Abidin Uyar Yazdı; “Diyalektik Düşünce …”

06.12.2025
8
A+
A-
Bu örneği sıklıkla veririm.  Diyalektik düşünceye en güzel verilecek örneklerden biridir .
Dr. Ali Şeriati, Prof. Gurvitch’den bahsederken, “ Benim bir üstadım vardı “ der ve şöyle devam eder ;
 
“ Onun için bir konferans veriyordum. Sosyoloji konularından birisinden bahsederken, bazı tanımlar aktarıyordum. Sonra Prof. Gurvitch’in tanımlarından birisini naklettim. “
 Prof. Gurvitch, ayağa kalkarak, genç doktora öğrencisi Şeriati ’nin sözünü kesmiş ve ona anlattığı tanımın gayet saçma olduğunu söylemiş.
Dr. Şeriati utanıp susacak tır. Zira bu tanım bizzat Prof. Gurvitch’e aittir ancak o, hocasını tüm öğrencilerin gözünde küçük düşüreceğini düşündüğünden olsa gerek, o an için susmayı tercih eder.
Ancak, Prof. Gurvitch Şeriati’ye dönerek, bu bahsettiklerinin nereden alıntı yapıldığını sorar. Dr.Şeriati, “sizin falanca kitabınızdan hocam”, dediği vakit ise tüm öğrenciler gülmeye başlar.
Devamını tekrar Dr Şeriati’den dinleyelim. Bakınız o, hadisenin devamında sınıfta yaşananları nasıl anlatıyor ;
 
“ O bana, kitabın hangi senenin baskısı olduğunu sorunca, 1954 senesine ait olduğunu söylemiştim. Ve bana şöyle dedi; “ Fakat ben 1954 senesinde ölmedim. Şu anda 1961 senesindeyiz ve hala yaşıyorum. Yani 1954 ‘ten 1961’e kadar yaşadım ve düşündüm. Oysa sen 1954 senesindeki Gurvitch’e dair bazı tanımlar anlatıyorsun. Hem de 1961 senesinde var olan Gurvitch’in yüzüne karşı ..Ve eğer 1954 senesindeki sözüm ile 1961 senesindeki sözüm aynı olsa idi bu benim için fazilet olmayacaktı. Bu benim duraklamam ve durağanlığım olurdu. 1954 senesinden beri boşuna yaşamış olacaktım …“,
 
  DİYALEKTİK VE DİN …
Ben diyalektik anlaşılmadan dinin anlaşılacağına inanmıyorum .
Fakat önce bu diyalektik nedir ?
Konu ile hiç ilgilenmemiş insana yazı ile anlatmak çok güç. 
Diyalektik en basit şekliye; Çelişkilerin yarattığı değişimin mantığıdır .
Çok değişik tanımları mevcut olmakla beraber  diyalektik kavramı ilk kez Zenon tarafından tartışma sanatı anlamıyla kullanılmıştır.
 Diyalektik düşüncenin gerçek anlamda kurucusu olan filozof ise Hegel’dir. Hegel, Platon ve Heraklitos’un diyalektik anlayışını geliştirmiştir…
Doğayı ve doğayı meydana getiren şeylerin ,oluşlarını, çelişmelerini, etkileşimlerini bundan doğan değişim dönüşüm süreçlerinin bütünselliğini ifade eder.
Hiçbir şey durağan değildir her şey bir akış içindedir .
“Her şey zıddı ile kaimdir . Yani sıcağın varlığı soğuk ile karanlığın ki aydınlık ile varlık yokluk ile yani zıtları ile var dır .
Tabi sadece  zıtlıkları değil, değişimi ,karşılıklı etkileşimi, süreçsel gelişimi ,bir şeyin kendi içinden doğan hareketi de açıklar .
   DİYALEKTİK DÜŞÜNCE  OLMADAN DİN ADAMIN HALKA ANLATTIĞI İSLAM .
 
İslam’ın serüvenini bir birinden bağımsız dondurulmuş karelerden oluşmuş olduğunu zannediyorlar .
Sonra o kareleri bir araya getirip  bir bütün oluşturuyor ve İSLAMA göre böyledir diyor .
 
Bir bütün parçalardan meydan gelir ancak  içindeki parçaların kendi iç çelişki  ve çatışmaları sonrası  içten gelen dinamik ile bambaşka bir bütünü ortaya çıkartır .
 
İslam hatta tüm dinler böyledir.
 
Bu tek düze bir süreç değildir .
Zıtlık, çatışma ve dönüşümle yeni bir varlık (İslam)ortaya çıkıyor. Mezhepler, tarikatlar farklı inançlar hepsi İslam olmakta . 
 
Bizdeki kurumsal din, gelenekteki  dini  hükümleri İslam düşünce sistemleri yardımı ile  dondurulmuş kareler olarak birleştirip  İslam budur diye bir bütün çıkartıyor.
Ve işin en vahim tarafı tarım toplumu ile sanayi toplum arasındaki diyalektik sürecin gerçekliğini bile anlayamıyor…
Zenginliğin ölçüsünü hala  altında 20 miskal (80.18 gr.), devede 5, sığırda 30, koyun ve keçide 40 adettir veya mahrem siz bir kadının  eğer yanlarında oğlu, kocası gibi bir mahremi yoksa İslami ölçülere göre 90 kilometre ve daha fazla bir sefer mesafesine yalnız gitmeleri caiz değildir diyebiliyor. Daha  yüzlerce görüş söylenebilir .
Oysa zenginlik ile tüketim tercihleri arasında, temel ihtiyaçlar ile insan arasında diyalektik bir  ilişki vardır .
Üretim ilişkileri, üretim araçları bile diyalektik süreçte bambaşka bir noktaya gelmiştir.
Köyde ki adamın zenginlik ölçüsü  ile şehirdeki adamınki aynı değil ihtiyaçları da aynı değildir.
Deve ile eşkıya tehdidi altında yapılan  üç bin kilometrelik  yolculuk  ile uçakla 3 saatte yaptığın  üç bin km’lik  yolculuk aynı değildir .
DİNİ TÜKETEN DİNDAR .
Din tüketim nesnesi olmuş durumda…
Yani nesne (İslam dini) öznenin(din adamının ) yaptığı işten o kadar çok etkileniyor ki çaresiz kalıyor  nefes dahi alamıyor .
Artık hiçbir şeyi modern insana açıklayamıyor.
Deve sidiğinin şifa dağıtığın söyleyen ilahiyatçı hadislerde bu vardır deyince din nasıl kendini savunsun?
Dindar  diyalektiği ya küçümsüyor yada bilmiyor .
 Bilmediği için dinin tarihsel koşullar içindeki işlevsel özelliğinin tek düze devam edeceğine inanıyor .
Bilgi denilen ürünü din ile açıklıyor …
Dünyanın altı günde yaratılışı, insan neslinin sadece iki tekil varlık gibi sunulan Adem ve Havadan meydana gelmesi inanç düzeyinde kaldığı sürece tabi ki hiçbir sorun yoktur.
Çünkü inancın kanıta ihtiyacı yoktur.
Ben  inandım  buna iman ediyorum dersin konu kapanır .
Sorun! Modern insanın Adem ve Havva dan doğma  kardeşlerin üremesi cinsel ilişkiye girmeden nasıl olacak dendiğinde ortaya çıkar .
Oysa  bütün kutsal metinler ensest ilişkiye izin vermez.
 
Dindar zeka, örneğin ;köleci toplumun yaratılış teorisi inancı  ile  modern toplum insanının  bilgisinin çatışma halinde olduğunu ve bu çatışmanın içinde çelişikler barındırdığını görmüyor .
Çünkü kanonik metinlerin en önemli özelliğinin kıssalar, hikayeler, mitolojik unsurlar ile  insanlık tarihi boyunca insan zihninde asırlarca yerleşik bilgi halini gelmiş anlatıları ile muhatap aldığı bedevi Arap’ın zihin kodları ile diyalog kurduğunu düşünemiyor.
Bu anlatımlardaki olayların  bire bir yaşandığını zannediyor.
Bu anlatım dilinin aslında muhatabı olan bedevi Arap zihninin kodlarına uygun metaforik anlatım diyalog dili olduğunu anlamıyor.
Bugünün insanına olduğu gibi bu hikayeleri aktarınca çatışma çıkıyor .
 Diyalektik yöntem kullanılmazsa dünyayı olayları ve toplumları anlamak çok güçtür.
Bu aile içinde böyledir, ekonomik koşullar içinde böyledir, zevkler alışkanlıklar içinde böyledir .
Kopuşlar ve sıçramalar böyle  oluyor…
Kuran ile Mushaf arasındaki ontolojik(metafizik) farkı ve diyalektik ilişkiyi kavrayamıyor  …
İkisini özdeş zannediyor.
Özdeşlik ilkesini  bilmiyor .
Sözlü metin/hitap ile yazılı metin arasındaki çelişkiyi  göremiyor .
Sözlü metin/hitap, mübin/apaçıkken ,  yazılı metnin apaçık olmadığını, yoruma, açıklamaya  muhtaç olduğunu, tefsire ihtiyaç da bu yüzden olduğunu hiç düşünemiyor. Tefsir alanında uzman kabul edilen alimlerin bile kendi  aralarında neden   uzlaşamadıklarını hiç sorgulamıyor .
Onun için yüzlerce yorum farklı ve görüşler ortaya çıkıyor.
Ayetleri açıklayan her  mezhep ötekini sapkın, kendini hakikatin öznesi kabul ediyor …
Tek hakikat benim yorumumda da saklı benim dışındakiler heterodoks diyor .
Sırf bu düşünce sonucu yüzlerce  insan tekfir edilip katli vaciptir deniliyor…
D İYALEKTİK HAYATIN HER ALANINDA VAR…
Yazılı metin ile okuyucu arasında diyalektik bir ilişki söz konusudur.
Çünkü metin ile okuyucu baş başa ve yalnızdır.
Okur metni anlamak için muhakkak metnin yazarının ne demek istediğini anlamak zorundadır.
Bu ise okur için asla mümkün değildir .
Çünkü metnin  yazarının mutlak anlamda ne anlatmak istediğini anlamak demek metnin yazarının bizzat  kendisi olmak demektir.
Metinde üç problem söz konudur .
1-Metnin yazarının muradını metni okuyan yüzde yüz doğru  anlayamaz .
Çünkü  yazar ile değil sözcüklerle muhataptır.
Yazılı sözcükler ise Sokrates’in dediği gibi canlı gibi durur.
Fakat asırlardır onlara neyi sorarsanız sorun onlar  hep aynı cevabı verirler  … 
   2-Metnin kendisi kelimelerle  ve imla ile buluştuğunda metnin yazarından bağımsız bambaşka anlama kavuşur bu durum  anlamada  ve açıklamada çok sorun yaratır.
Örnek; Aynı kelimelerden oluşmuş 
fakat analmı farklı olan bir cümle .
“Odamı yeşile boyamış”
“O damı yeşile boyamış”
O, “damı” yeşile boyamış”
 
1.anlatım :”O benim odamı yeşil renge boyamış tır.
2.anlatımda ”Benim dışımda bir başkası da odasını yeşile mi boyamış” demektir.
3.anlatımda” Çatıdaki “DAM” yeşile boyanmış“tır.. 
Yazılı metin böyle bir şeydir.
İmla, noktalama hatta bir ikon belirtilmeden şaka mı ciddi mi yazdığın bile anlaşılamaz .
4-Metnin anlamı metni okuyanın zekasına ,yetiştiği ortama , sosyolojik ve antropolojik kültüre ve aldığı eğitime bağlı olarak değişir.
5-Her yazılı metin açıklamaya  muhtaçtır. Her açıklama aynı zamanda yorumdur .Her yorum eksiktir. Metni okuyanı  anlam kapasitesi ile sınırlıdır…   
.  

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.