Hitler, Mao, Putin, Stalin, Esat, insanlık tarihinin belli başlı diktatörleriydi …
Her diktatörün kendi halkı tarafından bir sevilme birde sövülme dönemi vardır.
Her zaman olmasa da seçimler bazen diktatörlere imkan sağlıyor.
Seçimler göstermelik olabiliyor …
Putin, Hitler, Esat * örnekleri
*26 Mayıs 2021 tarihinde bazı uluslararası gözlemciler tarafından kesin bir sonuç olarak görülen ve birçokları tarafından hilelerin damgasını vurduğu “boş bir seçim” olarak değerlendirilen seçim, oyların %95’inden fazlasını kazanan Esad’ın ezici zaferiyle sonuçlandı
*** *** ***
Güç yozlaştırır, iktidar gücü şehvete dönüşür…
Ölümlü insan gücü eline geçirdiğinde ölümlü olduğunu unutur.
Tanrıdan rol çalar .
Her diktatör narsistir…
Kedine aşıktır.
Her kes hata yapar ama bir tek o hata yapmaz.
Etrafındaki herkes yanılır ama bir tek o yanılmaz.
Konunun uzmanı psikologlar durumu görürler ama sen hastasın diyemezler.
Deseler kellesinden olur…
*** *** ***
MACHİAVELLİ VE PRENS
Machiavelli diktatörlerin esin kaynağı olmuştur …
Siyasete ilgi duyanların en başta okumaları gereken bence Prens veya Hükümdar adlı Floransalı yazar Niccolò Machiavelli tarafından politika hakkında yazılmış eseridir .
Orada prense veya hükümdara öğütler verir .
Machiavelli bir prensin bir değere sıkı sıkıya bağlı kalmamak gerektiğini öğütlüyor.
Asıl ilke asla ilkeli olmamaktır ona göre …
Örneğin; prens (veya hükümdar ) dini de bir ‘kurnazlık aracı’ olarak kullanabilmelidir.
Ve şöyle diyor …
“……bir prens tahtını elinde tutmak istiyorsa katı yürekli olmasını bilmeyi öğrenmeli ve gerektiğinde bu sanata başvurmalıdır.”
“….. çevresinde eliaçık ününü sürdürmek istediğinde prensin hiçbir şatafattan geri durmaması gerekir; ama o zaman da azar azar tüm malını mülkünü tüketir; sonunda eliaçık ününü ayakta tutmak için halkına vergi üstüne vergi salacak, bir parçacık para getirecek gibi gözüken her türlü fırıldağı çevirecektir”
“…….dolayısıyla eğer tebaasının birlik ve sadakati söz konusu ise bir prens asla kendisine zalim denecek diye çekingen davranmamalıdır”
“Bu noktada bir sorun çıkıyor: Korkulmaktan çok sevilmek mi iyidir, yoksa sevilmekten çok korkulmak mı? Benim yanıtım bunların ikisinin de gerekli olduğudur; âmâ ikisini bağdaştırmak güç gözüktüğüne göre, birinden biri olmayacaksa sevilmekten çok korkulmak bence çok daha güvenlidir”
Bunlar prensten yaptığım alıntılar .
Peki toplumlar nasıl olurda böyle bir insana sevgi beslerler…
Totaliter ve otoriter yönetimler toplumu nasıl ikna ederler ?
YALAN ÜZERİNE KURULU PROPAGANDA…
1933-1945 yılları arasında Alman Nazi Partisinin propaganda faaliyetlerini yürüten ve Hitler tarafından kurulan Propaganda Bakanlığını yapan Joseph Goebbelsin Propaganda İlkeleri Irkçı ve 1otoriter eğilimleriyle Hitler’in gözdesi olan Goebbels Nazi iktidarının başlangıcından II. Dünya savaşının kaybedilmesiyle intihar ettiği güne kadar Hitler’in sadık bir elemanı olmuştur.
Bakan olur olmaz bütün basın yayın Nazizm organlarını katı bir denetim altına almış özellikle iktidara yönelik eleştiri içeren veya Nazi anlayışına aykırı bulduğu bütün yayınları yaktırmıştır.
Basın üzerinde mutlak denetimi ele geçiren Goebbels haberlerin nasıl yazılacağı, nasıl başlık atılacağı hangi semboller veya simgelerin kullanılacağına bizatihi karar vermiştir.
Bu uygulama birçok basın yayın organının yayın hayatından çekilmesine sebep olmuştur.
Kültür, edebiyat, sanat, eğitim, din gibi toplumsal olan her şeye ilişkin bir propaganda faaliyeti düzenleyen Goebbels, özellikle sinemaya ilgi duymuş kitap ve tiyatrodan daha fazla kitleye ulaşacağı için bu sektöre ciddi yatırılmalar yapılmasını sağlamıştır. Kendi denetiminin altında olan bir “Film odası” kurmuş, halk üzerinde etkisinin olacağına inandıkları filmler devlet denetiminden sonra gösterime girmişlerdir.
Filmlerin gayesi, Nazi ideolojisini yaymak ve Hitler’i ulusal kahraman olarak resmetmekten ibaret olmuştur. Bu etkinlikler sırasında Propaganda sürecinde bazı ögelerin toplumun dikkatini daha fazla çektiği keşfetmiş ve özellikle bunlara yoğunlaşarak propaganda etkinliklerini yeniden düzenlemiştir.
Goebbels’in Propaganda ilkeleri; •
Propagandacı olaylar ve kamuoyunun bu olayları nasıl algıladığı hakkında bilgi sahibi olmalıdır: Aksi takdirde verilmek istenen mesaj ve veya haberin içeriği kitleye uygun düşmeyecek ve beklenen amaç gerçekleşmeyecektir.
• Propaganda sadece tek bir makamdan düzenlenmeli ve uygulanmalıdır: Otoriter siyasetin mantığına uygun olarak geliştirilen bu ilke hem propaganda faaliyetinin etkili yürütülmesini sağlayacaktır ve hem de denetimin mutlak anlamda kendi ellerinde olmasına sebep olacaktır.
• Bir eylemin propaganda sonucu bu eylem planlanırken hesaba katılmış olmalıdır: propaganda inandırıcılığı kaybedilemeyecek önemde olan bir etkinliktir. Bu nedenle bütün sonuçları dikkate alınarak düzenlenmeli ve her türlü çıktısının muhtemel etkisinin ne olacağı hesaplanmalıdır. • Propaganda düşmanın politikasını ve eylemini etkilemelidir:
Goebbels hiçbir zaman psikolojik savaş kavramlarını kullanmamış olmasına rağmen, ona göre propaganda savaşın en önemli unsurlarından biridir.
Goebbels propaganda faaliyetlerinin planlı bir etkinlik olarak düzenlenmesi gerektiğinin her daim önemine işaret etmiş ve bu doğrultuda propaganda faaliyetlerinin nasıl yürütülmesi gerektiğine dair ilkeler belirlemiştir.
Propaganda bir silah olarak kullanılmalı ve sadece düşmanın moralini bozacak sınırlar içinde olmamalı aynı zamanda düşmanın eylemlerine tesir edecek nitelikte düzenlenmelidir.
• Propaganda dikkat çeken bir iletişim aracı ile verilmelidir: Propagandanın içeriği nasıl bir araç ile verilmesi gerektiğinin belirleyicisidir. Bir slogan ile ulaşılmak isteniyorsa afiş, bir bağla ile mesaj verilmek isteniyorsa tiyatro veya duygular coşturulmak isteniyorsa sinema uygun vasıtalardır. • Prestij sahibi liderler propagandanın işini kolaylaştırır:
Liderin kutsandığı Nazi ideolojisi içerisinde bu ilke tam olarak Hitler ile örtüşmektedir. Zaten Hitler propagandanın önemini bilmekte ve kendisi çok iyi bir konuşmacı olduğundan bu istenileni en verimli bir şekilde icra etmektedir.
• Haberin yalan olup olmamasının hiçbir önemi yoktur: Propaganda da yalan veya doğru diye bir şey yoktur. İnanılması veya inanılmaması vardır. Önemli olan inandırmak ve propagandanın başarıya ulaşmasını sağlamaktır.
• Propagandanın kaynağının önemi yoktur: Önemli olan propagandanın toplum üzerindeki etkisidir ve işlevsel olarak rejimin işine yaramasıdır. Yoksa kimin söylediği veya hangi bağlam üzerinden bu propaganda konusunda malzeme olan şeyi kullandığının anlamı ve değeri de bulunmamaktadır.
Sonuç yerine; Demokrasinin olmadığı Otoriter ve totaliter sistemlerde iktidarların cari propaganda aygıtları yazılı ve görsel basın (televizyonlar) topluma siyahı beyaz olarak anlatacak kadar etkilidir.
Çünkü kamu kaynaklarının hepsi elinin altındadır. İstihbarattan, emniyet güçlerine teknolojiden, mali kaynaklara kadar.
Muhalefet bu süreçte otoriter ve totaliter sistemlerde iktidarların yalan propagandaları ile başa çıkamazlar ve halka kandırıldığını ikna edemezler .
İktidar rahatlıkla bir yolsuzluğu bir hukuksuzluğu meşrulaştırabilir.
Ve halk ikna olabilir.
İktidarı denetleyecek ve ona dur diyecek hiçbir kurum bağımsız olmadığı için çalışamaz…
Çünkü tüm kurumların kontrolü iktidardadır …
Onun emrinde çalışır…