ESM TALEPLERİNİ AÇIKLADI

ESM TALEPLERİNİ AÇIKLADI

KESK’e bağlı Enerji, Sanayi ve Maden Kamu Emekçileri Sendikası; taleplerini sıraladı. Bursa’da yapılan etkinlikte, ESM Bursa Şube Başkanı Uğur Üçöz, açıklamalarda bulundu. Sivil toplum Örgütü Yöneticilerinin de desteklediği eylemde, emekçi ve emekliler için talepler sıralandı.

Uğur Üçöz tarafından yapılan açıklamada; Ülkemiz uzun süredir ekonomik, siyasal, sosyal fay hatlarının daha da kırılgan hale geldiği, sarsıntıların, bunalımların her alanda derinleştiği bir süreçten geçiyor. Vahşi kapitalist sistemin hayat bulduğu her ülkede olduğu gibi ülkemizde de bu bunalımların, krizlerin faturası hep emeğe, emekçilere kesiliyor. Sermaye yanlısı politikaları esas alan, ülkenin tüm kaynaklarını güvenlikçi harcamalara, rant projelerine ve talan ekonomisine tahsis eden bir siyasal iktidarın hâkim olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Dolayısıyla bu emek karşıtı sermaye yanlısı düzende emekçilerin payına düşen hep daha fazla yoksulluk, güvencesizlik ve geleceksizlik olmaktadır.

Nitekim bugüne kadar her iki yılda bir kurulan masada bizim hakkımız aranmamış,  iktidar ile “yetkilendirdiği” konfederasyon arasında danışıklı dövüş oyunları sahnelenmiştir. Hemen her seferinde maaşlarımızdaki artış TÜİK’in sahte enflasyon rakamlarına bağlanmıştır. Geçtiğimiz 14 yılda kamu emekçileri ve emeklikleri olarak sadece insanca yaşamaya yetecek ücret talebimiz değil yıllardır yaşadığımız en temel problemlere dahi bir çözüm üretilmemiştir.

Ülkeyi yönetenler yıllardır sözde farklı farklı ekonomi programlarını hayata geçiriyorlar. Derviş Programı, Nebati Programı, Nas Programı, şimdi en son Şimşek Programı…

Adları değişse de bu programların tamamı sermayenin, patronların çıkarlarını temel alan programlardır.  Dolayısıyla bize göre yıllardır bu ülkeyi yönetenlerin tek bir programı vardır. O da emeği ile geçinenlere dayatılan Köleliğe ve Yoksulluğa Uyum Programıdır.

Yıllardır hayata geçirilen Orta Vadeli Programlar, bütçeler ve ne yazık ki TİS’ler emeği ile geçinenlere dayatılan Köleliğe ve Yoksulluğa Uyum Programının araçları haline getirilmiştir.

Kamu emekçileri olarak çalışanı, emeklisi ile birlikte ailelerimizi de kattığımızda 25 milyonluk devasa bir kitlenin geleceğini yakından ilgilendiren önemli bir sürecin arifesindeyiz. 2026-2027 yıllarını kapsayan 8. Dönem Toplu Sözleşme süreci temmuz ayı ortası itibari ile başlayacak, 1 Ağustos’ta toplu sözleşme masası kurulacak.

14 yıldır  “toplu sözleşme” adı ile sürdürülen bu sistemde kaybeden taraf her zaman hangi sendikanın üyesi olursa olsun tüm kamu emekçileri ve emeklileri olmuştur.  Çünkü ortada gerçek anlamda bir TİS masası yoktur.

İktidarın “sendikamız” dediği bir yapının ‘kraldan çok kralcı’ yöneticileri 7 milyona yakın kamu emekçisi ve emekli adına masaya tek “yetkili” olarak oturtulmuştur.

Kamu emekçileri olarak, ülkemizin taraf olduğu ILO sözleşmeleri başta olmak üzere uluslararası sözleşmelerle tanınan grev hakkımız yıllardır yok sayılmaktadır. Yine Türkiye, Evrensel İnsan Hakları Bildirgesini 27 Mayıs 1949 tarihli Resmi Gazete’de yayınlayarak yürürlüğe koymuştur. Buna göre;

 

Madde 23

  1. Çalışan herkesin, kendisi ve ailesi için insan onuruna yaraşır bir yaşam sağlayacak düzeyde, adil ve elverişli ücretlendirilmeye hakkı vardır; bu, gerekirse, başka toplumsal korunma yollarıyla desteklenmelidir.

 

Madde 25

  1. 1.    Herkesin, kendisinin ve ailesinin sağlığı ve iyi yaşaması için yeterli yaşama standartlarına hakkı vardır;bu hak, beslenme, giyim, konut, tıbbi bakım ile gerekli toplumsal hizmetleri ve işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ya da kendi denetiminin dışındaki koşullardan kaynaklanan başka geçimini sağlayamama durumlarında güvenlik hakkını da kapsar.

Birileri hala hiç sıkılmadan  “tarihi başarı, tarihi kazanım” nutukları atsa da bugün geldiğimiz noktada kamu emekçileri derin bir yoksulluk, sefalet, güvencesizlik ve angarya çalışma ile karşı karşıyadır.

  • Ortalama kamu emekçisi maaşı, çalışmayan eş ve çocuk yardımı,  ilave seyyanen ödenek dâhil yoksulluk sınırının yarısına kadar inmiştir. Ortalama memur emeklisi maaşı ise 24 bin TL ile açlık sınırının altında kalmıştır.
  • Sadece seyyanen ödenek değil, maaşlarımızın önemli bir kısmı taban aylığa yansıtılmayan diğer kalemleri de eklediğimizde bugün kamu emekçilerinin cebine giren maaşın yarsının emekli aylığı bağlama hesabında dikkate alınmadığı, yani sıfır kabul edildiği, derin bir adaletsizlik ortaya çıkmaktadır, dolayısıyla emeklilikte hesaba katılmamaktadır.
  • 2008 sonrası göreve başlayanlar emekli olduklarında emekli aylıkları çalışırken aldıkları maaşın dörtte birine kadar düşecektir.
  • Gelir vergisi dilimi adaletsizliği tüm hızıyla sürmekte, maaşlarımız daha cebimize girmeden gelir vergisine gitmektedir. Sadece gelir vergisi değil KDV’den ÖTV’ye her adımda ödenen tüm dolaylı vergilerin yükü de emekçi kesimlerin sırtına yıkılmaktadır. 2000 yılından bugüne Yeniden Değerleme Oranı uygulanmış olsaydı Gelir vergisi tarifesinin ilk dilimi bugün 415 bin TL olacaktı. Ancak Gelir vergisi tarifesinin her yıl Yeniden Değerleme Oranının altındaartırılması soncunda ilk dilim bugün 158 bin TL’de kalmıştır.
  • Cumhurbaşkanı kamuda göreve almada mülakatın kaldırılacağı sözü vermiştir. Ancak verilen bu söz de seçimden hemen sonra rafa kaldırılmıştır. Dolayısıyla bugün hem göreve almada hem görevde yükselmede liyakati ortadan kaldıran, torpilin, ayrımcılığın kapsını sonuna kadar açan mülakat hukuksuzluğu hala sürdürülmektedir.
  • Kadın kamu emekçilerine yönelik ayrımcılık ve mobbing sistemli bir hale gelmiştir.  İktidar cinsiyet eşitsizliğine neden olan yapısal sorunları ortadan kaldırmaya yönelik herhangi bir girişimde bulunmamakta aksine toplumsal cinsiyet düşüncesine karşı dört koldan bir savaş yürütmektedir. Bu koşullarda kadın kamu emekçileri var olan sorunlardan daha çok etkilenmekte, şiddete ve mobbinge karşı korumasız bırakılmaktadır. 2025 yılını “aile yılı” ilan eden iktidar, kadınları güvencesiz istihdamın dayanağı haline getirmeye, ev ve bakım hizmetlerinin gönüllü üstlenicileri varsayıldığı bir sistemi hayata geçirmeye çalışmaktadır.

 

Değerli Basın ve Değerli Kamuoyu

 

İş kolumuza ait beklentilerimiz ise;

 

  • İş kolumuzda çalışanların en düşük memur için 3600 den kıdemine göre mühendis, mimar ve teknik elemanlara 7200’e kadar ek gösterge düzenlemesi yapılması zorunlu hale gelmiştir.
  • Çalışılan Kurumlarda yapılan işlerin özelliğine göre ek ödeme, proje ve sorumluluk tazminatı vs. verilmesini,
  • Yemek çıkarılmayan işyerlerinde ve yemek çıksa dahi yemek istemeyen memur personele verilen yemek katkı payının her ay için o ay boyunca toplam iş günü üzerinden nakdi olarak verilmesini,
  • Memur ve mühendis personelin yaptığı işin niteliğine uygun olarak memur giyim ve koruyucu giyim yardımı yapılmasını,
  • Arazi görevi yapan her çalışana arazi tazminatı verilmesini,
  • Unvan değişikliği ile teknik hizmetler sınıfına 2008 yılından sonra geçenlerin kıdem intibaklarının yapılmasını,
  • Yıllık izinlerde hafta sonlarının izinden sayılmamasını,
  • Harcırahların memur maaş katsayısının 700 gösterge rakamı ile çarpımı sonucu bulunacak ücrete çıkarılmasını,
  • KİT’lerde özelleştirilmenin hemen durdurulmasını,

Talep ediyoruz.

Sevgili kamu emekçileri, sevgili emekliler kim kendini nasıl nitelerse nitelesin her süreçte olduğu gibi bu süreçte de asıl “yetki” sizlerdedir.

Bugüne kadar  ‘yetkili’ sıfatı ile masaya oturanların yaptığı yanlışların, eksiklerin faturasını maaşlarınızda her yıl daha fazla erime, daha fazla yoksullaşma, daha fazla güvencesizleşme ile ödedik. Ödemeye de devam ediyoruz.

Artık yeter demenin vakti çoktan gelmiştir.

Daha önceki dönemlerde olduğu gibi bu dönem toplu sözleşme sürecinin de hayal kırıklığı ile bitmemesi hangi sendikanın üyesi olursanız olun sizlerin elindedir.

Aslolan,  ekonomik, sosyal, özlük haklarımızda yaşadığımız kayıpların doruk noktasına çıktığı bu kritik dönemde taleplerimiz için birlikte birleşik bir mücadelenin büyütülmesidir.

Bu karanlık tablodan tek çıkış yolu yetkinin asıl sahiplerinin kamu emekçilerinin ve emeklilerinin ortak sorunları için bir araya gelmesinden, “hak verilmez mücadele ile alınır” ilkesi ile ortak mücadeleyi yükseltmesinden geçmektedir.

Hepinizi İnsanca Yaşamaya Yetecek Bir Ücret, Güvenceli İstihdam- Güvenli Gelecek, Demokratik- Adil Bir Çalışma Yaşamı, Halktan Yana Bir Kamu Hizmeti, Grev hakkımızın önündeki engellerin kaldırıldığı Gerçek Bir Toplu Pazarlık Sistemi için tüm konfederasyonları, sendikaları Kamu emekçilerinin birlikte ortak mücadele etmeye, omuz omuza vermeye çağırıyoruz.

Ülkemiz uzun süredir ekonomik, siyasal, sosyal fay hatlarının daha da kırılgan hale geldiği, sarsıntıların, bunalımların her alanda derinleştiği bir süreçten geçiyor. Vahşi kapitalist sistemin hayat bulduğu her ülkede olduğu gibi ülkemizde de bu bunalımların, krizlerin faturası hep emeğe, emekçilere kesiliyor. Sermaye yanlısı politikaları esas alan, ülkenin tüm kaynaklarını güvenlikçi harcamalara, rant projelerine ve talan ekonomisine tahsis eden bir siyasal iktidarın hâkim olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Dolayısıyla bu emek karşıtı sermaye yanlısı düzende emekçilerin payına düşen hep daha fazla yoksulluk, güvencesizlik ve geleceksizlik olmaktadır.

Nitekim bugüne kadar her iki yılda bir kurulan masada bizim hakkımız aranmamış,  iktidar ile “yetkilendirdiği” konfederasyon arasında danışıklı dövüş oyunları sahnelenmiştir. Hemen her seferinde maaşlarımızdaki artış TÜİK’in sahte enflasyon rakamlarına bağlanmıştır. Geçtiğimiz 14 yılda kamu emekçileri ve emeklikleri olarak sadece insanca yaşamaya yetecek ücret talebimiz değil yıllardır yaşadığımız en temel problemlere dahi bir çözüm üretilmemiştir.

Ülkeyi yönetenler yıllardır sözde farklı farklı ekonomi programlarını hayata geçiriyorlar. Derviş Programı, Nebati Programı, Nas Programı, şimdi en son Şimşek Programı…

Adları değişse de bu programların tamamı sermayenin, patronların çıkarlarını temel alan programlardır.  Dolayısıyla bize göre yıllardır bu ülkeyi yönetenlerin tek bir programı vardır. O da emeği ile geçinenlere dayatılan Köleliğe ve Yoksulluğa Uyum Programıdır.

Yıllardır hayata geçirilen Orta Vadeli Programlar, bütçeler ve ne yazık ki TİS’ler emeği ile geçinenlere dayatılan Köleliğe ve Yoksulluğa Uyum Programının araçları haline getirilmiştir.

Kamu emekçileri olarak çalışanı, emeklisi ile birlikte ailelerimizi de kattığımızda 25 milyonluk devasa bir kitlenin geleceğini yakından ilgilendiren önemli bir sürecin arifesindeyiz. 2026-2027 yıllarını kapsayan 8. Dönem Toplu Sözleşme süreci temmuz ayı ortası itibari ile başlayacak, 1 Ağustos’ta toplu sözleşme masası kurulacak.

14 yıldır  “toplu sözleşme” adı ile sürdürülen bu sistemde kaybeden taraf her zaman hangi sendikanın üyesi olursa olsun tüm kamu emekçileri ve emeklileri olmuştur.  Çünkü ortada gerçek anlamda bir TİS masası yoktur.

İktidarın “sendikamız” dediği bir yapının ‘kraldan çok kralcı’ yöneticileri 7 milyona yakın kamu emekçisi ve emekli adına masaya tek “yetkili” olarak oturtulmuştur.

Kamu emekçileri olarak, ülkemizin taraf olduğu ILO sözleşmeleri başta olmak üzere uluslararası sözleşmelerle tanınan grev hakkımız yıllardır yok sayılmaktadır. Yine Türkiye, Evrensel İnsan Hakları Bildirgesini 27 Mayıs 1949 tarihli Resmi Gazete’de yayınlayarak yürürlüğe koymuştur. Buna göre;

 

Madde 23

  1. Çalışan herkesin, kendisi ve ailesi için insan onuruna yaraşır bir yaşam sağlayacak düzeyde, adil ve elverişli ücretlendirilmeye hakkı vardır; bu, gerekirse, başka toplumsal korunma yollarıyla desteklenmelidir.

 

Madde 25

  1. 1.    Herkesin, kendisinin ve ailesinin sağlığı ve iyi yaşaması için yeterli yaşama standartlarına hakkı vardır;bu hak, beslenme, giyim, konut, tıbbi bakım ile gerekli toplumsal hizmetleri ve işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ya da kendi denetiminin dışındaki koşullardan kaynaklanan başka geçimini sağlayamama durumlarında güvenlik hakkını da kapsar.

Birileri hala hiç sıkılmadan  “tarihi başarı, tarihi kazanım” nutukları atsa da bugün geldiğimiz noktada kamu emekçileri derin bir yoksulluk, sefalet, güvencesizlik ve angarya çalışma ile karşı karşıyadır.

  • Ortalama kamu emekçisi maaşı, çalışmayan eş ve çocuk yardımı,  ilave seyyanen ödenek dâhil yoksulluk sınırının yarısına kadar inmiştir. Ortalama memur emeklisi maaşı ise 24 bin TL ile açlık sınırının altında kalmıştır.
  • Sadece seyyanen ödenek değil, maaşlarımızın önemli bir kısmı taban aylığa yansıtılmayan diğer kalemleri de eklediğimizde bugün kamu emekçilerinin cebine giren maaşın yarsının emekli aylığı bağlama hesabında dikkate alınmadığı, yani sıfır kabul edildiği, derin bir adaletsizlik ortaya çıkmaktadır, dolayısıyla emeklilikte hesaba katılmamaktadır.
  • 2008 sonrası göreve başlayanlar emekli olduklarında emekli aylıkları çalışırken aldıkları maaşın dörtte birine kadar düşecektir.
  • Gelir vergisi dilimi adaletsizliği tüm hızıyla sürmekte, maaşlarımız daha cebimize girmeden gelir vergisine gitmektedir. Sadece gelir vergisi değil KDV’den ÖTV’ye her adımda ödenen tüm dolaylı vergilerin yükü de emekçi kesimlerin sırtına yıkılmaktadır. 2000 yılından bugüne Yeniden Değerleme Oranı uygulanmış olsaydı Gelir vergisi tarifesinin ilk dilimi bugün 415 bin TL olacaktı. Ancak Gelir vergisi tarifesinin her yıl Yeniden Değerleme Oranının altındaartırılması soncunda ilk dilim bugün 158 bin TL’de kalmıştır.
  • Cumhurbaşkanı kamuda göreve almada mülakatın kaldırılacağı sözü vermiştir. Ancak verilen bu söz de seçimden hemen sonra rafa kaldırılmıştır. Dolayısıyla bugün hem göreve almada hem görevde yükselmede liyakati ortadan kaldıran, torpilin, ayrımcılığın kapsını sonuna kadar açan mülakat hukuksuzluğu hala sürdürülmektedir.
  • Kadın kamu emekçilerine yönelik ayrımcılık ve mobbing sistemli bir hale gelmiştir.  İktidar cinsiyet eşitsizliğine neden olan yapısal sorunları ortadan kaldırmaya yönelik herhangi bir girişimde bulunmamakta aksine toplumsal cinsiyet düşüncesine karşı dört koldan bir savaş yürütmektedir. Bu koşullarda kadın kamu emekçileri var olan sorunlardan daha çok etkilenmekte, şiddete ve mobbinge karşı korumasız bırakılmaktadır. 2025 yılını “aile yılı” ilan eden iktidar, kadınları güvencesiz istihdamın dayanağı haline getirmeye, ev ve bakım hizmetlerinin gönüllü üstlenicileri varsayıldığı bir sistemi hayata geçirmeye çalışmaktadır.

 

Değerli Basın ve Değerli Kamuoyu

 

İş kolumuza ait beklentilerimiz ise;

 

  • İş kolumuzda çalışanların en düşük memur için 3600 den kıdemine göre mühendis, mimar ve teknik elemanlara 7200’e kadar ek gösterge düzenlemesi yapılması zorunlu hale gelmiştir.
  • Çalışılan Kurumlarda yapılan işlerin özelliğine göre ek ödeme, proje ve sorumluluk tazminatı vs. verilmesini,
  • Yemek çıkarılmayan işyerlerinde ve yemek çıksa dahi yemek istemeyen memur personele verilen yemek katkı payının her ay için o ay boyunca toplam iş günü üzerinden nakdi olarak verilmesini,
  • Memur ve mühendis personelin yaptığı işin niteliğine uygun olarak memur giyim ve koruyucu giyim yardımı yapılmasını,
  • Arazi görevi yapan her çalışana arazi tazminatı verilmesini,
  • Unvan değişikliği ile teknik hizmetler sınıfına 2008 yılından sonra geçenlerin kıdem intibaklarının yapılmasını,
  • Yıllık izinlerde hafta sonlarının izinden sayılmamasını,
  • Harcırahların memur maaş katsayısının 700 gösterge rakamı ile çarpımı sonucu bulunacak ücrete çıkarılmasını,
  • KİT’lerde özelleştirilmenin hemen durdurulmasını,

 

Talep ediyoruz.

 

Sevgili kamu emekçileri, sevgili emekliler kim kendini nasıl nitelerse nitelesin her süreçte olduğu gibi bu süreçte de asıl “yetki” sizlerdedir.

 

Bugüne kadar  ‘yetkili’ sıfatı ile masaya oturanların yaptığı yanlışların, eksiklerin faturasını maaşlarınızda her yıl daha fazla erime, daha fazla yoksullaşma, daha fazla güvencesizleşme ile ödedik. Ödemeye de devam ediyoruz.

 

Artık yeter demenin vakti çoktan gelmiştir.

 

Daha önceki dönemlerde olduğu gibi bu dönem toplu sözleşme sürecinin de hayal kırıklığı ile bitmemesi hangi sendikanın üyesi olursanız olun sizlerin elindedir.

 

Aslolan,  ekonomik, sosyal, özlük haklarımızda yaşadığımız kayıpların doruk noktasına çıktığı bu kritik dönemde taleplerimiz için birlikte birleşik bir mücadelenin büyütülmesidir.

 

Bu karanlık tablodan tek çıkış yolu yetkinin asıl sahiplerinin kamu emekçilerinin ve emeklilerinin ortak sorunları için bir araya gelmesinden, “hak verilmez mücadele ile alınır” ilkesi ile ortak mücadeleyi yükseltmesinden geçmektedir.

 

Hepinizi İnsanca Yaşamaya Yetecek Bir Ücret, Güvenceli İstihdam- Güvenli Gelecek, Demokratik- Adil Bir Çalışma Yaşamı, Halktan Yana Bir Kamu Hizmeti, Grev hakkımızın önündeki engellerin kaldırıldığı Gerçek Bir Toplu Pazarlık Sistemi için tüm konfederasyonları, sendikaları Kamu emekçilerinin birlikte ortak mücadele etmeye, omuz omuza vermeye çağırıyoruz” denildi.

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM