İnandığımı söylemek isterim. Bu sadece bir inanç.
Gizli senaryomla alakalı inancıma dair iki kopyayı okura verebilirim .
Birincisi; bu topraklar ideal bir toplum çıkartamıyor.
Özetle övündüğümüz İslamiyet’i, Müslümanlığı veya milliyetçiliği ektiğimizde aldığımız verimli sonuç yok …
Kavramlar pratikle buluşmadı mı hiçbir değeri yok.
Bu üç kavramı ideal olarak düşünebiliriz ancak reel olarak ortaya koyamıyoruz.
Belki ileride %1ni halkımız öğrenebilir inancındayım ..
Halkın sadece kuvvetli tahmini ve gizli senaryosu olabilir.
Eğer yazımı hala okuyan varsa sizlere durumu daha da basitleştirerek iki hikaye ile anlatacağım
Sisyphos Yunan Mitolojisinde, Yeraltı dünyasında büyük bir kayayı sürekli ve devamla bir tepenin en yüksek noktasına dek çıkartmaya mahkûm edilmiş bir kraldır.
Hikayede Sisifos ölümlülerin en bilgesi olan insandır.
Hikayeyi sıkıcı olmaması için özet olarak anlatmak istiyorum …
Sisifos kayayı tam tepenin doruğuna ulaştırdığında kaya her zaman elinden kaçmakta ve Sisifos her şeye yeniden başlamak zorunda kalmaktadır.
Bu ceza verilmiş bir cezadır…
Benim ülkemde iyi niyetli insanların bir kısmı o kayayı zirveye çıkartacak insanların olabileceğine samimi olarak inanıyorlar.
Zannedeler ki o kaya en tepe noktasına çıktığında ülkemde yolsuzluk bitecek.
Kanunsuzluk artık olmayacak .
Mafya asla yaşayamayacak …
Kamu kaynakları iktidarlar tarafından adil ve eşit dağıtılacak.
İhaleler şeffaflık olacak…
Yargılamalar adil olacak.
Diyanet tarikatlardan kurtulacak…
Tarikatların kayıt dışı ekonomilerine devlet el koyacak .
Hukukçu anayasaya bağlı olarak görevini yapacak .
Her görevde emanet ehil olan insana verilecek …
Lakin iktidar tanrıları(Bu tanrılar siyasilerden olduğu gibi oligarşinin kırılmaz tunç kadar sert yasalarıdır) Sisyphos un hikayesindeki kayayı zirveye çıkarmasına izin vermeyecektir…
Fakat iktidar tanrıları ölümlüdür .Güç, kuvvet ve otoriteyi ellerine geçirmekle gerçek Tanrıdan çaldıkları rolü ölüm geldiğinde Tanrıya iade ederler.
Bu keyifleri ölüm gelene sürer .Her kötülüğü yaparlar .
Lakin o zaman kadar ölüm hiç akıllarına gelmez…
GÜÇ HER ŞEY…
Aşağıda anlatacağım hikaye Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Beş Şehrinden” alıntıdır.
Diyanetin dün bu gün bundan sonra olacak durumu bence bu hikayedeki gibi …
Din adına bir şeyi alo fetva hattına, din görevlisine hayatta sormam(yanlış anlamayın ben sormam siz sorabilirsiniz )çünkü duyduğumdan şüphe ederim. Benim için doğru bilginin adresi diyanet, cami görevlisi değildir.
Zaten epistemolojik imanın temeli sizin çabanızla oluşur .
Geçen hafta yazmıştım.
İLGİ, ŞÜPHE , ZAN, İNANÇ, BİLGİ(istidlali )ve en SONUNDA İMAN .
Her türlü imkan var internet ortamında mukayeseli arama yapabilirsiniz. Veya bilgeliğine bizzat tanık olduğunuz insanlara sorar bilirsiniz .Zaten onlar sürekli akademik eserleri ve yayınları akademisyenleri takip ederler.
Müslüman sözü dinleyen ve en güzeline uyandır(partili muhafazakar milliyetçiler hariç tabi)
EDİP HOCANIN HİKAYESİ …
Edip hoca ;neşeli ,pervasızlığı ,mücadeledeki hazır cevaplı lığı, kafasındaki ölçü duygusu, iyi kalbiyle Edip Hoca bütün bir âlemdi .
Misafir kaldığı bir Arnavut beyin evinde iken günün birinde beyin dağ kabilelerinden birisinin reisi ve uzak akrabasının bütün maiyeti ile konağa geldiğini görürler .
Mahalli adete göre misafirlerin beraber ağırlanması şartmış .Akrabasını çok iyi tanıyana ev sahibi bu zarureti Edip Hocaya anlatır.
“Çare yok katlanacağız, daha doğrusu siz katlanacaksınız aksi taktirde kül oluruz” der …
Ayrıca Edip Hocaya çok dikkatli olması gerektiğini söyler .Çünkü Arnavut reisi ile aynı oda da kalacaklardır.
Edip Hoca ister istemez razı olur .
Gece yataklar serilir .
Yeni misafir Edip Hoca ile kendi arasına evvela silahlarını dolu tabancalarını ,fişenglerini sonrada en iyi cinsiden Serfica tütünün paketini koyar .
Yatağa girdikten sonra “Hoca yak bir cigara seninle konuşacağım “der.
Izbandutta benzeyen oda arkadaşını ve bu arkadaşlığın verdiği rahatsızlığı uyku aleminde unutmaya çalışan hoca cigarayı sarar ve bekler .
Adamcağızın meselesi gayet basit imiş…
Kardeşin kızına aşık olmuş .Onunla evlenmeye karar vermiş .Fakat bu işe pek aklı ermediği için sağdan soldan bu işin haram olduğunu söyleyenler bulunduğu bu hususta İstanbul dan geldiğini bildiği hocanın fikrini almak istiyormuş .Hatta seyahatin sebebi biraz da buymuş.
Edip hoca” aman nasıl olur .Kardeşinin kızı senin kızın demektir .Haramdır deyince Arnavut beyi kararını değiştirmek niyetinde değil tabi .Zaten o işine uygun fetva arıyor .Münakaşa büyür .
Arnavut bey hocanın kendi masum talebi ne olumsuz cevabı verince onu küfürle itham eder ve tabancasına sarılır .
Edip hoca bir karşındaki inatçı adama birde tabancaya bakar .
Birde kapı ile kendi mesafesi arasındaki durumuna bakar. Fırlayıp kapıdan kaçsa dışarıda Arnavut beyin adamları var o da olacak gibi değil .
Edip hoca hemen bir çözüm bulur . Kolay değil can korkusu …
“hele dur bey der acele etme “
Sen şu olayı bir daha anlat bakalım .O kızın babası olan kardeşin senden büyük mü küçük mü “
Arnavut bey “benim büyüğüm der “
Edip hoca neden baştan söylemedin mesele değişti der .
“küçüğün olsaydı tabi ki haramdı. Evlenemezdin .Çünkü senin oğlunun kızıyla evlenmen gibi bir şey olurdu. Ama büyük olunca .O zaman helaldir
HAMİŞ ;Gene de anlattıklarım benim gizli senaryom olarak kalsın bu bayramında kalplere adalet vicdanlara insanlık getirmesini temenni eder hepinizin bayramın kutlarım .