Abidin Uyar Yazdı; “Kötülük probleminin kaynağı nedir?”

Abidin Uyar Yazdı; “Kötülük probleminin kaynağı nedir?”

Nesneler dünyasında kötülük diye bir varlık yoktur .
Yani kötülük başlı başına ontolojik bir varlık değildir .
Kötülük insan eylemleri ile ortaya çıkar.
Siz kötü bir eylemde bulunursunuz kötülük ortaya çıkar .
Bu yazımda özelikle  ülkemde yaşanan travmalar üzerinden sistemli düşünmeyi  okurla buluşturmak  istiyorum …
İnsan düşünen canlı diye tarif edilir …
Tabi ki basit  anlamda düşünmeyen insan yoktur .
Her insan düşünür…
Örneğin; Yarın elektrik faturam  var onu nasıl ödeyeceğimi düşünüyorum .
İş bulabilecek miyim diye düşünüyorum … 
Köyümü düşünüyorum…
Bunların hepsi  düşüncedir .
Benim yazıma konu ettiğim düşünce ise bu tip düşünce değil …
Açıklamaya çalıştığım Refleksif  düşünce …
Bu düşünce sürekli sorular sormayı hedefler …
*Neden ahlaklı olmalıyım?
 *Neden kendime yapılmasını istenmediğim bir şeyi başkasına yapmamalıyım ?
 *Neden adaletli olmalıyım ?
 *Neden doğayı tahrip etmemeliyim?
 *Neden özürlü rampasına aracımı park etmemeliyim ?
 *Neden kırmız ışıkta durmalıyım?
 *Neden ülkemde politika yapıcısı kamu kaynağını çok kötü kullanıyor?
 * Neden yolsuzluğa, imar rantına ,hukuksuzluğa  karşı  çıkmalıyım…
 *Neden bu pis işlere bulaşmış adamlarla arama mesafe koymalıyım ?
 * Neden kamu adına bana verilen yetkiyi  kötü  kullanmamalıyım ?   
     Bu sorulara daha yüzlercesini ekleyebilirsiniz…
Bu nedenlerin bir bölümü tasviri nedenler olabilir .
Tasviri nedenler gözlemlenir nedenlerdir. Sonuç odaklıdır.
Örneğin ;”Kırmızı ışıkta  neden durmalıyım “sorusuna  polisin yazacağı cezadan korktuğum için “denilebilir  …
Bu çıkar odaklı nedendir .
Birde metafizik neden olabilir. Ben trafik polisi olmasa da kırmızı ışıkta dururum .Çünkü vicdanım har halükarda kurallara uymayı bana görev olarak verir .Bu görev korkudan veya mükafattan kaynaklanmaz .
FELSEFİ DÜŞÜNCE …
Bir diğer adı Refleksif* düşünme …
Refleksif düşünce * Mevcut  zihindeki  oluşmuş  bilginin üzerine tekrar katlanarak  düşünülmesi. Ve ilk düşüncenin kritik yani  eleştiriye tabi tutulması. Birey kendisine sorduğu sorular ile merakını gidermesidir …
Ve bilme süreci ;Sorgulama, merak etme ,şüphe duyma, hayret etme, eleştirel olma
tutarlı ve evrensel olacak şekilde başlayacaktır …
Benim inancım bu tip düşünme tarzı  ancak  ilk okuldan başlayıp  öğretilecek düşünce biçimidir .
Fakat önce öğretmene  bu tip düşünce öğretilmelidir.
Bir an için bu tip düşünceye sahip olan bireylerden oluşmuş bir toplum hayal edelim.
Böyle bir toplum ne aradığını bilir .
Çünkü bu toplum sürekli dinamik düşünme pratiği içindedir.
Peki  bu düşünce   bizim toplumumuzda neden  gerçekleşmiyor?
Bu önemli bir sorudur .
Felsefi düşünmenin önünde en büyük engel  koşulsuz itaat kültürüdür.
Ve kişi KÜLTÜDÜR …
“Kült kavramı, kelime itibariyle hayranlıktan tapınmaya kadar geniş bir olguyu ifade etmektedir. Kült liderlik ya da kişilik kültü ise siyasi bir liderin propaganda yoluyla övülmesi ve kitlelere efsanevi bir kahraman olarak sunulmasıdır. Kült liderler, kitlelerin hayatlarında tamamen yönlendirici bir etkiye sahiptir. Kült liderlerin hâkim olduğu yerlerde bireyler görüşlerini ortaya koyamazlar, kendi başlarına karar alamazlar (Schwartz, 1983:171). Kült liderler, zaman içerisinde kitlelerin yaşamının bir parçası haline gelirler. * Microsoft Word – 423454_YD_Sayi09_Makale07.docx/dergi park
ÖZ BİLİNÇ VE BİLİNÇ YOKSUNLUĞU…  
ÖZ BİLİNÇ ;Kişinin önce kendini  fark etmesidir  .Bu bilinç ben kimim sorusunu sordurur…
o birey artık şahsiyet/kişilik kazanmış, bir grubun, bir ideolojinin çekim alanı dışına çıkmıştır .
BİLİNÇ  ise nesneler dünyasındaki farkındalıktır .
 Kişi kendini fark ettikten yani öz bilincine ulaştıktan sonra  dış dünyaya yönelir orayı  fark eder  ve nelerin olup bittiğini anlamaya başlar …   
Bu aşamada artık birey sorular sorar.
En başta  beni kim yönetsin değil beni hangi sistemle  yöneteceksiniz der .
Sürekli hukuk  ve adaleti ister .
 Bürokrasi sınıfı yani kamu çalışanı benim için vardır ve bana hizmet etmek zorundadır  der…
Ve bunun gibi yüzlerce  soruyu her gün sorar…
Ancak  bunun için bireyin  önce ÖZ bilincini, içindeki “BENİ” ortaya çıkartması gerekir …
Günlük konuşmalarımızda  kullandığımız o  “ben “ kavramı  öz bilinçtir aslında …
Bir bebeklik fotoğrafı gösteriyorsunuz bu” benim” diyorsunuz.
Oysa  yıllar geçmiş biyolojik yapınız değişmiş organlarınızın bir kısmı gücünü kaybetmiş ,düşünceleriniz değişmiş ama sizde hiç değişmeden kalan bir “BEN” var .
Celladına aşık olan toplumlarda kişi o beni ortaya çıkartamamıştır .
Ben kavramını  kullanır ama içinde farkındalık yoktur.
HEGELE GÖRE O “BEN” EFENDİ KÖLE DİYALEKTİĞİNDE  ÇOK ÖNEMLİ BİR YER TUTAR…
 
 Hegel’in efendi köle diyalektiğini basitleştirerek anlatmak istiyorum .
Ve böylelikle  bizler neden dışımızdaki kötülükleri gönüllü olarak destekliyoruz sorusuna  cevap arıyorum …
 Onun efendi köle diyalektiği  dediği şey  üzerinden kötülük sorununu anlamaya   çalışıyorum …
Hegel’e göre  “efendi” bilinip tanınmak ister  …
Onu  tanıyanda  köledir.
Efendi  bilinip tanınma isteğini gerçekleştirmek için  köle ile olan mücadelesinde ölümü göze alan ve kendisini kabul ettiren taraf olur.
Yani  efendi ölümü göze alandır .
Köle ise, söz konusu mücadelede, hayatını tehlikeye atmaktan vazgeçen, kendi doğal isteğine boyun eğerek hayatını idame ettirmek için hasmını efendi olarak tanıyan kişiyi niteler …
KÖLEDE Kİ DOĞAL İSTEKLER …
Köle için doğal istek örneğin; karnının doyurulması ,barınma ihtiyacı, kışın üşümemek için soba yakmak gibi şeylerdir.
Cebine üç beş kuruş para konulmasıdır …
Kölenin yaşamının sürmesi için elde ettiği istekler  doğal isteklerdir…
Bunların bir kısmı  hayvanda da içgüdüsel olarak vardır.
Bunlar OLUMSUZLAYICI istektir ve yaşarken bunlar tükenir kalıcı olan bunlar değildir .
Bu istekler kölede öz bilincin(benin) ortaya çıkmasına yardımcı olmaz.
Köle kendini henüz keşfetmemiştir .
Çünkü onun için  amaç  bunları elde etmektir…
Oysa köle de ”benin” ortaya çıkması için OLUMLAYACI İSTEK haline dönüşmesi gereken başka isteklerin olması gerekir.
Bu da  çıkarlarından fedakarlık yapması  demektir.
Belli çıkarlarından vaz geçebilen köle özgürlükle buluşabilir .
Örneğin adalet arayışı olumlayıcı istektir.
Adaleti istemek bir değerdir…
Adalet mi  istiyorsunuz herkes  için istemelisiniz .
Hayvan canlısı adaleti bilmez …
Hegel’in bu diyalektiği diktatörlerin varlık  sebebidir.
Ve doğruluk payı bence vardır …
Çünkü her diktatörün(efendinin) arkasında ona minnet duyan köle vardır .
NOT; Bu yazımın sonuna kadar okunduğunu  ve bir parça anlaşıldığın varsaydığımda  şu cümleleri eklemek  zorundayım .Felsefi düşünce bizim gündelik hayatımızda  salt teorik çerçeve de kaldığı sürece hiç bir işlevsel özelliği olmaz.
Biz bu olguyu bizzat tecrübe ederek yaşarız. Örneğin neden “ahlaklı  adil bir politikacıyı beni yönetmesi için iktidara getirmeliyim” sorusunun gerçek hayata ki cevabı yaşadığımız tecrübedir. Asıl cevap  pratikteki sonuçlarıdır. Soygun, yolsuzluk ,imar rantı veya bağımlı yargı bize pratik hayatta bizzat acıyı üzüntüyü fakirliği yaşatır. Bu nazari aklın kabullerinin çok ötesinde varoluşsal gerçekliktir. Bu yüzden varoluşçu filozofların baktığı gibi bakıyorum .Yolsuzluk yapacak zalim bir iktidarın iş başına gelip gelmemesinin doğruluğunu veya yanlışlığını değil bizzat yaşattacağı acı tecrübeyi tartışıyorum… 

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM