Belki benim hayat felsefemi en iyi anlatan SOKRATESİN hikayesi .
Muhatabım dinlemek ile duymak arasındaki farkı bilmiyor.
SENİ DİNLEMİYECEĞİM DİYEN ADAMA BİLGİYİ AKTARAMAZSIN.
Dinlemiyor.
Dinlemek istemiyor.
Bu kâh kibirden, aşağılık duygusundan, cahilliğini kabul etmemekten, tek bir akademik makale okumadığı halde karşındakinin bilgili olmasını hazmedemediğinden bir türlü dinlemiyor .
Bilmiyor. Fakat bilmediğini de bilmiyor. Bilmediğini bilmeyen adama hiçbir şey anlatamazsınız.
Bu sebepten yazıyorum.
SOKRATES BİR AHLAK FİLAZOFUDUR …
Platonun Devlet (Grekçe: Πολιτεία, Politeía),adlı eserinin baş konuşmacısı Sokrates tir.
Sokrates , Glaukon’la (Aristonun oğlu)la Pire limanına iner …
Tam işlerini bitirip (Dualarını Tanrıçaya edip)şehre dönerken …
Kephalusun oğlu Polemarkhos onları görür …
Ve onları durdurmak için (demek ki Sokrates onlardan bir hayli önde gidiyor )bir çocuğu önden koşturur …
Ve çocuk Sokrates yetişir ve Plomarkhosun’un kendilerini beklemesini söyler …
Bu arada benim özel notum Sokrates düşmanı çok olan bir adamdır ama buna rağmen onunla bu düşmanlar, onu sevmeyenler sohbet etmeyi çok arzu eder …
Plomarkhos ,Sokrates’e ;
-Yanılmıyorsam şehre dönmek üzersin der …
Sokrates;
-Hayır yanılmıyorsun der …
Plomerkhos;
-“Biz kaç kişiyiz görüyor musun “der
Sokrates ;
-Görmez olur muyum der …
Plomarkhos ;
-Öyle ise ya bizle başa çıkarsın(yani tartışırsın ) yada burada kalırsın “der
Sokrates :
“Peki bunun başka yolu yok mu, ya ben sizi ikna edersem bizi siz serbest bırakırsanız” der…
İşte anlatmak istediğim ve hisse kapılması yer buradaki Plomarkhos’un sözleridir …
PLOMARKHOS,” Seni dinlemesek te gene bizi ikna edebilirimsin deyince …
Sokrates’in yanındaki Glakom ;
“Edemeyiz “der …
PLOMARKHOS SON NOKTAYI KOYAR …
“öyle ise sizi dinlemeyeceğimizi aklınıza koyun …
Seni dinleyemeyeceğiz .
Gerçekten muktedir seni dinlemiyorsa ,kafasına koyduğu kötülüğü yapacak ise yapabileceğiniz hiç bir şey yoktur …
Sokrates’in Atina yargıçlarına yaptığı savunma şöhreti ile günümüze kadar gelmiştir.
Ancak onu dinlemeye hiç niyetli olmayan yargıçlar tarafından ölüme mahkum edilmiştir.
Çünkü baştan seni dinlemeyeceğiz denmiştir.
O yargıçların ismini bilen kimse yok .Ve lanetle anılmakta .
Ama Sokrates’i 2500 yıldır konuşuyoruz. Hatta peygamber olduğuna bile inanlar var (mesela ben)
Slogan milliyetçisi ülkemin halinden şikayetçi değil.
İşte bu noktada benim vatan severlik dediğim kavram ile milliyetçilik kavramı ayrılıyor.
Aralarında inanılmaz derin bir uçurum ver .
Hiçbir slogan İslamcısı koşulsuz desteklediği İslamcı iktidar ile Allah’ın çok net ve tehditkâr ayetleri arasında hiçbir ilişki kurmuyor.
Bakın burada bir ayırıcı kullandım.
Slogan Milliyetçisi ve İslamcısı dedim.
Şimdi size biraz kavramlardan bahsedeyim.
Keşke ilkokul dan itibaren öğretici bundan bahsetseydi.
Bizler kavramlar olmadan düşünce üretemeyiz .Aynı zamanda konuşamayız da .
Sıfır noktası burası işte .
Ama bu kavramlar soyut yapılardır.
Hiç biri nesneler dünyasında var değildir.
Onlar ancak somut hale geldiğinde onlar hakkında konuşabiliriz .
Hiç düşündünüz mü? Masa bir kavramdır .
Dış dünyada masa diye bir şey yoktur.
Onu gösteremezsiniz.
Elle tutamazsınız üstüne bir şey koyamasanız.(Biliyorum hemen itirazlar gelecek, gelsin çünkü bu toplum düşünceye düşman )
O masa ancak varlık alanına maddesiyle(özdeksel) çıkacaktır.
Tahtadan, demirden, alüminyumdan ağaç kütüğünden ve formel (biçimi ile )olarak artık somut hale gelecek ve işte şimdi bu masa diyebileceğim.
Oysa zihnimdeki masa kavramında bunların hiçbiri yoktu .
:Ama o da yetmez bunun fail nedeni kimdir diyeceğim.
Bu masayı Allah mı ,demirci ustası mı, Alüminyum ustası mı ,doğada hazır mı bulunuyordu diyeceğim ,ama oda yetmez bu masayı yapanın gayesi(GAİ) neydi diyeceğim neden yaptı, yemek yemek için mi, üzerine eşya koymak için mi ?İşte tüm bunlardan sonra MASA KAVRAMI ARTIK SOMUT HALE GELMİŞTİR.
Peki İslam, ülkücülük, solculuk, dindarlık kavramları farklı mı?
DEĞERLİ İLE YARARLI ARASINDAKİ FARK
Adam avukat olması ile mühendis olması veya Mali müşavir olması veya çok zengin olması ile belediye başkanı, meclis üyesi, milletvekili bakan vs olması ile övünüyor.
Çünkü bu sosyal statüler onun için çok “yararlı”…
Peki bu statüler değerli mi ?
Hayır.
Değerli olan değerini kendinde taşır .
Yararlı olan ise muhatabına verdiği yararda taşır.
Bunların tamamı subjektif var olandır .
Varlıkları insan ile kaimdir.
Dünyada tek canlı hayvan ve bitki olsaydı bunların hiç birine ihtiyaç duyulmazdı.
Oysa hava su toprak kendin değerli .
Issız bir adadasınız.
Ve Avukatsınız, Mali müşavirsin, mühendis bakan, milletvekili belediye başkanısınız veya on ton dolarınız var.
Ama hiçbir canlı yok. Ah! diyorsunuz bunların hiçbir değeri yok .
Bana hayatta kalmam için, yaşamam için hiçbir değer üretmiyor .
Örneğin Para değerli değildir.
Ama yararlıdır.
Paranın kendi de “değer” olsa ben onun üstüne biner gezerim. Issız adadan kurtulurum.
Veya bir deste parayı kızartır yerim karnım doyar .Veya kışın bir bavul parayı yakar ısınırım .
Ama o para denilen şey METAFİZİK bir olgudur. Kağıt, mürekkep hepsi bu .
Peki bu metafizik olgu nasıl oluyor da bu kadar kötülük üretiyor.
Paranın metafizik olgu olduğunu kaç insan bilir ve kafa yorar.
Bu toplum ahlak felsefesini hiç merak etmeden Müslüman olmuş.
Milliyetçi olmuş.
ADALET YARARLI OLDUĞU İÇİN DEĞİL DEĞERLİ OLDUĞU İÇİN ÇOK KIYMETLİDİR.
Ülkemde o kadar çok gayri ahlaki işler oluyor ki bu ahlaksızlıkların adaletsizliklerin tamamının birileri için çok yararı vardır .
İmar planı değişir inanılmaz kötülüktür, kıyılar yağmalanır otel yapılır, mafyaya af çıkartılır, bu pis işlerin tamamı bu adamlar için çok yararlıdır.
Fakat bu ahlaksızlıkların hiçbirinin değeri yoktur .
Bir hakim ve bir savcı: Bütün mesele bu…
Slogan İslamcısı ve milliyetçisi şu cümleleri özelikle okumasını isterim .
İktidar İslamcılığının beslediği alçak bir gazete ; ” turp” gibi diye manşet attığı Murat Çalık için, belki şimdi günah çıkartmak isteyen Bülent Arınç, Murat Çalık’ın durumu ile durumuna ilişkin şöyle demiş .
“Hastaneye gittim, kurallar gereği Adalet Bakanlığı bana ‘kendisiyle görüşmeyin’ dedi. Hematoloji bölümünde tamamen steril bir ortamda kalıyor, mama ile beslenmeye başladı. Bir utanmaz gazete var, ahlaktan ve edepten yoksun. Gözlerini hırs bürümüş, manşet atmış ‘turp gibi’ diye. Allah’tan korkun, utanın biraz. Buradan söyleyeyim Murat Çalık turp gibi falan değil.”
Şimdi Murat Çalık’a yapılan bu uygulamadan YARAR sağlayan bir çok isim olabilir .
Oysa ADALET KENDİNDE YARAR DEĞİL DEĞER BARINDIRIR .
Yani eğer adaleti isteyen bir muktedir olsaydı, sadece ADALETİN değerine önem verirdi .İsterse o kararın kendine hiç bir yararı olmasın .
Ama o muktedir ben bu karadan nasıl yarar sağlarım diye düşünüyor .Kin ,öfke, intikam, zulüm bana çok lezzet veriyor diyor.
Bu zihin yapısı için adaletin yerine getirilmesi bir değer olarak önemli değil, isterse hukuk yerlerde sürsün ben bu adaletsizlikten nasıl yarar sağlarım diyor …
Gene aynı yazıdan başka bir örnek .
“Alaaddin Kaya’nın bu yapının üst istişare kurulunda yer alması, örgütün medya yapılanmasını yönetenler arasında olması darbe suçu işlediğini göstermez. FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün örgütsel faaliyet kapsamında gerçekleştirdiği Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçuna ilişkin planlama, hazırlık ve icra organizasyonunda yer aldıklarına dair hukuken suç delili yoktur, dolayısıyla Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan sorumlu tutulamazlar” diyerek yerel mahkemenin kararını bozmuş.”
Yerel mahkeme verdiği kararda direnince Yargıtay 3. Ceza Dairesi ikinci kez yerel mahkemenin kararını bozmuş.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un söylediği gibi Türkiye gerçekten bir hukuk devleti olsaydı Yargıtay 3. Ceza Dairesinin iki kez bozma kararı ortadayken Alaaddin Kaya cezaevinde tutulur muydu?
Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin gördüğünü yerel mahkeme görmüyor mu?
Dünyanın neresinde böyle bir vicdansızlık olabilir? “
HAMİŞ :Ha unutmayalım… Hakimler savcılar kurulunun başkanı kim?
Bakan TUNÇ.
Bakan Tunca rağmen bu hakimler savcılar nasıl oluyor da inanılmaz kararlara imza atıyorlar?
Binlerce aile(KHK )mahvoldu.
İşte şimdi bir avukatın ismi geçiyor. Savcıların hakimlerin ismi geçiyor .Çeteleşmişler dediklerine göre rüşvet, tehditle ifadeleri isteniyormuş. İmamoğlu ve tutuklu belediyecilerin aleyhinde ifade vermezsen çocukların başına neler gelir bir düşün diyorlarmış. Bunlar doğrumu değil mi biz bilemeyiz Ya adalet bakanı, HSK Cumhurbaşkanı, Mit, Emniyet bunlar nasıl bilmez bu olayları?
O kadar çok illegal yapı ve hukuk ihlallerinden bahsediyor ki kahrolmamak elde değil .Yalan ise devletin bunu ispatlayacak gücü yok mu ?