Blaise Pascal’ın “Daha kısa bir mektup yazacaktım ama vaktim yoktu” cümlesi tarihe geçmiş özlü sözlerden biridir.
Paradoks gibi gözükür…
Hayır değil …
Kısa yazamıyorum adaletsizliği …
1-DİNİN TEMELİ NAMAZ DEĞİLDİR …
ADALETTİR …
Adalet saray ismi değildir …
Siyaseti itikatlaştırdığınız da her saçmalığa verecek cevabınız olur.(Abidin UYAR)
Bazen bir talanı, bir gaspı, zorla el konmuş bir belde halkına ait mülkü kendinize helal görebilirsiniz.
Veya adaleti yerine getirdiğini zannettiğiniz bir yargılamayı çılgınca alkışlayan bir toplumun içinde de bulabilirsiniz kendinizi .
Halil Cibran’dan ;
2-KANUN NEDİR? …
“Kan dökmek haramdır. Ama onu prens için kim helal kıldı ? “
“Malları gasp etmek suçtur ama, canları gasp etmeyi kim erdeme çevirdi?”
“Kadınların ihaneti kötüdür ama, bedenleri taşlayarak öldürmeyi kim güzele çevirdi? “
“Kötülüğe daha büyük kötülükle karşılık verip “işte kanun bu mu diyeceğiz ? “
Kanun…
Nedir kanun?
3-ÜÇ MEZAR,ÜÇ SUÇLU, ÜÇ İDAM …
“Hepsine karar veren yargıç koltuğuna bağdaş kurmuş oturmuş bir Prens…
Suçu açıklayan suçluyu itham eden sarayın askerleri.
“suçluları teker teker huzuruma getirin ve suçlarını söyleyin” …
Zindanın kapısı açılır …
BİRİNCİ SUÇLU :
İlk suçlu yağız bir genç ,çatık kaşlı onurlu biri, kişilik sahibi …
Prens:
“sanık makamında değil de sanki onurlu bir konumdaymış gibi başı dik vaziyette karşımda duran bu adamın suçu ne?”
Yardımcılarından biri :
“o alçak bir katil ” dedi. “Dün prensin bir görev için köylere çıkmış komutanlarından birini yolunu keserek öldürdü”
Bunun üzerine prens öfkeyle;
“onu zindana götürün zincire vurun. Yarın sabah kendi kılıcıyla boynunu kopartın. Cesedini çöle atın. Yırtıcı hayvanlara yem olsun …”
İKİNCİ SUÇLU :
Zindanın kapısı açılınca bu kez güzel yüzlü zayıf bedenli bir kız çıkar …
Prens:
“Karşımızda adeta gerçeğin yanında gölgenin duruşu gibi bir deri bir kemik kalmış bu kadın ne yapmış? “
Askerlerden biri şöyle cevap verdi .:
“o bir fahişe kadındır. Kocası bir gece onu ani bir baskınla dostunun kolları arasında bulmuş .Dostu kaçınca onu askerlere teslim etmiş “
Bunun üzerine Prens sert ve güçlü ses tonuyla :
“onu zindana götürün .Dikenli bir yatağa yatırın. Sonra sirkeyi acı hıyar suyuyla karıştırın.
Ona içirin. Sabah olunca da onu çırılçıplak bir halde kent dışına çıkartın ve taşlayarak öldürün cesedi orada bırakın ki kurtlar etiyle bayram yapsın …”
ÜÇÜNCÜ SUÇLU :
İki asker üçüncü kez görünerek güçsüz bir ihtiyarı getirdiler. Dizlerini çeke çeke korkudan dört bir yana bakışlar atıyordu .
Prens:
“Canlıların arasında ölü gibi duran bu pisliğin suçu ne ?”
Askerlerden biri cevap vererek :
“O bir hırsız .Geceleyin manastıra girmiş, ehli takva sahip rahipler onu yakalamış .Elbisesi içinde kutsal sunakların taşını bulmuşlar…”
Bunun üzerine Prens onu zindanın derinliklerine götürüp zincire vurun.
Sabah olunca onu alıp yüksek bir ağaca kadar sürükleyin ve keten ipiyle asın .
Cesedi yerle gök arasında asılı kalsın.
Rüzgâr çürümüş organlarını oraya buraya saçsın …
Prenses yargıç kürsüden indi.
Akıllı kişiler ve hukuk adamları da onu izledi …
Ertesi gün:
Kentten çıkıp tarlalar arasında dolaşırken, ağaca asılı bir ceset ,recm edilerek öldürülmüş bir kadın ve başı gövdesinden ayrılmış bir gencin kanlar içinde bedenini gördüm …
Cehalet, bu üç insanı beşerin örfüne göre suçlu saydı.
Bir insan başka bir insanı öldürünce “bu katildir” dediler …
Prens onu öldürünce “bu adil bir prens dediler “…
Manastırı soymaya kalkan bir adam için insanlar bu bir hırsızdır dediler, Prenses onun hayatını çalınca/gasp edince “bu yüce prenstir dediler”
Bir kadın kocasına ihanet edince insanlar onun için OROSPU dediler. Prenses onu çırılçıplak yürütüp sivri kayaların üstünde recim edince “Bu çok şerefli prens dediler “
Kan dökmek haramdır. Ama onu prens için kim helal kıldı ?
Malları gasp etmek suçtur ama ,canları gasp etmeyi kim erdeme çevirdi?
Kadınların ihaneti kötüdür ama , bedenleri taşlayarak öldürmeyi kim güzele çevirdi?
Kötülüğe daha büyük kötülükle karşılık verip ” işte kanun bu mu diyeceğiz ?
Kanun…
Nedir kanun?
Böyle düşünceler başıma üşüşüp duygularıma ortak olurken…
Bir ayak sesi duydum …
Dönüm baktım, birde ne göreyim …
Bir genç kız çekine çekine üç cesede yaklaşıyordu …
Delikanlının saçlarını okşamaya başladı.
Sonra elleriyle toprağı kazdı. Yere serilmiş delikanlın cesedini çeke çeke yavaşça yatırdı .Sonra kesik kafasını omuzları arasına koydu .
Üstünü toprakla örttü. Başını kopartan kılıcı da mezarın başına dikti .
Beni görünce panikle irkildi…
İstersen git beni prense söyle dedi …
“Benden korkma ey bahtsız kadın, bana durumu anlat” dedim …
“İç çekişleriyle kesilen bir sesle dedi ki;
“Prensin komutanı cizye toplamak için tarlamıza geldi .Beni görünce beğendiğini ifade eden korkunç bakışları ile bana baktı .
Sonra yoksul babamın tarlasına zengin birin bile ödeyemeyeceği bir vergi biçti .
Ardından beni “altın”(vergi) yerine zorla götürmeye kalktı. Yalvardım …
Bunun üzerine nişanlım olan bu delikanlı beni kurtarmak istedi.
Komutan öfkelenip delikanlıyı öldürmek istedi ama delikanlı daha atik davranıp komutanı öldürdü.
***
Kısa bir süre sonra çevreme baktığımda, ömrün baharında bir delikanlı zinakâr kadının cesedinin yanına yaklaşıp abasını çıkardı. Onunla kadın çıplak uzuvlarını örttü .Sonra yanındaki hançerle toprağı kazdı kadını yavaşça taşıdı. Gözlerinden yaşla toprağı örttü …
Tam gidecekken ;
“bu günahkâr kadın senin neyin oluyor da prens ten korkmadan bu işi yaptın”…
Acı acı göğüs geçirerek bana dedi ki ;
“onun öldürülmesine neden olan adam benim .O çocuk günlerimizden beri ben onu, o beni sevdi .
Biz büyüdük bizimle beraber aşkımızda büyüdü. Ben şehir dışında olduğum bir ara babası onu başkasına zorla verdi .Onu tek başına bahtına ağlarken ve ağıt dökerken buldum .
Birlikte oturduk. İffet aramızda üçüncü kişiydi …
Sonra kocası geri döndü. Beni görünce pis düşünceleri hareket geçerek avazı çıktığı kadar bağırdı .
“gelin bu zinakâr kadını görün “…
Bunun üzerine askerler geldi .Bana kimse ilişmedi .Çünkü Kör yasalar zina yaptığında kadını cezalandırır, erkeği hoş görür.”
***
Bir saat sonra eski püskü elbiseleri ile bir kadın gördüm. Asılmış adamın yanında durup göğsünü dövmeye başladı .
Sonra ağaca tırmandı .Keten ipleri kopardı. Bunun üzerine ölü adam ıslak elbise gibi yere düştü .Sonra mezar kazdı ve onu oraya koydu …
“Sana ne ey kadın bir hırsızı gömmeye mi geliyorsun” dedim …
“O benim çok iyi kocam şefkatli yoldaşım ve çocuklarımın babasıdır.
Kocam bir hırsız değildir .
Tam tersine manastırın arazilerini ekip biçen ,buna karşılık rahiplerden akşam bölüştüğümüz ve sabah bir lokma bile kalmayan bir somun ekmekten başka bir şey almayan bir tarım işçisiydi.
Gücü tükenince artık hastalık bedenini vurunca, onu işten attılar “artık manastırın sana ihtiyacı kalmadı ” Sen şimdi git Oğulların genç delikanlı olduğunda onları bize gönder .Senin yerini onlar alsınlar”
Öylesine yoksul kalmıştık ki, emzikteki çocuğumun mememi emip, ama süt bulamadığı bir gece rahiplerin tarlalardan elde ettiği mahsulü ve bağlardan elde ettiği şarapları depoladıkları manastırın ambarına girip ,bir çuval un sırtlayıp bize getirmeye kalktığında papazlar uykudan uyanıp onu yakaladılar. Önce dövüp sabah olunca askerlere teslim edip “O çok kötü bir hırsızdır. Manastırın altın kapılarını çaldı ” dediler ve Askerler onu zindana attı …
NOT;2020 de yayımlanmış bir yazımın yeni şekli…