Abidin Uyar Yazdı; “Dinin toplum üzerinde etkisi var mı? Türkiye dindarlığında dine girişin veya dinden çıkışın epistemik temeli var mı?”
“Din” denen sübjektif var olanın toplumdaki etkisi gerçektir .
Subjektif var olan dediğimiz şey varlığı insana bağlı olandır. Yani insan denilen canlı varsa o da vardır.
Tıpkı hukuk ,politika, sanat, ahlak gibi.
Bunların tamamı insanın olduğu yerde ortaya çıkar.
İnsan ise objektif var olandır. Varlığı subjektif var olan şeylere bağlı değildir .
Toplumlar ne kadar modernleşirse modernleşsinler, seküler hayat ne kadar hızla yayılırsa yayılsın sosyolojik bir olgu olarak din bireyin hayatındaki etkisini sürdürmekte.
Din dediğimizde sadece İslam dinini de kast etmiyoruz.
Din felsefinin ve psikolojisini konu etiği her çeşit dini kast ediyoruz .
Birkaç başlık altında dinin etkisini anlatamaya çalışalım.
*Dinin siyasetteki etkisi .
Din; bilhassa politika yapıcısının seçmen ile olan ilişkisindeki politik mübadelede(oy alış verişinde ) çok etkilidir…
Muhafazakâr ve milliyetçi toplumlarda dini duygu seçmenin hangi lidere veya partiye oy vereceğini belirliyor.
Politika yapıcısı ile dindar seçmen arasındaki oy alış verişinde politika yapıcısı dini araç olarak çok iyi kullanır .
*Çıkar grupları ile dindar iktidarlar arasındaki politik mübadele dinin etkisi…
Çıkar gruplarının dindar iktidarla olan ilişkisinde kendi çıkarları doğrultusunda dini öğretim kurumlarına büyük kaynak aktarabilir.
Din ile arası hiç iyi olmadığı halde dindar iktidara işlerini gördürmek birtakım imtiyazlar elde etmek için imam hatip liseleri açtığını görüyoruz.
*Benim dinim yok çünkü Tanrıya inanmıyorum diyen politikacı olamaz .
Tanrı tanımaz ve ateist olduğunu söylemek sıradan bir vatandaş için mümkün olsa da politika yapıcısı için asla mümkün değildir .
Din psikolojisi açısından dindarlık ;
1-İç güdümlü dindarlık
2-Dış güdümlü dindarlık
1-İç güdümlü dindarlık: Bu gruba giren insan bilinçli olmasa da din ile alakalı bilgisi hurafe ,kulaktan dolma anlatıya da dayansa da samimi olarak yaşıyor.
İnancı onun için bir amaç bir değer ifade ediyor.
Yaptığı iyi işleri de inandığı Tanrının rızasını kazanmak için yapıyor .
2-Dış güdümlü dindarlık ta durum tam tersi .
Bu gruptakiler dini bir araç olarak kullanıyor.
Toplumda kabul görmek ,seçimlerde başarılı olmak, ticarette dindar müşteriyi çekmek için dini motifleri çok iyi kullanıyorlar .
Bu tamamen kişisel bir çıkara dayanıyor.
İş yerinin tabelasına dini sembolleri ve kavramları yazarak ben dindarım sizden biriyim mesajı veriyorlar …
ÖR; Tekbir giyim, Medine pazarı ,tesettür giyim, helal kesim ve en paradoks hali ile kapitalist sistem içinde kalarak faizsiz kazanç söylemi (bankaların mudi çekme oyunu ) dinin yaptırım gücü olarak ele alınabilir .
Dine giriş veya çıkış nasıl olmakta?
Prof. Mustafa Öztürk ;
Türkiye’de Dine girmek, dinden Çıkmak adlı videosunda bir takım analizler yapıyor.
Yaptığı analize şahsen katılıyorum …
Önce bizdeki dine girişten bahsediyor…
Yani Türk halkının Müslümanlığından…
Sonrada dinden çıktım ateist oldum diyenlerden…
Dine girişin epistemik temeli mevcut değil…
Yani dine giriş ve Müslüman oluşumuz tamamen tesadüfü.
Onun ifadesi ile beleş.
Zahmetsiz hazır bulunmuş bir kimlik…
Sebebi de şu!
Hiçbir Müslüman benim zihnim boş bir levhaydı (Tabula rasa John Lock) Âkıl bâliğ oluncaya kadar zihnim din konusunda bomboştu,
Tanrı var mı yok mu? İslam nedir? Kuran nedir ? Vahiy ne demek? Hz Muhammet kimdir? Hıristiyanlık, Yahudilik ve İslamiyet hakkında hiçbir şey bilmiyordum.
Sonra oturdum araştırdım .
Aklıma en yatan din İslam oldu.
Ve ben İslam’ı seçtim …
Bunu diyen yalan söyler.
Hayır biz tarihsel olarak Müslümanlığı seçmiş bir toplumun üyesiydik.
Türkler eski dinlerinde kalsalardı bizler bu gün muhtemel Müslüman olmazdık…
Anne ve babamızı nasıl biz seçmediysek dinimizi de biz seçmedik.
Bu seçimde bizim özgür irademiz hiç olmadı.
İradenin olmadığı yerde tercih söz konu olmaz.
Tercihin olmadığı yerde bilinçten bahsedemeyiz .
Sosyolojik ve antropolojik nedenlerle içinde bulunduğumuz ortam beni Müslüman ötekini Yahudi diğerini Hıristiyan bir başkasını Budist yapmıştı.
Özetle bizim dindarlığımızda böyle oluşmuştu.
Mustafa Öztürk hoca dine girişi böyle izah ediyor .
Bende aynı düşüncedeyim.
Çünkü İslam kimliğini hazır bulanların hiçbir çabaları araştırmaları emeği yoktu diyor…
Onlara bu kimlik kendi tercihlerinin dışında hazır verilmişti.
Verilmeseydi onların birey olarak doğru yolu bulup İslam’a girme şansları ne kadar olurdu?
İkinci grup Dinden çıkanların sosyolojisi yani ben artık İslam dinini terk ettim ateist oldum diyenlerin gerekçeleri …
Bu gerekçeler de üzerinde ciddi ciddi felsefi düşünceye dayalı zahmetli uğraş sonrası oluşmuş ve bir sonuca varılarak tamam ben artık kararımı verdim Tanrı da dinde yoktur ,İslam dinini terk ediyorum diyene pek rastlanılmıyor.
Özetle teolojik ve felsefi bir çabanın ürünü olarak bir çaba sarf edilip üzerinde çok emek verilen bir düşünce sonrası oluşmuş bir iddiayı içinde barındırıyorsa bu bence kayda değer bir durumdur.
Kabul etmediğimiz bir düşünce olsa da bence böyle bir düşünce takdir edilmelidir.
Fakat hocanın da dediği ve benimde tanık olduğum reddiye tıpkı dine girenler gibi mekanik işliyor.
Yani arkasında felsefi gerekçeden ziyade arzu ve hevese dayalı bir takım isteklerine dinin yasak getirmesi(Örneğin; içki, zina vs) veya ibadetlerin güçlüğü(Örneğin günde beş vakit namaz ,30 gün oruç ve kazancından zekat vermek)
Fakat en büyük reddiye bence tamamen dindar kişilerin yaptıklarına duyulan tepki ve öfkenin sonucu olarak ben artık dinden çıktım İslam’ı terk ettim demeleri .
Bu Müslümanlar çok sahtekâr çok zalimler, bunlardan ve bunların desteklediği iktidarlardan ve bunların arzu ettikleri İslami düzende bunlardan her türlü kötülük beklenir düşüncesi ile oluşmakta…
Gerçekten benim de tanık olduğum bu son gerekçe bir hayli etkili.
Özellikle İslamcı iktidarın dinde açtığı çok büyük ve kapanması imkansız gibi gözüken çok büyük bir delik var .
Yani içinde bulunduğu dindar çevrenin ahlaksızlıklarına tanık olmaları, bu çevrenin aşırı paraya ve servete düşkün olmaları, özelikle partizan dindarların nasıl çıkar ilişkileri sonrası bir takım makam ve mevkiye geldiklerini bizzat görüp faturayı dine kesmeleri.
Ve özelikle dindar görünümlü güç odaklarının yaptıkları rezillikleri görüp
dinden nefret edenlerin veya ben artık dini kabul etmiyorum diyenlerin sayısı bir hayli fazla.
Fakat gene de oğlu olduğunda sünnet merasimi yapmayan, beni Müslüman adetlerine göre gömmeyin diye vasiyet bırakan samimi ateistin düşüncesine katılmasam da hayranlık duyuyor ve samimi buluyorum. Fakat buna da hiç tanık olmadım.
Sonuç yerine:
”Din” ister kabul edelim ister etmeyelim bireyin kültürel kimliğini oluşturan asli ögedir.
Ancak insanlık tarihi boyunca hiç bir zaman insan eline geçtikten sonra kitapta durduğu gibi durmamıştır.
Yazarın Son Yazıları
Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum