Gösterişçi tüketim, o tüketimi gerçekleştiren kişinin çevresinde takdir edilmesi, beğenilmesi ve diğer kişilerin buna özendirilmesi üzerine kurulmuş bir tüketim şeklidir.
Hele devlet bu imkanları sağlıyorsa onu elinin tersi ile itmek her kesin harcı değildir.
Kıyak maaşlar, lüks makam otoları, lüks mekanlar hele bu imkanları devlet sağlıyorsa işin içine ahlak felsefesi girer.
Karar gazetesi yazarı İbrahim Kiras; Daha önce duymamıştım, şair Adnan Özer’in yazısından öğrendim diyor…
Konu ;Geçtiğimiz günlerde vefat eden Katolik aleminin dini lideri Papa Francis…
Papa Francis’in öldüğünde kişisel servetinin yaklaşık 100 dolar olduğunun açıklanması ne anlam ifade ediyor?
Oysa papanın yıllık 340.000 Euro (ayda 32.000 dolar) tutarındaki maaşı varmış ve hiç almamış. Bu para hayır kurumlarına gönderilmiş. Mütevazı bir otomobili (Fiat 500) makam aracı olarak kullandığı, Vatikan’a ait bir misafir evindeki alelade bir odada yaşadığı, sıradan bir hayat sürdüğü bilinmekte…
Şahsen ben böyle din adamlarındaki model davranışı çok arzu ederim…
Hiç şüphesiz bizim din adamlarımızda böyle ahlaki bilinç ben hiç rast gelmesem de mutlaka vardır.
Buna yürekten inanıyorum…
Ancak bizde Diyanet İşleri Başkanı’nın makam aracı şatafatlı hayatı hala tartışılıyor…
Gerçi ikisinin statüsü çok farklı ..
Yani iki din adamını kıyaslayamam …
En fazla bizler diyanet işleri başkanından veya bir müftüden, imamdan, vaaz memurundan ahlaki ilkeler bekleriz.
Ondan model davranışlar bekleriz.
Dini tebliğ eden insan ,cemaatten önce kendini düzeltmek zorunda …
Örneğin her cuma cemaatten istenen yardım paraları vardır .İlk parayı imam atsa güzel bir örnek olmaz mı?
Benim talihsizliğim hiç rast gelmedim .
Fakat yürekten inanıyorum ben tanık olmasam da böyle din görevlileri vardır .
Bunu beklemek hakkımızdır ..
Bu hakkı bize Saff suresi 2. ayet veriyor …
“Ey iman edenler! Yapmadığınız ve yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?”
İbrahim Kiras ise diyanet ileri başkanlığı ile ilgili şöyle bir akıl yürütüyor…
Diyelim ki Diyanet İşleri Başkanı, çıktı, “Ben bundan sonra lüks otomobilleri makam aracı olarak kullanmayacağım, maaşımın şu kadarını fakirlere bağışlayacağım, kurumun toplantılarını lüks mekanlarda yapmayacağım, ailelerimizin hiçbir üyesi bu kurumun hiçbir imkanından istifade edemeyecek vs.” dedi… Ne olur? Müsaade edilir mi böyle bir tutuma? Bu türden bir yaklaşım herkes için kötü örnek teşkil etmez mi? Çünkü aynı tavrın herkesten beklenmesi gibi bir “sıkıntı” ortaya çıkmaz mı böylelikle?
Yani onun demek istediği sistem adeta kamu görevlisini zorluyor. Eski köye yeni adet getirme diyor .
Evet ben şahsen buna katılıyorum.
Belli mevkiler, makamlar adeta bu tip şatafatlı yaşamı dayatıyor kişiye …
Tabi kişide dünden razı…
Bütçeye konmuş harcama kalemleri içinde yurt dışı gezileri, lüks mobilyalarla teşrif edilmiş odalar, makam araçları vs …
Toplum olarak bizler bir makama geldiğimizde bu tip harcamalara bayılırız özelikle geziler .
Okul yönetimlerinden, meslek örgütlerine, belediyelere kadar basında bir çok haber görüyoruz.
Tabi hiç kimse şahsi parası ile gitmiyor.
Yemek içmek otel her şey bedava .
Bizim insanımıza bu çok tatlı geliyor …
Şimdi çok ilkeli olup bozgunculuk çıkarsanız tekere çomak sokmuş olacaksınız ki sizi kimse o mevkide istemez .
Yani bu ahlaki eylem tekil eylemle olacak iş değil .
Mevzuat hazretlerine birileri bu imtiyazları koyuyor .
Her şey yasal. Kanun dışı değil …
Ancak biz tipik orta doğu toplumuyuz.
Bir Japon başbakanı veya gelişmiş batı toplumlarında üst düzey bir görevlinin bu tip görgüsüz burjuva özentileri yoktur.
Hediye alması bile korkunç suçtur …
Zaten bizde Burjuva sınıfı hiç olmadığından bu sınıfın soylu asil tarafı bilinmez.
KİŞİYE İLGİNÇ MAKAMLAR İCAT EDEN DEVLETİMİZ SEN ÇOK YAŞA …
Öyle makamlar, öyle görevler uydurulmuş ki gerçekten bizler buna çoğu kez devlet dairelerinde olan işlerimizde tanık oluyoruz…
Prof Ulvi Saran eski bir vali
Harika yazılar yazıyor …
Bakan arabasının kapısını açan adamın kapısını açan adam başlıklı yazısı muhteşem …
Siyasi partilerin durumu da aynı .
Seçilemeyen veya aday gösterilmeyen insana makamlar veriliyor…
Partili bunu o kadar olağan karşılıyor ki.
En ufak bir sorgulama yok .
Çünkü gelenek oluşmuş …
Hepsi aynı şeyi yapıyor .
Ulvi hoca yazısında şöyle diyor;
“Devletin üst düzey yönetim kademelerinde görev yapan makam sahiplerinin yanında-yöresinde konuşlanmış bir yığın insan var.
Bunları, kadro ve görev cetvellerinde resmi unvanı ve pozisyonu olan veya olmayan, daimi veya geçici görevli, gerekli sayıda veya gereksiz, somut bir iş yapan veya yapmayan; makam sahiplerinin odalarının çevresindeki odalarda veya bir yere gidiş gelişlerinde sürekli yanlarında görürsünüz.
Özel kalem, özel kalemin özel kalemi, özel kalemin özel kaleminin sekreteri…
Danışman, danışmanın sekreteri, danışmanın sekreterinin asistanı…
Makam koruma ekibinin başkanı, koruma ekibinin başkanının koruması, koruma ekibinde gerekenden fazla sayıda koruma…
Evrak ve çanta taşıyıcılar, malzemeciler, keşif elemanları…”
Çok kez yazdım .
Milton Fridman;1976’da Nobel Ekonomi Ödülü almış Amerikalı bir ekonomist ve istatistikçiydi.
O şu soruyu sorar …
Milton Fridman harcadığın para kimindir diye sorar…
Hadi bizde soralım …
A- Kendi Paran
B-Başkasının parası
Milton Fridman arkasından şu soruyu ekler kime harcıyorsun?
C-Kendine..
D- Başkasına…
Ve şu sonuç çıkar …
1– Kendi paranı kendin için harcıyorsan, kaliteye ve fiyata azami dikkat edersin
2- Kendi paranı başkası için harcıyorsan, sadece fiyata dikkat edersin
3- Başkasının parasını kendin için harcıyorsan, kaliteye dikkat edersin, ama fiyat senin için önemli değildir .
4- Başkasının parasını başkası için harcıyorsan, ne fiyat ne kalite senin için önemli değildir
3 ve 4. şıktaki, para harcama politikacıların en çok sevdiği para harcama şeklidir.
SONUÇ YERİNE ;
Eski köye yeni adet getirip bozgunculuk çıkartmamak lazım …
Böyle gelmiş böyle gitsin ne olur sanki !?
Zaten benim böyle atıp tuttuğuma bakmayın hayatım boyunca elime hiç böyle devlet imkanı geçmedi.
Çok başarısız ve yeteneksiz biriyim …
Ah bir fırsat geçseydi neler yapardım. Çünkü her şey kanuni .Her şey yasal …
Kendim için istiyorsam namerdim benden sonra gelecekleri düşünürüm.
Sonra ben atalarımı asla yalancı çıkartamam.
Bal tutan parmağını yalar demişlerse vardır bir bildikleri.
Üstelik devlet malını yemeyerek domuz olmayı kim ister ?