İki haftadır yazdıklarımın sonucu olarak devletin(ki bunu iktidarlar olarak okuyun) aşırı harcamaları şiddetle borç para bulma ihtiyacını ortaya çıkarttı…
Peki devlet(iktidar)bu parayı nasıl bulacaktır ?
Bu soru çok önemli …
Çünkü bu paranın acilen kamu hizmetlerinin aksamaması için bulunması gerekiyordu…
IMF den bulunabilirdi tabi.
Hem üyesiyiz hem de diğer borç veren kurumlara göre daha ucuz maliyetle bize borç verecek…
Ancak;
IMF den para almak iktidar için çok önemli iki sebepten dolayı imkansız şuan için…
Birinci neden antiemperyalist nosyonda hareketle IMF bizi sömürüyor tezi güme gidecek…
Oy kaybedecek …
İkincisi IMF nin iktidardan bir çok isteği olacak …
İktidar ise bu isteklere uymaya hevesli değil …
Örneğin IMF ;
Ben bu parayı sana veririm ancak sen bu parayı yandaşına ,
yarattığın güdümlü sermayeye dağıtmayacaksın,
İhale yasasını defalarca değiştirdin bu parayı belli gruplara ekonomik kaynak olarak aktarmayacaksın,
Hukuku askıya almayacaksın, anayasa mahkemesi kararlarına, altına imza attığı uluslar arası anlaşmalara sadık kalacaksın, özerk olması gereken merkez bankasına sözümü dinlemedi başkanını görevinden almayacaksın yoksa bir anda an da piyasalara güvensizlik ekonomik program alt üst olur .
diyebilir…
(Geçen haftaki yazımda alıntı yaptığım Prof. İskender Öksüzün harika tespitleri bu konuda mevcut)“Anayasa değişmeli!” – İskender Öksüz (karar.com)
Bu yüzden iktidar bu borç parayı IMF’DEN alamaz…
Fakat başka yerden bulduğunda da doğal gaz bulmuş gibi çok büyük başarı gibi anlatır.
Bence çok da haklı …
Çünkü;
CDS* primin o kadar yüksek ki KİMSE SANA PARA VERMEK İSTEMİYOR …
Bilmeyenler için açıklayayım …
CDS primi ne demek?
İngilizce ifadesi ile “Credit Default Swap “KISACA BAŞ HARFLERİ CDS tir .
Alınan bir kredinin geri ödenmeme riskini tespit etmek ve bu riske karşı kredinin sigortalanması için kullanılan değerdir.
Faiz doğası itibarıyla alacaklının geri ödememe riskini içeren bir risk primidir.
Fakat anladığımız kadarı ile bu para bulunmuş …
“Mehmet Şimşek açıkladı.
Önümüzdeki beş yıl için hazırlanan ‘Mali İşbirliği Programı’ Dünya Bankası Direktörler Kurulu’nca onaylanmış.
Daha önce üç proje için 4.5 milyar dolar kredi anlaşması yapılmıştı. Şimdi “ilave olarak 5 yıl içinde 18 milyar dolarlık finansman” sağlanmış bulunuyor.”
Basın
Ancak ;
Bu parayı verecek olan senin kara kaşına kara gözüne bakıp vermez karşılığında bir şey isteyecek .
İşte bu şeyin adı “faiz” dir …
Peki iktisattaki “faiz” kavramı ile fıkıhtaki Faiz kavramının paradigmaları aynı mıdır?
Başka ifade ile iktisat bilimi neye faiz diyor fıkıh neye faiz diyor?
Yazımın bu bölümünde bunu açıklamaya çalışacağım…
Belli kavramları bilmek zorundayız…
Bir ekonomi nasıl çalışır ?
Önce ;
A-TASARRUF NEDİR ?
Tasarruf gelirin harcanmayan kısmıdır …
Yani kişinin ihtiyaçlarını tüketmekten vaz geçip ,ileriki bir tarihe ertelemektir …
Bu kavramlar iktisadın aynı zamanda metafiziğidir …
Diyelim ki A ve B şahsı 1000 dolar tasarruf etti …
Yani A ve B şahsı gelirlerinin bir kısmını harcamadı …
A şahsı tasarrufu ile ev dükkan aldı …
B şahsıda tasarrufunu nakit elinde tuttu …
Bu arada piyasalar işte bu tasarruf sahibinden bir şey talep eder.
PİYASA NEDİR?
Piyasa üretim faktörleri içindeki iki aktörün(ÜRETİCİ VE TÜKETİCİ) buluştuğu yerdir .
Piyasalar üç çeşittir …
a-faktör piyasaları
b-mal ve hizmet piyasaları
c-finans piyasaları
Örneğin ;
(a)faktör piyasaları emek faktörü talep eder …
Benim 100 işçiye ihtiyacım var emek kiralamak istiyorum der …
Yani faktör satın almak istiyorum der …
Tüketici(hane halkı )de o piyasa gelir ve iş için baş vurur …
İşçi ,öğretmen, memur talebi de böyle karşılanır …
Onlarda emek faktörü satar…
Bir başka piyasa ben mal ve hizmet almak istiyorum der …
Elinde malı olan bu piyasa gelir malını veya hizmetini satar …
Mesela Gemlik’te Salı, perşembe ve cumartesi Pazarları …
Burada iki aktörünün buluştuğu yere PİYASA denir …
BİRDE FİNANS PİYASLARI VARDIR…
Yukarıda örneğini verdiğim tasarruf sahibi elindeki nakdi gayrimenkule çevirip onu kiraya verir .
Bunun adı rant, elde edene rantiyeci denir.
Meşrudur …
Birde piyasalar benim nakit paraya ihtiyacım var kiralamak istiyorum der …
İşçim var, işyerim var ama onların ücretini ve kirasını ödeyecek nakit param yok der bunu borçlanmak istiyorum …
Tasarruf sahibi de gelir finans piyasalarına elindeki likiditeyi(nakdi)kiralar …
Bu kiralama aracılar tarafından olur (bankalar )
İşte devlette bunu yapıyor …
Holdingler büyük sermaye şirketleri yapıyor…
Devlet ben emekliye, öğretmene, polise, askere, imama maaş, yola köprüye ödeme yapacağım diyor…
Holdingler büyük sermeye kuruluşları yatırım yapacağız ama sermayemiz yetmiyor der…
Nakit paraya ihtiyacım var der…
İktidarlarda vergi aldım ama yetmedi, onu harcadım …
Şimdi borç İstiyorum der …
Sana para verende senden bir şey ister …
İşte iktisat biliminin FAİZ dediği bu borç paranın kiralama maliyetidir …
Bu parayı fakir, ödeme güçlüğüne düşmüş insanlar değil tam tersi devlet alır, büyük şirketler alır…
Bu gün tüketici kredisi diye şahsa verilen kredi çok sonraları ortaya çıkmış olan bir borçlanmadır …
Zaten bu gün size bu paraya verecek olan sizden ödeme garantisi ister …
Kılı kırk yarar.
Kefil ister, ipotek ister …
Özetle Faiz denen şey ;
Üretim araçları içinde sermayenin zaman değerinin kiralanmasıdır …
Buradaki kiralama paranın zaman değeridir …
Zaman değeri gecelik, haftalık aylık 6 aylık olabilir …
Hazinen açtığı ihaleler budur …
Buradaki asıl soru sen tasarruf sahibinden elindeki parayı 10 yıllığına beş yıllığına alacaksın tamamda karşılığında ne vereceksin?
Buradaki gerçeklik ;Faiz iyidir kötüdür, haramdır, helaldir, bu ribadır değildir gibi teolojik tartışmanın konusu değildir …
Buradaki konu iktisat biliminin GERÇEĞİDİR …
Ha sen faizin ismini değiştirir kâr payı dersin konuyu çözersin …
Katılım bankaları bunu yapıyor .Yaptıkları buz gibi faizli işlemdir ama adına kâr payı diyorlar.
Diyanet fetva verir, fıkıhçı konuşur, sen İslam iktisadı dersin başkası NAS var Nas der …
Fakat sonunda Hazine bu borçlanmayı buz gibi faiz ödeyerek yapar .
O faizi öder …
Ödemezse para bulamaz. Para bulamazsa imamın, müftünün ,öğretmenin polisin maaşını veremez …
Bunları neden anlatıyorum ?
Ben hep abuk işlerle uğraşmaktan hiçbir baltaya sap olmadım …
Ne bir partide kendimi gösterebildim …
Ne meclis üyesi oldum, ne imar komisyon üyesi oldum …
Ne kanarya severler derneğine, ne bir meslek örgütüne başkan, ne muhtarlığa adaylığımı koyabildim …
Çünkü bende ne yetenek ne bilgi ve birikim vardı…
Bu makamları hep başkaları kaptı …
Bize de siyaset bilimi, siyaset felsefesi, iktisat, iktisat tarihçiliği, mantık, felsefe, din sosyolojisi gibi saçma sapan işlere ilgi duymak kaldı …
Siz siz olun gençler böyle abuk sabuk isler uğraşamayın…