“Çocuk Gelinler- Buzdağının Görünen Yüzü” Ümran Akyavaş yazdı

“Çocuk Gelinler- Buzdağının Görünen Yüzü” Ümran Akyavaş yazdı

 

Bir kız çocuğunun 6 yaşında evlendirilmesi haberi üzerine toplumun bir kesimi bu habere inanmak istemedi,  bir kesim kesinlikle inanmadı, bir kesim üstünü örtmeye çalıştı, bir kesim de en sert açıklamalarla tepkisini dile getirdi. Oysa herkes, hepimiz biliyoruz ki bu olay buzdağının görünen yüzüydü ve toplumda çocuk evliliklerini normalleştiren, aile içi mesele gibi gösteren iklim giderek yaygınlaşıyor. 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’na göre 18 yaşını doldurmamış her birey çocuktur. Yani çocuk evliliği diye bir şey olamaz, bunun adı çocuk istismarıdır ve suçtur. Ülkemizin de imzaladığı Lanzorete Sözleşmesi çocukların cinsel açıdan korunması konusunda devletlere ve ailelere sorumluluk yükler. Buna rağmen 2019 yılında çocukların karıştığı cinsel suçlar 31.445 olmuş, mağdurların 26.000 kadarı da kız çocukları olmuştur. Son beş yılda 15-17 yaş arası kız çocuklarının yaptığı doğum sayısı ise 80 bini geçmiştir. Resmi kayıtlara girmeyenleri de düşünürsek çocukları koruyamadığımız gün gibi açıktır. Ayrıca ülkemizdeki okullaşma oranlarına baktığımızda da binlerce çocuğun istismarla ve hak ihlalleriyle karşılaşabileceğini görüyoruz. 2021-2022 eğitim öğretim yılında ilkokulda 195 bin, ortaokulda 298 bin, lisede 373 bin kız çocuğu okul dışında kalmış. En temel hakları olan eğitim hakkından uzaklaştırılmış bu çocuklar ya çocuk işçi, ya da çocuk gelin olarak yaşamaya zorlanacak.

Görüldüğü gibi kanunlar çocukları koruyor ama kanunlara aykırı davranışların görmezden gelinmesi veya normalleştiren iklimin yaygınlaşması çocukların, özellikle de kız çocuklarının bu karanlık girdaba sürüklenmesine neden oluyor. Bunun inanç, sosyolojik ve siyasal boyutu var elbette. İnanç kısmında tarikatlar ve bunlara bağlı cemaatler oldukça etkili görülüyor. Ayet ve hadisleri farklı yorumlayıp buna uygun yaşayan tarikatlar, toplumu kendi inanç yorumlarına göre dizayn etmeye çalışıyor. Özellikle kadın ve evlilik konularındaki fetvaları inançlı kesimleri etkiliyor. Çocuk evliliklerini rüşt yaşı açıklamasıyla meşrulaştırıyor. Evlilik yaşı, yani resmi nikâh yaşı kanunlarımıza göre 18 dir. Ama onlar çocuğun biyolojik gelişimine göre değerlendiriyor. Maalesef bu anlayışın toplumda kabul görmesiyle ülkemizde 12-13 yaşlarında evlenip 15 inde anne olan binlerce çocuk var. Resmi nikâh olmadan imam nikâhlı evlilikler bu anlayış nedeniyle yaygınlaşıyor. Bu tehlikeli gidiş ancak laikliğin tam anlamıyla uygulanmasıyla önlenebilir.

Sosyolojik boyutunda ise pek çok neden var. Özellikle alt gelir grubu ailelerde kız çocukları ekonomik yük olarak görülüyor. Bu aileler için kız çocuğunu okutmak ayrı bir yük. Bu nedenle bir an önce evlendirip bu yükten kurtulmak istiyorlar. Bir kesim ise çocuğunu okula göndermek yerine tarikatlara emanet ediyor, onların yurtlarına bırakıyor. Büyük bir kesimde aile içinde çocukların söz hakkı yok. Özellikle de kız çocuklarının. Büyüklerinin kendilerine dayattığı yaşam biçimini kabul etmek zorundalar. Bu da çocuk istismarları ve hak ihlalleri için uygun iklim oluşmasına neden oluyor.

Siyaset dünyası ise bu sorunlara köklü çözüm önerileri ve programları sunmak yerine, tek bir olay üzerinden menfaat sağlamaya çalışmaktan başka bir şey yapmıyor. Son olayda da gördük ki toplumsal tepki yükselene kadar siyaset dünyası sustu. Tepkiler yükselince de seslerini çıkarmak zorunda kaldılar. Ama tek yapılan sadece son olayı kınamak oldu. İktidar son olayla ilgili hukuki sürecin takipçisi olacağını açıkladı. Muhalefet ise iktidara yüklenme ve kendilerine menfaat sağlama fırsatı yakaladı. Ama bu iklimin oluşmasına neden olan ne tarikat fetvalarına, ne hak ihlallerinin meşrulaştırılmasına, ne de laikliğin önemine değindi. Ne de bu iklimin değişmesi için, halen bu karanlığa terk edilmiş çocuklar için bir program açıkladı.

Gerek muhafazakâr kesimden gerekse seküler kesimden yükselen tepkiler bu sorunun çözümünde en büyük umudumuz oldu. Elbette bugünden yarına çözülecek bir sorun değil bu. Ama görüldü ki, bu toplum artık çocuklara karşı işlenen suçlarla anılmak istemiyor. Bu toplum her çocuğun aile içinde de sosyal hayatta da temel hak ve özgürlüklerini yaşamasını istiyor. Ama görev hepimizin. Susarak ve seyrederek veya sosyal medyada veryansın ederek çözümün bir parçası olamayız. Suçun cezasını hukuk verecektir. Ama zihniyet değişiminde hepimizin görev alması gerekir.

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM