Muradım asla entelektüel zevzeklik değil
Basit sorular sormaktayım.
Cevabını merak ediyorum.
Sokrat ne demek istiyor?
“Yeterli donanıma ve eğitime sahip olmaksızın insanlara oy kullanma hakkının tanınması, yeterli donanım ve eğitime sahip olmayanlara fırtınalı bir havada yolculuk yapacak bir geminin kontrolünün kime teslim edileceği kararını alma yetkisi vermekle aynıdır” Sokrat
Bu toplumda neden işler tersine gitmekte?
Biliyoruz ki bu toplumdan her yedi kişiden altısı şair…
Biliyoruz ki bu toplumda siyaseti bilmeyen yok …
Biliyoruz ki bu toplumda dini bilmeyen yok …
Biliyoruz ki bu toplumda ekonomiyi bilmeyen yok …
Biliyoruz ki bu toplumda imam hatip lisesi ve ilahiyat, imam, cami eksikliği de yok ..
Biliyoruz ki bu toplumda namaz kılan sayısı da arttı…
Biliyoruz ki bu toplumda politika yapıcısı genelde dindar …
Biliyoruz ki bu toplum genelde muhafazakâr…
Peki neden bu toplumdan bu kadar kötü yönetici sınıfı çıkıyor?
Peki neden görev ahlakı politika yapıcısında ve bürokratta hiç işlevsel olmadı?
Peki neden ahlak felsefesi olmadan dindar sayısı çoğaldı?
Görev ahlakı (kategorik imperatif)
Kantın kategorik imperatif dediği ahlaktır. Yani koşulsuz ahlak. Görevi size vicdanınız verir. Dış dünyadan etkilenmeden sevap, mükafat veya ceza düşünmeden yapmanız gereken şeyi /görevi kendiniz kendinize verirsiniz .
Bizde politika yapıcısı, bürokrasi sınıfı ve halkta olmayan şey erdem ahlakıdır.
Elinizde her türlü güç varken. Yaptığınızda sizden hukuk hesap soramaz iken,buna rağmen siz bu gücü kullanmıyor iseniz bu erdem/görev ahlakıdır…
Hukuki olan ile meşru olan
Hukuk ile meşruiyet arasında dikotomik bir ilişki vardır.
Her hukuki olan meşru değildir(ahlaki)
Mevzuat size makam arabasını kullanmayı hukuki olarak verebilir .
Yasalar size bulunduğunuz okulun, belediyenin, halkın kamuya ait parası ile seyahat izni verebilir.
Yasalar size belediye meclisi ve imar komisyonu aracılığı ile imar değişikliğini hukuken yapmanıza izin verebilir .(BKZ bizim sitemiz ile alakalı ve büyük mücadele verdiğim ve Gemlik halkını ilgilendiren kıyı kenar çizgisinin değiştirilmesi mahkeme kararı ile sabit anekdot “1”)
Ama sizin GÖREV AHLAKINIZ hayır derse, her hukuki olan MEŞRU değildir, bu sadece usule uygunluktur diyebilirse .Yani size hakim hesap soramayacağı halde vicdanınız (otonomi yasasına göre Allah’ın size kodladığı adalet yasası /akıl )bu hukuki ama meşru değil diyebiliyorsa ,
Siz ERDEM AHLAKINA sahipsiniz demektir.
Kitapta yazılı ama gerçekleşmeyen şeylerin sosyolojisi…
Kitap da İslam ,demokrasi ,cumhuriyet, seçim yazılı, lakin hiçbir şey kitapta durduğu gibi durmuyor bu ülkede. Neden?
Yani bir kavramın bir metinde yazılı olması işi çözmüyor.
En büyük ucuzculuğumuz bizler olanı anlatırken hep olması gerekene baş vuruyor olmamız.
Buna normatif teori denmekte .
Savcı iddianamesine sanıkla alakalı lehte ve aleyhteki delileri tarafsız yazmalıdır(olması gereken)
Hakim teminatı olmalıdır (olması gereken)
Politika yapıcısı kamu kaynağını harcarken kendi parası gibi harcamalıdır (olması gereken)
Anayasaya herkesin uyması gerekir(olması gereken)
Anayasa mahkemesi kararlarına alt mahkemelerin uyması gerekir (olması gereken)
Mahkeme kararlarına belediyelerin uyması gerekir(olması gereken)(1 nolu anekdot)
Lakin olan hiç böyle değildir.
Ahlak ve ahlakçılık
Ahlakçılık kendi yapmadığın şeyi karşıdan istemektir.
Din adamı cemaatten para ister ama kendi hiç vermez .
İktidarda ki yönetici için ahlak KEYFİYETTİR ister ahlaklı olur isterse olmaz.(zorunlu değil)
Ama vatandaştan ahlaklı olmasın ister çünkü vatandaş için ahlak MÜKELLEFİYETİR (zorunlu)
Baba sigara içmenin zararlarını anlatır ama kendi iki paket sigara içer
İlahi hitabın ikazı
“Saf 61/2. ayetteki “Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz?!” ifadesi de “ahlakçılık kisvesi altında ahlaksızlık yapmayın”
Ahlak ise;
Diğerleri ne yapmalıdır değil, ne yapmalıyım diyebilmektir. Ahlakı törecilikten ayıran şey budur.(Besim Dellaoğlu)
Cumhuriyet ve Demokrasi niçin oturmadı?
Her ikisi de büyük nimet ..
Cumhuriyetin iki kazanımı vardır.
Yönetim babadan oğula geçmez. İktidarı halk seçer.
Ve hukuki imtiyaz değil hukuki meşruiyet sağlar.
Evet yönetim seçimle sağlanıyor ama halk hukuk karşısında eşit değil.
Yani hukuken imtiyazlı olanlar var .
Beni hakaret suçu ile cezalandıran hâkim muktedirin hakaretine ifade özgürlüğü diyebiliyor .
Demokrasiyi ve cumhuriyeti batıdan kopya çektik ancak sınav kağıdına neyi yazmamıştık?
Bununun metafiziğini Prof Çoşkun Can Aktan izah ediyor.
Demokrasi neden yerine oturmadı ?
* Siyasal Bilgisizlik: Seçmenlerin bir kısmı siyasete ilgisiz iken, bir kısmı da bilgisizdirler. Okuma yazma oranının düşük olduğu bir “cahil” toplumda seçim sonuçlarını halkın “gerçek” iradesi olarak görmek ve kabul etmek ne ölçüde doğrudur? Eksik enformasyona, taraflı enformasyona (propaganda ve medyanın yönlendirmesi ile ) ve aşırı enformasyona sahip seçmenler sonuçta gerçek tercihlerini ortaya koyamazlar. Özetle, siyasal manipülasyon metotları kullanılarak seçmene gerçek enformasyon sunulmamakta, bu da seçmenlerin bilgisizliğini artırmaktadır.
* Siyasal Miyopluk: Sadece kendi önünü gören seçmenlerin var olduğu bir toplumda halkın doğru tercihlerde bulunduğunu söylemek gerçekçi değildir.
* Siyasal Unutkanlık (Amnesia): Seçim ve oylama mekanizması bir iktidarın gücünü kötüye kullanma eğilimini ortadan kaldırmak için yeterli değildir. Politikacı, seçmenin miyop olduğu kadar unutkan olduğunu da çok iyi bilir ve ona göre davranır. Seçim yaklaştıkça kendisi de miyoplaşan politikacı para musluklarını açar ve böylece seçmen, daha önce kendisine “kaşıkla verip, sapıyla çıkaran” politikacının yaptıklarını unutur (!). Özetle, sadece siyasal unutkanlık bile tek başına iktidarın ekonomik alandaki güç ve yetkilerini sınırlamak için yeterli bir gerekçedir.
* Çoğunluk Despotizmi: Seçim sonunda en fazla oy alarak iktidar koltuğuna oturanlar halkın değil, olsa olsa çoğunluğun çıkarlarını temsil eden kimselerdir. Çoğunluk kuralına dayalı bir yönetimi (Çoğunlukçu Demokrasi/Majoritarianizm) gerçek demokrasi olarak değil “çoğunluk despotizmi” olarak görmek gerekir. Çoğunlukçu demokrasi, köklerini Rousseau’nun “genel irade” görüşünden almaktadır. Oysa, “genel irade”, halk iradesi demek değildir.
* Plütokrasi: Bugün adına demokrasi dediğimiz siyasal sistemde gerçek yönetici sınıfın, hem ekonomiyi, hem de devleti denetim altında tutan plütokratlar olduğu görüşü de iktidarın meşruiyyetine bir gölgedir. Plütokrasi, (etimolojik kökeni eski Yunanca ploutos (zenginler) +cratos (iktidar) kelimelerine dayalıdır.) bugün için parasal gücü elinde tutan çıkar ve baskı gruplarının egemenliğini ifade etmektedir. Çıkar lobileri ile oluşturulmuş bir parlamentonun kapısında yazılı; “egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir” sözünün gerçeği ne kadar yansıttığının üzerinde düşünülmesi gerekir.
* Lider Diktası: Bugün adına demokrasi dediğimiz yönetimde lider sultası ya da lider diktası egemenliğin gerçekten halkın elinde olmadığının bir diğer açık kanıtıdır. Halk, vekillerini kendisi seçmemektedir; parti başkanlarının önceden seçtikleri kimseler arasında halk seçim yapmak hakkına sahiptir. Böylesine bir demokrasi anlayışı despotizmden başka nedir ki?
* Elitizm ve Oligarşinin Tunç Yasası: Pareto, Mosca ve Michels gibi teorisyenlerin ifade ettikleri gibi çağdaş demokrasilerde parti kadroları belirli “elit” kesimlerin elinde toplanmıştır. Michels Yasası’na göre partilerde başta genel başkanlar olmak üzere sınırlı bir kesim parti üzerinde hegemonyaya sahiptir. Tunç kadar katı ve sert olan bu oligarşik yapı, demokrasinin parti içerisinde dahi var olmadığını göstermektedir.
* Bağımlı Yargı: Kuvvetler ayrılığı ilkesi de demokrasi için gerekli, ancak yeterli bir koşul değildir. Bugün çağdaş demokrasilerde gerçek anlamda bir kuvvetler ayrılığından söz etmek mümkün değildir. Yargı, iktidara bağımlıdır ve “bağımsız yargı” işlerlikten yoksundur. Bu nedenle, hiç bir iktidarın eylem ve davranışları sadece yargıya ve göstermelik denetimlere teslim edilemez.
* Yozlaşmaya Eğilimli Siyasal Güç: Tüm yukarıda saydığımız nedenler bugün temsili demokrasilerde iktidarların güç ve yetkilerini niçin sınırlamamız gerektiğini yeterince ortaya koyuyor düşüncesindeyim. Demokrasi cahillerinin yukarıda saydıklarımızın yanısıra tarihten öğrenmeleri gereken en önemli ders şudur: Sınırsız iktidar, yozlaşmaya eğilimlidir. Sınırsız demokrasi, despotizm demektir.
Tarih; otorite ve güç delisi zalim yöneticilerin, despot kralların halka yaptığı baskı ve eziyetlerle dopdoludur. “Temsilsiz vergileme olmaz” sözü despot kralların vergileme yetkilerinin sınırlandırılması için verilen mücadeleler neticesinde kazanılabilmiştir. Vergileme yetkisi kralların elinden alınabilmiştir, ama bu kez bugün olduğu gibi parlamentodaki sözümona halkın vekillerinin keyfiyetine terk edilmiştir!… 18. yüzyılda halk “temsilsiz vergileme olmaz” diye haykırıyordu. Bugün ise “temsilsiz ve sınırsız vergileme olmaz” demeli ve bunun için mücadele etmeliyiz.
Ciddi bir dejenerasyon ve deformasyon içinde olan demokrasi bugün için halk egemenliğini ifade etmekten çok uzaklaşmıştır. Demokrasiyi yeniden inşaa etmek için
mücadele etmeden önce demokrasiyi yeniden tanımlamalıyız. Gerçek demokrasi idealine daha fazla ulaşabilmek için “anayasal demokrasi” nin gerekli olduğuna inanmalıyız. Anayasal demokrasi, iktidarı anayasa ve anayasacılığın teknikleri ile sınırlamayı amaçlamaktadır. Öncelikle, “iktidarları niçin sınırlamamız gerekir?” sorusunu kendi kendimize soralım. İktidarların güç ve yetkilerinin sınırsızca ve sorumsuzca kullanılmasının doğru olmadığına inandıktan sonra, iktidarları sınırlayacak araçlar ya da yöntemleri bulmak her zaman mümkündür.
Coşkun Can AKTAN
Prof. Dr.
Dilim varmıyor ama başımıza gelen despot, zalim hukuk tanımaz yönetici sınıfının bence hiç suçu yok .
Yukarıda bahsettiğim anekdot(1)
Hani bizim sitemizin davasında olduğu gibi şikeli işi, hem meclis ,hem imar komisyon üyesi olup tüm tezgahı yapan yüklenici firma sahibi mahkeme ruhsatları,yapı kullanma izinlerini parselasyon işlemlerini iptal edip daireleri de bir güzel sattıktan sonra bir gün mahkeme kararını uygulayacak BİR GEMLİK BELEDİYESİ olur ve binaları yıkarsa( ki yıkılması kesin) bu şahıs birde GEMLİK BELEDİYESİNDEN tazminat isteyecek ve mahkemeye diyecek ki “sayın yargıç ben bu inşaatı kaçak yapmadım kıyı kenar çizgisinin 10 metreden 3,5 metreye düşürülmesi sonucu dairelerimi denize sıfır yaklaştırıp inanılmaz kâr elde etmem de benim suçum yok. Gemlik Belediye meclisi ,imar komisyon üyesi karar verdi. Benim o kararda imar komisyon üyesi olarak imzam yok. Hatta toplantıya bile katılmadım(!) fen işleri bana ruhsat verdi ben korsan bir iş yapamadım GEMLİK BELEDİYESİ benim zararımı mı tazmin etsin.”…
İşte zalim iktidarlarda “ ben darbe ile iktidar gelmedim ki bu halk beni seçti” derse suçlu demokrasimi olacak acaba ?
Oysa buz gibi seçim yapıldı?
Biraz uzun olmasına rağmen sonuna kadar okudum.
Çok güzel ve haklı bir ifade manzumesi olmuş
Tebrik ediyorum
sevgili hocam ben teşekkür ederim.Haklısın yazı uzu metnin bütünlüğünü bozmak istemedim.Var oalsın