Cemal Kırgız yazdı “Fragman…”

Cemal Kırgız yazdı “Fragman…”

FRAGMAN…

Katırlı Dağının Üçkaya Tepesinin eteklerinde, körfezi mütemadiyen en net görebildikleri ormanlık alanda nihayet kurabilmişlerdi karargâhı. İş makineleri günler sonra, tepeden aşağıya doğru ağaçları kökünden söküp, kayaları yerle bir ederek, artık viran olmuş Umurbey, Muratoba, Yeniköy ve Engürücük Mahallelerine patikadan da olsa yol açabilmişlerdi. Kente bir faydası olmasa da bu patika yol, ordunun kurduğu karargâhın acil ihtiyaçlarını giderebilecekti. Kente zaten bir faydaları olmayacaktı.

Kurmay Albay Tacettin Batur, bir kestane ağacının altına çektiği tabureye oturup, dürbünle bir kez daha viran olmuş kente baktı. Ordu, ilk önce Samanlı Dağlarına ulaşmak istemişti. Ancak, ortada dağ falan kalmamıştı. Önce mermer fabrikaları, sonra defineciler, ardından başka sanayi kuruluşları güzelim dağı tepesinden, ortasına kadar kesip, biçip, doğramış, zeytinlikler başta olmak üzere meyvelikleri harap etmişti. Ardından da o kıyamet gelmişti. Rahmetli Jeoloji Profesörü Aykut Barka haklı çıkmıştı. 2 bin yılda bir hareketlenen Gemlik Fayı, sanıldığı gibi 6 veya 7 şiddetinde değil, 8 ve üstü şiddetinde yıkıcı deprem üretebiliyordu. Öyle de olmuştu. 8.3 büyüklüğündeki deprem, 200 bin nüfuslu bu güzelim kenti bitirmişti. Altı tane de büyük artçı olmuştu. Onlar bile 7 ve üstünde bir büyüklükteydi. Bir başka jeoloji Profesörü Celal Şengör’de haklı çıkmıştı işte. “Dünyanın en güzel yeriydi, mahvettiler” demişti profesör. “Zaten mahvetmişlerdi, son noktayı Tanrı koydu” diye içinden geçirdi Kurmay Albay Tacettin Batur.

Allah’ın dünyayı altı safhada yarattığı o altı gün mitini düşündü Kurmay Albay. Birinci gün, yerlerin ve göklerin yaratılışı. İkinci gün, insanoğlunun dünya misafirhanesine gönderilişi. Üçüncü gün, Hz. Muhammed’in saadeti, ahir zaman. Dördüncü gün, dünyanın sekerat (ölüm vakti) ve kıyametin başlangıcı. Beşinci gün Kıyametin kopması. Altıncı gün, Haşir vaktine ( kıyamet gününde yeniden dirilme) kadar olan dönem. Baki olan Allah’tan başka hiçbir şeyin kalmaması. Kurmay Albay Tacettin Batur,  Dürbünle bir daha göz gezdirdi kente. Bugün o kıyametin üzerinden tam altı gün geçmişti. Gemlik Şehri, altıncı günü yaşıyordu. Allah’tan başka kimse baki kalmamıştı bu kentte. Sağlam tek bir bina yoktu. Kalanları da, yangınlar, patlamalar yerle bir etmişti.

Nükleer Biyolojik Kimyasal (NBC) kıyafetlerini giymiş Binbaşı Orhan, sabah tekmili için yanına gelip, selam durdu. Rahat komutu veren Kurmay Albay Tacettin Batur, kentin bu sabahki son durumu hakkındaki izlenimleri dinlemeye koyuldu. Binbaşı, elinde tuttuğu dosyadan, hiçbir duygu belirtisi göstermeden, aldığı notları okumaya koyuldu.

200 bin nüfuslu kentten, ikisi bebek olmak üzere toplam 9 çocuk. Sekizi kadın olmak üzere, toplam 16’da yetişkin kurtarılabilmişti. Çocuklardan üçü, yetişkinlerden de beşi ağır yaralı ve uzuv kaybı yaşıyordu. Yaz sıcakları, çöken alt yapı, şehre karışan kanalizasyon nedeniyle, çürümüş cesetler, onlara dadanan fare, yılan ve bilumum haşeratlar üst düzeyde bulaşıcı hastalık yaymaya başlamıştı. Üçüncü günde ancak şehre girebilen arama kurtarma ekipleri de, gördükleri manzara ve ortaya çıkan salgın hastalıklar nedeniyle kenti terk ediyorlardı. Savunma, Sağlık, Tarım ve Şehircilik Bakanlıkları; uçak ve helikopterleri birbiri ardına havalandıracak, havadan yangın ve patlamalara müdahale ederken, şehrin tamamını ilaçlayacaktı. Salgın hastalık tehlikesi sona ererse, yeniden arama kurtarma başlayacaktı. Ancak; canlı bir insana ulaşma umutları yoktu.

2023 yılının 6 Şubat’ın da meydana gelen Kahramanmaraş Depremleri gibi olmamıştı. Ordu, EMASYA genelgesi iptali gibi, saçma genelgelerin, yeniden yürürlüğe girmesini, ya da tepeden, beyefendiden talimat gelmesini bu kez beklememişti. Anında organize olmuş, tabur tabur, bölük bölük deprem bölgesine, tüm araç ve ekipmanlarla hareket etmişti. Ancak, sanayi kuruluşlarındaki gaz sızıntıları, yanıcı, parlayıcı, patlayıcı maddelerin havaya karışması, bu maddelerin büyük bir şiddetle patlaması, çıkan yangınlar, yolların çökmesi, otoyolların kayması, heyelanlar, tsunami tehlikesi, kentin içindeki çıkmaz ve dar sokaklar müdahaleyi imkânsız kılıyordu. Ayrıca,  zamanında iyi planlanmamış dar caddelerin yıkımlarla kapanması, Samanlı Dağlarının geçilemez hale gelmesi, yıkımın büyük olması ve kent merkezinden de kimsenin sağ kalmamış olması Gemlik kentine kıyameti yaşatmıştı. Bir diğer facia unsuru da, Gemlik’in tamamı yok olurken, en yakınındaki kasaba ve kentlerin de büyük zarara uğramasıydı. Bursa’da, Yalova’da, İstanbul’da, Sakarya’da, Kocaeli’nde, Bilecik’te birçok yer yıkım yaşamıştı. Gemlik’in Afet Kardeşliği Protokolü imzaladığı Burdur ve Antalya Konyaaltı Belediyeleri ekipleri bile, Eskişehir’den öteye geçememişti.

Kurmay Albay Tacettin Batur, kestane, kiraz, ceviz ağaçlarını ve zeytin ağaçlarını geçip, kendine kenti tepeden gören bir başka yer aradı. Dürbününü gözüne dayayıp, yeniden Gemlik’i izlemeye başladı. İçinde çaresizliğin ortaya çıkardığı büyük bir sıkıntı duyumsuyordu. Üzgün, kırgın, çaresizliğin getirdiği öfke ile doluydu. Bu güzelim şehir, kentsel dönüşüm denilen bir olgudan habersiz miydi? Tacettin Batur, biraz araştırma yapmıştı. 2020’lerde belediye, kentsel dönüşüm seferberliği başlatmış, ancak kent buna duyarsız kalmıştı. Kimi, 5-10 metre daha büyük ev istemiş, kimi yerini beğenmemiş, kimi parasını umursamamış, kimi de ederini beğenmemişti. Rant aç gözlülüğü sağlıklı kentleşmenin, kentsel dönüşümün önünü tıkamıştı…. Patlamalar, yangınlar sürüyor, birçok mahallesinden dumanlar yükseliyordu. Ordu ise hiçbir şey yapamıyordu.  Bu ölü kente girmek, imkânsız ötesiydi.  Dumanlar, şehrin tepesinde sis bulutu oluşturuyordu. Helikopterler, şehrin yarısını yutmuş Körfezden su çekip, yangınlara müdahale etmeye çalışıyordu. Helikopterler gidince, tarım uçakları havadan ilaçlama yapıyordu. Yangınların bugün söndürülebileceği ifade ediliyordu. Salgın hastalık için ise üç gün daha bekleme talimatı almışlardı. Bu süreçte de, yeni NBC giysileri, yeni koruyucu ekipmanlar kendilerine ulaşacaktı. Kurmay Albay Tacettin Batur, ancak bilim kurgu veya korku filmlerinde görülebilecek sahneleri bir süre daha dürbünüyle izledi. Sadece 25 kişinin kurtulabildiği kentte, 9 veya 10. Günde bir kişi daha kurtarıp; kurtaramayacaklarını düşündü. O sırada tepesinden birbiri ardına helikopterler ve tarım uçakları geçti. Uçak ve helikopterlerin gürültüsü hafiflerken, kulakları sağır eden bir başka büyük gürültü, sanayi bölgesinden geldi. Bir yüzbaşı, elindeki telsizle konuşur halde koşarak, Kurmay Albay’ın yanına geldi.

“Komutanım, felaketin daha büyüğü geldi. Herkes, NBC kıyafetlerini giysin talimatı aldık. Amonyak Tesisi Patlamış!”…

Gemlik Belediyesi’nin İstanbul Planlama Ajansı ve TMMOB Bursa Şubesinin katkılarıyla organize ettiği, “Marmara Depremine Gemlik’ten Bakış ve Afet Zararlarını Azaltma Çalıştayını” izliyorum. Türkiye’de bir ilk bu Çalıştay. Birbirinden değerli, birbirinden önemli uzmanlar konuşmacı olarak davet edilmişler. Cemil Meriç Kültür Merkezinin yarısını davetliler doldurmuş, bu önemli organizasyonu takip ediyorlar. Diğer yarısı ise zaten boş. Gemlik’in sosyo-kültürel, entelektüel ortalamasını yansıtan ve beni şaşırtmayan bir durum bu. Sürpriz değil yani. O salonu, Gemlikliler tıka basa doldursaydı, o zaman gerçekten bir sürpriz olabilirdi benim için…

Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Uğur Sertaslan yaptığı konuşmasında Gemlik’e ve doğal afetlere birçok farklı noktadan değindi. Türkiye’de bazı kanunların güncellenmesi gerektiğini ifade eden Başkan Sertaslan, bilimin gösterdiği yolda gerekli önlemlerin alınacağını vurguladı. Deprem’in Türkiye’nin her zaman gerçeği olduğunu ifade eden Başkan Sertaslan, “Bugün ülkemizde halen afet yönetimi, 1959 yılında yayımlanan Afet Yasası; imar ise 1985 yılında yayınlanan İmar Yasası çerçevesinde yürütülüyor. Ancak günümüz Türkiye’sinde kentleşmede gelinen noktayı göz önüne aldığımızda, her iki yasal düzenlemenin de ihtiyaçlara tam olarak cevap veremediği ve yeniden ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun dışında ülkemizde 5393 sayılı “Belediye Kanunu” ve 5216 sayılı “Büyükşehir Belediye Kanunu” gibi yasal düzenlemelerde, belediyelerin, özellikle merkezi yönetimin güçlenmesi açısından ilçe belediyelerinin afet yönetim sürecine dair tanımlanan görevlerinin güçlendirilmesine ihtiyaç olduğunu belirtmek istiyorum” dedi.   Sertaslan, Burdur ve Antalya Konyaaltı Belediyeleriyle, afet kardeşliği yapacaklarını açıkladı. Buna göre, olası afetlerde, diğer belediye başkanları, afetin olduğu kentle ilgili inisiyatif alabilecekler. Umarım, bu afet kardeşliği projesi birçok belediye arasında uygulamaya konulur. Kahramanmaraş’ta gördük ki, siyaset kavgası, ötekileştirme, kutuplaştırma yerel yönetimlere kadar indirgendi ve 60 bine yakın insanımız, yaşamını yitirdi. Bir de, Devlet Kurum ve Kuruluşları ve askerimiz ar tabii ki… Bu rejimde, bu sistemde, sınıfta kaldılar, pisi pisine insanlarımızı yitirdik…

Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, depremin kamunun bir meselesi olması gerektiğini ifade ederken, “depreme devletin organları, yerel yöneticiler ve meslek odalarının dâhil olması yetmez. Ekonomik geliriniz yüksek değilse; beton, çimento ve dışarıya bağlı ve dolarla satılıyorsa hiç birimiz kendimizi kandırmayalım. Yoksulların öldüğü, zenginlerin en iyi şekilde kendini koruduğu bir tarihsel süreci tekrar yaşayacağız. Bunu niye söylüyorum. Dün bir Plan Bütçe komisyonu odasında beş saat süren bir toplantı yaptık. Biz depremi plan ve bütçe komisyonu odasında tartışıyorsak orada bir sorun var. Deprem bir ekonomik meseleye dönüşmüştür. Yıllık 10 bin dolar gelirle 75 bin dolar yıllık geliri olan Japonya’nın aynı şekilde depremle mücadele etmesini kimse beklemesin. Bir kamucu tercihe ihtiyaç var. Bugün nasıl deprem bölgesine hibe veriliyorsa, Gemlik’e de verilmesi gerekir. Deprem öldürmez. Bilimden, akıldan, iradeden yoksun yapılar öldürür. Yoksulluğu yenmemiz gerekiyor. Maraş depreminde millet, devlet dâhil herkesin önüne geçti. Biz bütün bütçemizi deprem gerçeğine ayırmazsak işimiz çok zor. İnsan hayatı kutsaldır. Kaynaklar dirençli ve güçlü kentlere ayrılmalıdır. Bilim, dayanışma ve ekonomi şarttır. Kamu kaynakları olmadan kentler dirençli olmayacaktır.” dedi… Sarıbal’ın açıklaması önemli…

Çalıştayın konuklarından ilk konuşmayı Bursa Mahalle Afet Gönüllüleri Derneği Başkanı Yusuf Yumru yaptı. Yumru konuşmasında çok sayıdaki afette aktif görev aldıklarını ifade ederken, her vatandaşın afet eğitimi almasının önemine değindi. Gemlik Belediyesi işbirliğiyle bu zamana kadar yaklaşık 600 yurttaşa bu eğitimi verdiklerini vurguladı. On’da Son Nokta Programında da konuğum olan değerli arkadaşım Yusuf Yumru’nun olağanüstü çabasına, bu anlamlı organizasyona davet edilerek, yanıt verilmesi beni mutlu etti. Umarım MAG-DER’e;  her doğal afet sonrası verilen ekipman sözleri de tutulur.

Yaşanan doğal afetlere müdahalede Türk Silahlı Kuvvetlerinin elinde her türlü imkânın olduğunu ve bu imkânlar sayesinde müdahalelerin daha da erken yapılabileceğini ifade eden Akut Eski Başkanı Nasuh Mahruki, “Her geçen gün afetler ile ilgili hazırlığını geliştiriyor olmalısınız. Afetlerle mücadele gerçekten zarar azaltma üzerine kuruludur. Türkiye bunu maalesef yapmıyor. Depremler öldürmüyor. Depreme uygun inşa edilmemiş binalar öldürüyor. Afetler ile mücadele risk ve kriz yönetimi olarak ikiye ayrılıyor. 17 Ağustos depreminde Maraş Depreminde olan kurtarmacı sayısının 120 de biri vardı. Süreç düzgün yönetilemedi. Bu yüzden insanlarımız daha çok öldü. Depremlerde en çok insan ilk gün kurtarılır. Dünyanın her yerinde afetlerle ordular mücadele eder. İlk andan itibaren top yekûn seferberlik ilan edilmeliydi ve 50 bin asker sahaya çıkartılmalıydı” dedi. Orduya, FETÖ gibi tarikat kurumlarını sokarsan, onlar da eline geçen ilk fırsatta, EMASYA gibi protokolleri yırtar ve peygamber ocağını, hain yuvası, iş göremez, çaresizler birliğine çevirirler. Mahruki’nin uyarıları da önemliydi…

Bursa TMMOB İKK sekreteri ve Bursa Mimarlar Odası Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek, Bursa’da yapı stokunun yüzde 65’i hiçbir proje sürecinden geçmemiş ve denetleme görmemiş. Gördüyse bile aslında bir takım müdahalelerle birlikte dirençli yapısını kaybetmiş bir yapı stokumuz var. Yapı stokunun yüzde 65’i niteliksiz. Deprem bir savaş gibidir ve yıkıcı etkisi çok fazladır. Bu savaşı görmeden ve bu yıkıcı etkiyi görmeden bizim harekete geçmemiz gerekiyor. Bizler TMMOB il koordinasyon ve akademik odalar olarak tüm belediyelerimize bu konuda destek vermeye hazırız. Ülkemizde çok kötü bir yapı üretim süreci var. İlgili yönetmeliklerimiz kâğıt üstünde her şey çok muntazam, en iyi depreme dayanıklı yönetmeliklerimiz ve teknik şartlarımız var ama biz bu süreci doğru yönetemiyoruz. Proje ve yapı üretim sürecinde eksiklerimiz var. Ülkemizde denetim ayağımız çok eksik” dedi. Üç kez On’da Son Nokta Programında konuğum olan Sayın Şirin Rodoplu Şimşek, bir şeye daha çekti. O da, Ahlak olgusuydu. Ahlakın, ranta kurban edildiği bu düzende, TMMOB’un bilimsel ve çağdaş uyarılarına, herkesin uyması gerektiğini düşünüyorum.

Profesör Doktor Tarık Şengül, siyasilerin daha büyük sorumluğu olduğunu belirterek, “Siyasilerin daha büyük sorumluluğu var. Ülkemizde iktidar partisi ve ana muhalefet partisi tarafından depreme gerekli özen gösterilmemiştir. Siyasilerin daha fazla sorumluluğu var. Geçtiğimiz dönemde yaşadık bunları mecliste derdimizi anlatamıyoruz. Deprem öncesi ve sonrasında aktif hale gelecek hastaneler gerekli sağlamlığa sahip olmadığı için yıkıldı. İstanbul’da bin mahallemiz var. Bu mahallelerde gerekli eğitimlerin verilmesi ve dayanışmanın tabana yayılması için çalışmalarımıza devam ediyoruz” dedi. Daha ne desin, Sayın Profesör. Türkiye’nin en büyük beka sorunu önce deprem, sonra bu ucube sistem değil mi?

Söyleşide son sözü alan Profesör Doktor Naci Görür, “Bursa’da bu zamana kadar çok sayıda büyük deprem olduğunu belirtirken 1999 yılında olan depremin Gemlik bölgesindeki stresi azalttığına dikkat çekti ve afet bakanlığı kurma çağrısını yineledi. Görür konuşmasının devamında, “Bursa’yı depreme hazırlayacaksanız, önce tehdit ve tehlike nereden geliyor? Onu belirlemeniz gerekiyor. Bu faylar üzerinde tarihi depremler olmuştur. Çok büyük depremler var. En büyüğü 1855 yılında yaşanmış. Büyük depremler var. Tarihi depremler de var. Bu fayların bütün özelliklerini bilmek zorundasınız ki, siz Gemlik’i ve Bursa’yı depreme hazırlayabilirsiniz. Size bir sevindirici haber vereyim. 2003 yılında yapılan bir çalışmada Değirmendere fayı kırılıp 1999 depremlerin ürettikten sonra İznik’e gelinceye kadar ana fayın stresini azalttı. Bir yerde deprem olursa, diğer fayların enerjisini azaltır. Bir kısmı da diğer faylara transfer eder. 1999’dan sonra Düzce’ye dikkat edin dedik. Depremler enerjiyi o bölgeye transfer edebilir dedik. Düzce’ye dikkat edin fay kırılmadı, stres yapabilir dedik. O zaman ki Ecevit hükümeti ciddi önlemler aldı. Yoksa çok daha fazla insan ölecekti. 1999 depremleri bu bölgeye büyük bir iyilik yaptı. Buradaki fayın stresini azalttı. Bu ülkede eğer bir Afet Bakanlığı olursa; deprem, iklim, sel, heyelan ve depremden doğacak olan bütün afetlerle ilgilenebilir. Bir bakanlık olursa ve liyakatli elemanlar bu bakanlığa seçilirse. Bilime uygun ve bilimin ışığı altında bölümler, daire başkanlıkları seçilse bu bakanlığa her sene ciddi bir bütçe verilirse ve bu bakanlığımızın işi ülkemizi afetlere dirençli hale getirmek olsa ister istemez her yıl meclise bir bütçe ve program sunulacak. Ne yapılacağını söyleyecek ve belli ölçülerde denetlenecektir. Şimdi bir işi deprem olacak bir bakanlık düşünürseniz ve ciddi bir bütçesi varsa kaytaramaz. 20 senede tüm Türkiye’yi depreme dirençli hale getirebiliriz” dedi.

Naci Görür Hoca konuştuktan sonra, Çalıştaya çay ve ihtiyaç molası verildi. Hem çay, hem sigara içip, hem de Gemlik’teki arkadaşlar, konuklarla sohbet etme imkânı bulduk. Birçok şey konuşulurken, akıllarda kalan ve merkeze alınan özet şuydu, “1999 depremi, bizim fayda stresi azaltmış. Oh be! Bu taraflarda kısa vadede deprem olmayacakmış!”… Oysa şunu da demişti Naci Görür, “zamanı ötelemişte olabilir, öne çekmiş de olabilir. Bunu henüz bilemiyoruz”…

Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Uğur Sertaslan ve Belediye Başkan Yardımcısı Jeoloji Mühendisi Zeynep Akış Serintürk ve TMMOB Bursa Şubesi ve Mimarlar Odası Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek başta olmak üzere, bu çalıştayı organize eden herkesi kutluyorum. Belki, bir gün, bir günden de yakın bir tarihte, Bursa’da da yapılır diye umut ediyorum…

NOT: Gemlik bildiğiniz gibi. Duyarsız ve umarsız. Her şeye rağmen, bu yazıyı saklayın. Yaşanabileceklerin küçük bir fragmanını özetledim. Sağ kalan olursa, demişti dersiniz…

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM