçıdan hiç umutlu değilim …

Bunların çoğu çok saldırgan, tekfirci ve aşırı partili ve dinin olmazsa olmaz ilkesi ile partisinin çıkarları arasın da ki tercihini partisinden yana kullanıyorlar. 

 

Mustafa İslam oğluna yapılan o çirkin saldırıyı hatırlarım … 

İslamoğlu, kendisi için, sosyal medya hesabından küfür eden ve “nikahıma alır karım yaparım” diyen Yeşilpınar Merkez Cami imamı H. Ö ile beraber, “İğğğ. Boşver. O işi başka yaratıklar yapsın” diyen Balıkesir Havran Müftüsü A.M  için, Erbaş’a, “Bu hadsiz ve terbiyesizlere bir yaptırım uygulayacak mısınız?” diye sormuştu … 

Fakat bu adamlar azımsanmayacak kadar çoklar …

Ve korunuyorlar …

Üç beş kişi olsalardı  sorun yoktu derdim…

Mesela tarikatçı olan kaç kişi diyanette ?

Bir iki kişi olsa hiçbir tehlike görmem …

Eh derim gözden kaçmış bu adamlar …

Elekten geçmiş yanlışlıkla …

Ama hiç öyle değil …

 Bir güvenebilsem o diyanete…

Onun DİN anlayışına, bilgisine,tarafsızlığına,iktidarın her dediğini yapmadığına  partiliden ve tarikatlardan oluşmadığına bir inansam …

Mesela Ali Bardakoğlu çok değerli bir ilim adamı ve bir değerdir.

  Diyanet işleri başkanı olarak onu  nasıl aynı potaya koyup diğerleri ile bir tutarım ?

http://www.kuramer.org/documents/pdf/muslumanligimizle_yuzleseme_secmeler(1).pdf

Veya bir hadis otoritesi ve uzmanı Mehmet Sait Hatipoğlu hocam ve hadis külliyatına getirdiği eleştiri ile

https://www.kitapyurdu.com/kitap/kulturel-mirasimizi-tenkid-zarureti/127964.html

 bundan yaklaşık 4-5 yıl evvel  bir Cuma günü  dinlediğim ve yaptığı akıl yürütme ile hadisler konusunda berbat ve cahilane  kirli bilgi sunun o adamı   nasıl bir tutarım …

                Din adamının şu soruları muhakkak kendisine sorması gerekir. 

(imanın bilgi felsefesi ile buluşması/Epistemolojik iman )  

 

Ben cemaate dinden bahsediyorum …

Fakat benim tanıklığım vahye değil.

Peygambere  hiç değil…

Yaşanan zamana ve tarihe (610-632 )hiç değil …

Benim tanıklığım elime bu güne kadar ulaşan METNE …

O zaman ben DİN adına kesin bilgi sunabilmem için Allahın sınırlarına tecavüz etmemem ve o sınırları aşmamam gerek demeli …

 Epistomolojik açıdan (bilgi felsefesi bu sorulara cevap  arayan felsefenin bir kolu) şu soruları kendine sormalı   

 

1-Neyi bilebilirim ? 

 2-Nasıl bilebilirim?   

3-Bildiğimden nasıl emin olabilirim?  

Fakat sormuyorlar ve kendilerinden çok emin Peygambere rahatlıkla duydukları rivayetle iftira atıyorlar

               Bir  Cuma günü  dinlediğim o  adam !!

  

 

O adam hadis diye literatüre  geçmiş  olan sözlerden bile habersizdi…

Cemaate şöyle bir akıl oyunu sergiledi …

Kıyas yaparak çıkarttığı sonuç korkunçtu…

Çünkü kıyasın tekniğini de bilmiyordu

Birinci öncülü şuydu …

a- Hadisler Peygamberin sözüdür …

Bu cahil adamın hadisten anladığı ile hadisin kendisi çok farklıydı …

Hadis usulünü bilmediği gibi metodolojiyi de kötü kullanmıştı…

“Hadis” peygamberin sözü idi bu doğruydu ama onun kast ettiği bizzat peygamberden duyduğu “söz” değildi.

O Peygamberin sözünü hiç duymamıştı .

O zaman dünyada bile yoktu…

 Onun tanıklığı ve elde ettiği bilgi bizler gibiydi …

Yani o bugüne kadar eline ulaşmış yazılı rivayetten aldı tüm bilgisini.   

 

               Hadis usulünde zincirin halkaları…

HADİS USULÜ 2 – YouTube Prof Ahmet Keleş

Hadis peygamberin ağzından çıkan sözdür ve bu MUTLAK HADİSTİR.

 Burası doğru …

Bu Hadis muhataba geçtiğinde ve onun  ağzından çıktığı andan itibaren artık HADİS değil RİVAYET  olur …

Ancak Hadis ilmi ,bu rivayeti sadece ve güvenilir bulduğu için sahabeye bir öncelik tanımış olup onun ağzından ikinci nesle (tabiun)aktarıldığında bu SÖZÜ MUTLAK RİVAYET(bunda bile sahihlik  sorunu vardır) olarak kabul etmiştir…

Fakat ondan sonraki nesillerden  aktara  aktara gelen ve hadis iddiası  taşıyan bu sözler artık MUTLAKLIK vasfını kaybedip sadece rivayet olmuştur.

Aksi takdirde KURAN ile  aynı doğruluk ve güvenlik  derecesine sahip olurdu . 

 

İkisi arasında hiçbir fark olmazdı.  

Mushaf’ta bize yazılı metin olarak gelmiştir…

Fakat o yazılı metin de değildir.( Enam 7)

“ Ama Biz, sana, [ey peygamber,] yazılı bir metin göndermiş olsaydık ve ona kendi elleriyle dokunmuş olsalardı bile hakikati inkara şartlanmış olanlar, kesinlikle, “Bu açıkça, aldatmacadan başka bir şey değil!” derlerdi.” 

İkisi özdeş değildir . 

Yazı ile söz (hitap)arasındaki diyalektik ilişkiyi  sürekli anlatırım . 

Fakat biz onu Mushaf deriz(iki kapak arasına alınmış sayfalar )ve  diğer  yazılı metinlerden ayırırız…

Rivayet aktarılan söz demektir.

Ve öznesi yani bizzat sözün ilk sahibi ortada yoktur .

Bu böyle devam eder ta ki bu sözleri bir hadis uzmanı / MUHADDİS TARAFINDAN toplanıp  tedvin edilmesine  kadar.

O alimde de kendi içtihadına göre o hadisi  kitabına alır (veya almaz)

Buna MUTLAK İÇTİHAT  denir ..

Fakat bu mutlak içtihat diğer hadis alimini  bağlamaz .

O  bu sözü Buhari kabul etti diye almak zorunda değildir .

Şimdi bu bilgileri verdikten sonra geleyim o adamın o Cuma günü  yaptığı akıl yürütmesindeki zincirin halkalarına …

Birinci öncül hadisler hiçbir seçeneğe yer bırakmadan peygamberin sözü demişti.

Oysa onun tanıklığı Muhaddisin kitabına aldığı sözlerdi .

Ki o sözlerin bir kısmının  Peygambere ait olması  mümkün olmayabilirdi  …

Aşağı da linkini verdiğim PROF Mustafa Öztürk ve  Prof İsrafil Balcı hocalar;   Hz Peygamberimize ve Meryem anamıza atılan iftiralardan biri olarak hadislerdeki yerini ve iddianın nasıl ortaya çıktığını açıklarlar .. …

İkinci Öncülü şöyle koydu o adam ;

Hadisleri inkar eden sünneti inkar eder

Sünneti inkar eden Peygamberi inkar eder…

Ve bunlar peygambersiz bir din istiyorlar

Yani bizi şöyle tehdit ediyordu bu cahil herif .

Hadis kaynaklarına girmiş her saçmalığı peygamber sözü olarak  kabul edeceksiniz .

Etmezsen Sünneti inkar edersin…

Sünneti inkar eden Peygamberi inkar etmiş olursun …

Ve sizler Peygambersiz bir din istiyorsunuz …

Ebu Hanife bile bu çıkarımdan canını kurtaramazdı  …

 Zaten kurtaramadı da büyük imam …

                    Son dönem bir hayli şöhrete ulaşan bir adam  …

                     Öğretilmiş cehalet… 

(doğru bilinen yanlışları din den “bilgi” diye  nesilden nesile aktaran cehaletin kaynağı İlahiyat fakülteleri olabilir mi? 

Kim bu H.K?

Kim tarafından korunuyor?

Basından  şöyle duymuştuk  

 

“Hz. Meryem’in Müslümanların annesi olduğunu söyleyen Konakçı, “Hz. Meryem annemizdir. Çünkü hem Hz. İsa’nın annesidir, hem de cennette Hz. Muhammed’in eşi olacaktır. Allah cennette Hz. Meryem ile Hz. Muhammed’i nikahlayacak” diye konuşuyor  . 

Videosu da var

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/hz-meryem-ve-hz-muhammed-evlenecek-halil-konakci-allah-adina-konusuyor-624932h.htm

                  Diyanetin vermediği tepkiyi bu akademisyenler verdi …

        Prof; Mustafa ÖZTÜRK hocamın  akademik namusu ile verdiği ilme dayalı tepkisi …

Hz. Muhammed – Hz. Meryem Evliliği mi? – Mustafa Öztürk – YouTube

                      Prof ;İsrafil Balcı hocamın Akademik namusu ile verdiği ilme dayalı  tepkisi

Hz.MUHAMMED-Hz.MERYEM EVLİLİĞİ ve FANTEZİ KEPAZELİĞİ – YouTube

Hadi diyanet görelim seni; camilerinde bu hafta bu konuyu imamlarına,vaaz memurlarına, müftülerine emir ver ve  “Ey cemaat bu iftiraları tel’in ediyoruz 

 iskele  meydanında  toplanıp bu iddiayı eserine alan kim varsa İslam alimi veya  muhaddisi  şiddetle protesto  edeceğiz”de de görelim … 

      Fakat Kuranı yakma eyleminde halkı eyleme davet eden diyanet  bu saçmalıklara hiç ses çıkartmıyor çünkü bunun nedeni yukarıda anlattığım karamazof kardeşlerde saklı galiba … …

SONUÇ YERİNE ;  

Zannediyorum biz dinin insanla  buluştuğu anı ıskaladık … 

Çünkü sonuçlarını hiç düşünmedik …   

Zannettik bu din hep zeki, akleden ve düşünen ahlaklı insanla buluşur … 

“Zan”nediyorum dinin toplumdaki başarısı, işlevi o toplumun kalitesi, kültürü mizacı zekası ve ahlakı ile  doğrudan ilişkili … 

Ne kadar ileri ve aydınlamayı başarmış bir toplum o kadar işlevsel olan bir din ve ahlak … 

Din bir toplumu ahlaklı yapmıyor, din sadece potansiyelden edimselliğe götürecek yol haritasını belirliyor …    

Aklı hurafeye teslim eden bir toplum, dini de hurafeye uydurur. 

Din Allahın denetiminden çıkar. 

Bu adamların denetimine geçer … 

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM