Yıl 1998…
Türk iyenin en prestijli hakemli akademik dergisi olan İslamiyatın hasta okuyucusuydum …
Bu dergi kapanmak zorunda kaldı …
Bu derginin 1.cildi…4.sayısı EKİM-Aralık 1998 dönemi ŞERİAT DOSYASINA ayrılmıştı …
26 YIL EVVEL Kİ AKADEMİK ÇALIŞMALAR …
Diyanetin görevlilerinin çoğunu bu gün bile çoktan aşmış bu çalışmaların takipçisiydim …
Hem de SOL kültürün insanı olarak…
Sadece DİNİ anlama çabası içinde bir mahalle değişikliği olmuştu.
Mevcut iktidar sayesinde o mahalleyi çok iyi tanıdım.
Çoğu gündüz KURT Gece DİNDAR DI…
Yani geceleri aralarındaki tefsir çalışmalarında dini sohbetlerde DİNDAR GÖRÜNÜŞLÜYDÜLER ama gündüz günlük işlerinde arkadaş, çıkar ilişkilerinde menfaatlerinde, ticaretlerinde KURTTULAR …
Ve de kız evlada miras paylaştırırken …
Bu yüzden mevcut iktidara teşekkür borçluyum …
Bu camiayı başka türlü tanıyamazdım ..
DİN kitapta durduğu gibi durmazmış…
Neyse bu benim tecrübem …
O mahalleyi terk edeli 20 yıl oldu şuan ki ilişkilerim merhaba düzeyinde
Gelelim yazıma
Editörü Mehmet Sait HATİBOĞLU hocanın EDİTÖRDEN başlık lı bir yazısı ile dergi başlıyor …
ŞERİAT NEDEN YAZIMIN KONUSU OLDU ?
Yakından tanıdığım muhafazakar bir ailede doğmuş bir gencin bana Abidin abi kafamda deli sorular var demesiydi …
Gerçekten sorduğu soruları bu gün diyanetin bu bilgi birikimiyle hangi personeli cevap verir bilmiyorum …
Haklıydı sorduğu sorularda…
Ancak ayakta ve esnaf dükkanları önünde yapılacak sohbet değildi .
Zaten önce arka plan oluşturmam gerekiyordu …
Felsefe şarttı .
Sosyoloji ve mantık muhakkak gerekiyordu …
Gence 10 dakikada anlatabileceğim bir şey değildi …
Sadece ona şunu dedim …
Din dediğin anda METAFİZİK alana zorunlu olarak dalıyorsun.
Çünkü muhakkak bir Tanrı olacak ,Peygamberlik kurumu olacak,vahiy olacak(Allahtan gelen mesaj)Ve o vahyi taşıyan bir aracı olacak …
Bu ilişki dikey bir ilişki dir …
Buna İNANÇ diyoruz .
Kanıtlanamaz .
İspatlanamaz.
Bu alan metafizik bir alan …
Nesnesine gidip doğrulatma şansın yok …
Ancak sorgulama hakkın var…
Tahkik,akıl yürütmen muhakkak gerekli, aksi halde taklit edersin…
Taklit kilit kökünden gelmekte …
Arapça ḳld kökünden gelen taḳlīd تقليد “aynısını yapma, kopyalama, bir modeli aynen izleme” sözcüğünden alıntıdır.(NİŞANYAN ETİMOLOJİK SÖZLÜĞÜ)
İkinci aşamada Peygamber bu mesajı muhatabına iletecek bu da yatay ilişkidir …
Bunu yaparken Peygamber bu mesajı sözlü metin olarak iletecek .
Tıpkı şuan seninle benim konuşmam gibi …
Yani ikimizde canlıyız, ben beden dilimi kullanıyorum .
Sesimi kullanıyorum .
Sende bunu duyuyorsun …
Demek ki konuşmam GÖZÜNE değil kulağına…
Aramızda interaktif bir ilişki var .
Sen beni tanıyorsun.
Zamana tanıklığımız var çünkü ikimizde çağdaşız aynı çağın insanıyız .
Ve de aynı kültürün insanıyız.
Ve mekana da tanıklığımız var .
Konuştuğumuz yer belli .
Ve de konuşmanın olduğu yerde muhakkak bir konu olacak bir de muhatap olacak …
Muhatap sensin .
Konu da DİN …
Şimdi aklet ve bir an düşün .
Senle ben konuşurken karşı caddede geçen bu konuşmanın muhatabı olabilir mi?
Hayır.
İşte biz 1400 yıl evvel Peygamber ile Bedevi Arap arasındaki konuşmayı anlamaya çalışıyoruz .
Üstelik biz konuşmayı duymuyoruz yani baştan da dedim bu konuşma göze değil kulağadır …
Çünkü Peygamber sözlü metni duyuruyor .
Biz bu konuşmayı duymadık …
Bu konuşma yazıya geçmiş ve bizim elimizde o yazılı metin ki buna Mushaf diyoruz .
Onu elimizle tutabiliyoruz o kitap haline gelmiş.
Oysa sözlü metin elle tutulmaz.
Daha meta haline gelmemiştir.
Üretim aşamasında değildir.
Onun için bu gün elimizdeki yazılı metin (MUSHAF) kulağa değil metni okuyanın gözüne hitap ediyor …
Artık metni okuyan ile metin baş başa kalmış …
Yazılı metni anlamama ihtimalin vardır …
Az anlama ihtimalin vardır .Veya hiç anlamama ihtimalin vardır.
Oysa sözlü hitapta böyle değildir .
O apaçıktır. Apaçık olması zorunludur.
Apaçık olmayan anlaşılması imkansız bir sözü Allah neden söylesin veya Peygamber muhatabına neden aktarsın?
Ama yazılı metin yani elimizdeki Mushaf söz konu olduğun da işler değişiyor .
Artık metnin yazarına gidip sorma şansımız yok(Allaha ve peygambere) …
O zaman KURAN VE MUSHAF ontolojik olarak ÖZDEŞ olur mu ?
Tabi METAFİZİK ,ONTOLOJİK ,ÖZDEŞ LİK vs vs ve daha bir çok felsefesi kavram bu gencin kafasını karıştırıyor…
Ancak kafası o kadar karışık ve öyle sorular aklına takılmış ki ben hepsinde de haklı buluyorum genci …
Öyle olunca da gençlere kızıyorlar…
Ama haksızlar…
Sorgulanmamış bir din hayata asla geçemez …
Hayatın içinde varlığını sürdüremez …
ŞERİAT ZAMANLAR ÜSTÜMÜDÜR ?
Bizde dindar bilinç ŞERİATI DİN zannediyor …
Yani değişmez ve zamanlar üstü uygulamalar olduğuna inanıyor …
Ama hayatının hiçbir anında da ne kızına ne karısına ben bu hükmü nasıl uygularım dahi demiyor …
Mesela cariye hukukunu, kölelik hukukunu ,ganimet hukukunu uygulayabilir mi?
İşte bu dergi ŞERİAT konusun enine boyuna hakemli olarak 1998 yılında incelemiş …
Mehmet Sait hatip oğlu hoca yazıma eklediğim fotoğraftaki anlatıda hem de kaynaklarını vererek bunu ispat ediyor …
24.NUR Suresinin 58.ayetini açıklıyor …
Allah Müminlere şu talimatı vermekte ;
KÖLELERİNİZ,ÇOCUKLARINIZ ŞU ÜÇ VAKİTTE ODALARINIZA GİRMEK İSTEDİĞİNDE İZİN ALMALIDIRLAR …
Yani ;Allah o günkü Arap örfünde olan bir uygulamayı açıklıyor …
Önce kölelik diye bir sosyal statü var .
1-Sabah namazından önce …
2-Elbiselerin çıkarıldığı öğle vaktinde
3-Yatsı namazından sonra…
Çünkü bu üç vakitte Arap örfünde bedevi Arap sere serpe çırıl çıplak evinde yatabiliyor …
Evlerinde henüz ,perde ,kapı,kilit,bulunmayan bir ortamda bu neviden bir yapılanmanın gerekli kıldığı SESLE izin isteme işi tabiatıyla kapı kullanılmaya geçildikten sonra yerini KAPIYI vurmaya ZİLİ çalmaya bırakacaktır …
İBN ABBAS diyor ki ÜÇ MUHKEM AYET vardır ki bu gün insanlar onları tatbikten kaldırmışlardır …
İBN ABBASA GÖRE ;”KAD ZEHEBE HUKMUHA “Bu ayetin hükmü kalmamıştır …
BKZ .3 fotoğraf …
Daha çok örnekler mevcut.
Bunları kime anlatmaya çalışıyorum ?
Gemlikte yazdığımın farkındayım …
Neyin okunup okunmadığını da…
Sadece saçmala hakkımı kullandım …
Yazar olsaydım muhakkak aç kalırdım …
ÖZETLE ;ŞERİAT DİN DEĞİLDİR …
DİN SABİT ,ŞERİAT DİNAMİKTİR,DEĞİŞKEN DİR …(PROF.İLHAMİ GÜLER )
DİN DEN MAKSAT USULDUR FURÛ değildir …