Abidin Uyar Yazdı; “Tuz koktu. Tuzu kim kokuttu? Ateistler, agnostikler ,deistler olabilir mi?”

Abidin Uyar Yazdı; “Tuz koktu. Tuzu kim kokuttu? Ateistler, agnostikler ,deistler olabilir mi?”

Matta (4,5)13-16 
   Tuz ve ışık ;  
 “Sizler yeryüzünün tuzusunuz  
.Ama tuz tadını yitirirse , bir daha ne ile ona tuz tadı verilir? 
Artık sokağa atılıp ayaklar altında çiğnenmekten başka hiçbir işe yaramaz”(İncil) 
Et kokarsa tuzlanır, ya tuz kokarsa ?  
Bu da bizdeki özdeyiştir…
Bunun anlamı da şudur… 
Bozulan şeyi düzeltecek etken vardır.  
Ama bu etken bozulmuşsa artık düzeltmeden umudu kesmek gerekir. 
 
 Niçin İncil den bir ayet ile yazıma başladığım sorulabilir.
Neden Kuran değil de İncil? …
Çünkü Kuran tüketim nesnesi  haline geldi…
 
Tüketim nesnesinde “NESNE ” konumunda olan(felsefedeki nesne) Kuran ve İslam, ÖZNENİN yani “DİNİ “ kullanan adamın eyleminden en çok etkilenendir.
 
Ve özne(o adam, o lider, o siyasi parti ,o tarikat, o din adamı vs vs )DİNİ kullandıkça Kuran(nesne )tükenir …    
 Ve bunun sonunda ilahi hitabın mesajı olan KURAN elle  tutulan, mızrağın ucuna geçirilen(1) politik mübadelede seçmenin oyunu almak için kullanılan, kendi sübjektif görüşünü ona referans vererek ben demiyorum bak Kuran diyor diyerek muhatabını baştan susturan DİNBAZ(2) elinde KULLANIŞLI META haline geldi…
 (1) (Muaviye’nin yaptığı seçim hilesi gibi eğer vahiy külliyatı yazılı metne dönüşmeseydi meta haline gelmeyecek ve sayfaları mızrağa geçiremeyecekti çünkü ortada METALAŞMIŞ vahiy olmayacaktı. Vahiy söz(kelam) olarak kalacaktı.
Sözü elle tutamazsınız.
Bohçaya saramazsınız
Öpüp başınıza koyamazsanız.
Onu okuyamazsınız.
Okuma faaliyeti  yazılı metinde gerçekleşir.
Onun matbaadan çıkmış mürekkebi, kağıdı cildi  de yoktur…
 
(2)Dinbaz ‘-baz- ekinden oluşturulan ‘din ile oynayan’ adam anlamında kullandım. Ateşbaz, canbaz, devrimbaz, dilbaz, hilebaz, hokkabaz, kumarbaz, madrabaz vs. 
 
  ARTIK O BİR METADIR.
Ve kullanım değeri her şeyin üstünde olmuştur.
(Marx kapitalinde META için der.
Metanın bir kullanım değeri bir değişim(fiyatı)değeri vardır.
 Burada benim  kullanım değeri dediğim istismar, üzerinden güç devşirme, günlük çıkarlarına alet etme, makam mevki kapmak, iktidara gelmek anlamındadır.)  
 
METALAŞMIŞ HERŞEY AŞINIR VE SONRA TÜKENİR …
 
Para, araba ev alet eşya kullanıla kullanıla eskir, azalır biter, tükenir …     
   
O da tükendi …
 
Özelikle  DİNİ en çok kim  kullanıyorsa ondan en çok nemalanan odur noktasına geldi dindarlık …
 
Bakın şu tarikatların inanılmaz servetlerine…
 
İktidar üzerindeki etkisine
Kayıt dışı ekonomileri ve sürdürülen saltanatlarının mümbit toprağı dindir…
 
FETO denilen vaaz memuru öyle bir para toplama tekniği geliştirmişti ki adeta devlet gibi vergi salıyordu  iş adamına  …
 
30 yıl önceleri bunların sohbetlerine  katılanlar anlatırlardı.
Emrivaki ile sen bu sene şu kadar vereceksin, sen falanca efendi işlerin iyi gitmiş şu kadar vereceksin diye örgüte yapılan parasal katkıyı belirlerlermiş …
Ölünce servet paylaşımına  düşmüş bu suç örgütü…
 
Din ve kutsal dava üzerinden kendini feda eden bir kitle her zaman vardır .
Bu gün bunun bedelini ödüyoruz.
Binlerce açılan cami, kuran kursları, hafızlık sayısında ki artış imam hatip okullarının  mantar gibi çoğalması hiç te ahlaklı nesil yaratamadı.
İşte size bir soru daha …
Neden yaratamadı ?
 
Ahlak felsefesi hiç öğretilmedi de ondan …  
Bu kültürün insanı ahlak felsefeni bilmiyordu Öğretilmemişti.
Bakın çevrenize kaç imam hatipli veya ilahiyattan mezunu olmuş insan Ahlakın felsefesi üzerine okuma yapmıştır.
Felsefeye ilgi duymuş mudur?
Lütfen sorun kendilerine, kavram nedir ,terim nedir, tanım nedir epistomoloji nedir, ontoloji nedir, özdeşlik ve çelişmezlik ilkesi nedir diye ?
Kaç kişi cevap verebilir?
Lütfen sorun bir imama bir müftüye KIYAS nasıl yapılır? 
Lütfen sorun alo fetva hattına sizin verdiğiniz FETVADA özdeksel (maddi neden)formel (biçimsel neden )fail (hükmü koyan Şari neden )Gai (hükmün gayesi olan neden )var mı? Burası çok önemli yani senin verdiğin fetvada FAİL NEDEN ALLAHMI yoksa akıl  zaman ve mekanla sınırlı  mukayyet bir varlık olarak sen misin?
Sensen o zaman Tanrı sensin hükmü çıkartıp ve  hükmü mutlaklaştırıyorsun.
Ama sen mukayyet varlıksın.
Mutlak olan Allah sen ise mukayyet varlıksın.
Yani sen sınırlı hata, yanlış yapabilecek varlıksın.
 Ama şöyle diyarsan ben diyanet olarak fıkıhçı, olarak müftü olarak böyle düşünüyorum, geçmiş ulemanın bazıları da böyle düşünmüş fakat bu mutlak değil bende bir insanım yanılabilirim doğrusunu Allah bilir.
Hah tamam işte buna ben varım .
Fakat hiç böyle dediğine tanık olmadım. 
Senin akıl çeperin zaten sınırlı.
Sorun bu arkadaşlara KURAN hakkında hükmü belirtilmemiş sosyal hayata dair bu günkü problemlerimiz de hüküm çıkartan KİM dir sen misin Allah mı ? 
Allah ise hah tamam fail neden odur .
Şari odur …
Ama o konuda Allah hiç bir şey söylememiş  ise ve sen hüküm çıkartıp onu mutlaklaştırdığında ŞARİ(Tanrı) kim oluyor?
Hepsi için söylüyorum kıyasın yönetiminden bahsediyorum. 
Fakat maalesef yaptıkları kıyas değil analoji.
Yani iki şey arasındaki benzerlik (benim babam sakalı idi karşıdan gelende sakallı demekki o benim babam çünkü sakal ortak terim ikisinde de var  )
Bakın İslam ilmihal kitaplarına…
 
İman esasları şöyle sıralanır  ve ahlak en son sıradadır .
*İman esasları …
*İbadet esasları…
*Muamelat esasları
 *Ahlak …  
 
AHLAK NEDİR ?
Lütfen gene soralım  politikacıya ,din adamına, imam hatipliye veya ilahiyatı bitirmiş arkadaşlarımıza, halkımızın tamamına hatta kendimize …
 
Ahlak kavramını dilimizden düşürmeyiz ama gel şunu açıkla dediğimizde sadece 3-4 klasik örnekle ahlakı izah edebiliriz .
 
Başta hırsızlık, yalan söylemek cinsellik gibi …
Ancak  bu tanımın içinde  kamunun parasını yemek yoktur.
Kamuya ait parayı sırf seçim kazanmak ve saltanı sürdürmek için  rüşvet olarak seçmene dağıtmak yoktur.
Makam otosunu mesai saatleri dışında karısının çocuğunun kullanması yoktur .
Seyahat giderleri adı altında yurt dışı gezileri ,eşini dostunu işe yerleştirmek, mafyaya özel af çıkartmak, yargıyı etkilemek, ele geçirmek, ihale yasasını onlarca kez değiştirip devletin ihalelerini 3-5 partiliye vermek  ,hazineyi, merkez bankasını, kamu bankalarını zarar uğratmak, özel hastanelerin soygununa  göz yummak, özel hastanesi olan şahıstan sağlık bakanı yapmak, sağlanan imtiyazlarla devleti, soydurmak ahlaksızlık olarak tanımlanmaz.
İçinde adaletsizlik yoktur.
KHK’lı ların çektiği sıkıntıya sebep olmak yoktur.
   
Bunlar yoksa bu ahlak nerede saklanmış olabilir ? 
 
Ahlak eylemin ta kendisidir.
Ötekinin ne yapması gerektiği değil benim ne yapman gerektiğidir.
Kendimize yönelttiğimiz bir öz eleştiridir.
Kendimizi sınırlayan ilkeler bütünüdür.
Ama her alanda, kırmızı ışıkta durmaktan tutunda doğayı, çevreyi kirletmeye kadar.
Özürlü rampasına araç park etmekten, şikeli plan değişikliği ile imar rantına kadar . 
Kötü bir adamı savunmaktan, yapılan zulme itiraz etmeye kadar .
İşte size ölçü .
Hadi kendimiz test edelim kaçımız bu elekten geçeceğiz. 
 
AHLAKÇILIK NEDİR?
Tek kelime ile en büyük ahlaksızlıktır …
 
AHLAKSIZ DİNDARLIK AHLAKÇILIKLA BÜYOR  …
Ahlak eksildikçe dindarlık artıyor bu ne garip paradoksal bir durum …
 
BİR İNSANLIK SUÇU OLARAK AHLAKÇILIK…
 
Bu başlık Prof.  Mustafa Öztürk’ün bir makalesinden  alınmıştır …
“Ahlakçılık ve ahlakçı insan tipolojisi genellikle din ve dindarlığa ilişkin referansların çok sık kullanıldığı mecralarda/alanlarda kendini gösterir. Nitekim Kur’an’da da, “Siz insanlara gerçek iyilik, erdem ve dindarlığı tavsiye ederken kendinizi unutuyor, bundan muaf olduğunuzu sanıyorsunuz, öyle mi?” (Bakara 2/44) buyrulurken tam da dindarlık kisvesi altında hemen her türlü ahlaksızlığa imza atan Yahudi din adamlarına özgü ahlakçılık zemmedilir. “Ey iman edenler!” mealindeki hitapla başlayan Saf 61/2. ayetteki “Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz?!” ifadesi de “ahlakçılık kisvesi altında ahlaksızlık yapmayın” gibi bir mesaj içerir.”
Mustafa Öztürk
 
BENİM AKLIMA HER CUMA TANIK OLDUĞUM O İMAM GELMEKTE…
Her cuma hutbenin sonunda “muhterem Müslümanlar yapımı devam etmekte olan şu camiye veya kuran kursu binası için para   toplanacaktır. Yardımlarınızı esirgemeyin”  deyip kendi bir kuruş attığına tanık olmayışımdır .
 İşte o zaman yukarıda Mustafa  Öztürk’ün  hatırlattığı ayet gelmekte .
 
“Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz?!”
 
Kendi hiç infak etmiyor ama infak etmenin faziletini anlatıyor cemaate .
Neden kendin yapmadığın yardımı cemaatten istiyorsun?
 
Eylemek yani yaptığın eylemin kendisi ahlaktır, yapmadığın bir şeyi karşındakine önermen ahlakçılıktır …
 
          NEDEN DİNDARIMIZIN ÇOĞU AHLAKÇIDIR ?
 
Vaaz efendin ki gibi sürekli karşındakine ne yapması gerektiğini söylemek çok uzuz söylemdir…
 
Prof. Besim  Dellaloğlu şöyle diyor   …
 
Ahlakın sosyolojisi başlıklı yazısından ;
 
  “Öznenin kendini dâhil etmediği bir dünya için nesnel bir yargıda bulunmasının bizatihi kendisinin ahlaksızlık içermesidir asıl mesele. Dolayısıyla ahlak sorumluluktur.”diyor …
 
Özne kendini ahlaki eyleme dahil etmiyor, makam arabasından devletin tüm imkanlarını hak etmediği maaşı kullanıyor.
Bunlar için tek kuruş bedel ödemiyor .
Hak etmediği halde yöneten olarak  kamun parası ile şatafatlı hayat yaşıyor …
 
Kendisi çocukları eşi en ufak sorumluk duymadan yönetilene (halka )ne yapması gerektiğini söylüyor …
 
Fakat kendin de en ufak görev ahlakı mevcut değil. 
 
Besim hoca şu tespiti de yapıyor …
 
“Sorumluluk içermeyen bir ahlakın ahlakçılığa dönüşmesi kaçınılmazdır. Ahlakçılık ise ahlak sahibi olmayı gerektirmez. Yani bir tür sorumsuzluk ahlakıdır ahlakçılık. Ahlakçılığın nesnesi, konusu hep başkalarıdır, ötekilerdir. Ahlakçılık başkalarının olmasını istediğimiz haldir ve toplumsal iktidar ağından beslenir.”
“Başkalarına değil. Ahlak bir özeleştiridir. İlkelere sahip olmak ve onlara uymaktır.”
 
SONUÇ YERİNE :
Tuz koktu. Yani bizi düzeltecek etken madde  işlevini yitirdi. Buna yapan maalesef bu Müslüman çoğunluk.  
 
  
   
 

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM