Abidin Uyar Yazdı: “At sineği ve Sokrates” …

Abidin Uyar Yazdı: “At sineği ve Sokrates” …

“Ben tanrı tarafından bu devlete gönderilmiş bir at sineğiyim. Ve bu devlet ,koca cüssesi nedeniyle yavaş hareket edebilen ve canlanması için dürtülmesi gereken bir attır. Ben de tanrının bu devlete musallat ettiği bir at sineği gibi bütün gün boyunca her yerde sizi uyandırıyor, hareketlendiriyor, azarlıyor ve ikna ediyorum(…)Sokrates

Sokrates savunmasında bir at sineği atı nasıl rahatsız edip hareketlendiriyorsa , kendisinin de bir at sineği gibi toplumu rahatsız edip uyandırmasını anlatır.

Bütün mesele bu toplumda at sineği olabilmek …

Belki bunun sayesinde toplum düşünmeye başlayabilir.

Mesela “Nas” nereye gitti ?

Dindar bilinç faiz konusunda çok nettir .

Fakat akıl yürütmenin ilkeleri ile ilgilenmez.

Hiç düşünmez …

Sorgulanmamış hayat yaşamaya değmez/Sokrates

Neden ahlaklı toplum olamadık?

Neden benim ülkemde iki ay içinde kaldırım taşları çöküyor da İngiltere de çökmüyor?

Neden bizde deprem öldürüyor da Japonya da öldürmüyor ?

Neden Gemlik körfezi ve denizi güvenlik kuvvetlerine, yargısına ,Belediyelerine, özetle devlete rağmen nasıl oluyor da trolle balık avlanma, denize kimyasal madde akıtılma oluyor da İsveç, Norveç’te olmuyor?

Neden kıyılarımız devlete rağmen yağmalanıyor, deniz dolduruluyor   depremin geleceği biline bilin biline planlar değiştirilip imar rantına söz geçirilemiyor?

 Neden Gemlik Belediyesi mahkemenin 3.kez verdiği iptal kararına uymuyor …

BURSA 2. IDARE MAHKEMESI

ESAS NO : 2021/1091

KARAR NO : 2022/1692nceki uygulama imar planı ile belirlenen 10 metrelik

sahil seridinin ihlal edilerek yapılasmaya açılması, yaya yolunun geri dönüs kurbu ile

sonlandırılması ve geri dönüs kurbunun planlama tekniklerine uygun olmaması nedeniyle

kıyı mevzuatına, Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeligine, planlama ilkelerine, sehircilik

esaslarına ve kamu yararına aykırı oldugu…” gerekçesine yer verilerek islemin iptaline karar

verilmistir.

 

 T.C.

BURSA

  1. IDARE MAHKEMESI

ESAS NO : 2021/1091

KARAR NO : 2022/1692

2709 sayılı Anayasa’nın 138. maddesinin son fıkrasında; “Yasama ve Yürütme

organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır, bu organlar ve idare, mahkeme

kararlarına hiçbir suretle degistiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” kuralına

yer verilmis, 2577 sayılı Idari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28. maddesinin 1. fıkrasında ise

“Danıstay, Bölge Idare Mahkemeleri, Idare ve Vergi Mahkemelerinin esasa ve yürütmenin

durdurulmasına iliskin kararlarının icaplarına göre, idare gecikmeksizin islem tesis etmeye

veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir sekilde kararın idareye tebliginden

baslayarak otuz günü geçemez.” kuralı düzenlenmistir.

 Tabi daha yüzlerce soru soruyorum ve nedenlerini arıyorum …

Öz bilincim bunu zorunlu olarak bana yaptırıyor …

                               ***          ***        ***

                                                  Düşünmek nedir?

Düşünmekten kastım öz bilincimin açığa çıkması…

Yoksa her gün düşünüyoruz ve herkes düşünür.

Bu düşünce sıradan basit düşüncedir…

     “Düşünüyorum öyle ise “ben” varım diyen” Descartes ne demek istemiş olabilir ?

 

                                  ***     ***   ***

 Sürekli konuşurken “ben” kelimesini söyler dururuz .

Tamam da O BEN dediğimiz şey ne ola ki!

Doğduğumdan beri ben değişerek bu yaşıma geldim.

Bebeklik, çocukluk gençlik ve yaşlılık…

Ve düşüncelerim her şeyim değişti…

Fakat bebekliğime de çocukluğuma da gençliğime de yaşlılığıma da BEN diyorum …  

Her şeyim değişmişti BEN nasıl değişmeden kaldı?  

    ***    ***   ***

Ve “ben” her elde ettiğim bilgiden şüphe edebiliyorum .

Gördüğüm nesneleri yanlış görmüş de olabilirim.

Duyduklarımı yanlış duymuş da olabilirim.

Fakat asla şüphe duymadığım ve kesin olarak bildiğim bir şey var.

Oda düşünmüş olmamdan asla şüphe duymuyorum.

Şu an ne düşündüğümü ancak BEN biliyorum . 

Her şey yalan illüzyon olsa da ben gerçeğim. ”Ben” varım…

 

                          ***   ***   ***

                                  ÖZ BİLİNÇ VE HEGEL

“Sadece düşünmek ve düşündüğün konuyu düşüncenin içinde fark etmek öz bilinç değildir” diyor

Hegel …

Birde onu istemek vardır .

Fakat bu istek doğal bir istek olarak kalırsa öz bilincin kendisini fark edecek fazlalık olarak “benin” kendisi ile karşılamaz.” der …

İzninizle açıklayayım…

Onun doğal istek dediği şudur.

Ör; acıkmak ve yemeğe yönelmek bu doğal istektir.

Bu istek hayvanda da olabilir.

Fakat birde o yemeğin bir çeşidini tercih ediyor ve istiyorum …

Bu durum hayvanda yoktur.

Hayvanda olan karnını doyurmaktır.

Acıkır ve bulduğunu yer …

Bu eylemde öz bilinç yoktur …

Oysa öz bilinçle kendinizi fark ediyorsunuz

Artık kendinize bir değer yüklüyorsunuz .

Şahsiyet kazanıyorsunuz .

                                 ***     ***     ***

EĞER HALA ÖZ BİLİNCİNİZİ FARK  ETMEMİŞSENİZ…

Kalabalığa dahil olun …

Bir partiniz, ideolojiniz olsun,

Ve söze hep BİZ diye başlayın…

Biz solcular, biz Kemalistler, biz Ülkücüler ,biz İslamcılar, …

Böylelikle düşünmeye ihtiyacınız kalmaz.

Çünkü düşünmek yola çıkmaktır ve yoldan çıkmaktır.

O yalnız tekil, bireysel bir çabadır …

Ehli sünnet içinde kalarak asla düşünemezsiniz…

Bir mezhep sizden asla düşünmenizi istemez .

Mesela camide cemaatten düşünmesi istenmez.

Sen anlatılanlara inanmak ve itaat etmekle mükellefsin.

Orada öz bilinç yani “BEN” diyebileceğiniz kendiniz yoksunuz .

BİZ vardır.

Her “BİZ” sizi bir daire içine hapseder.

Artık o daireden çıkamazsanız …

Bilgi genişlemesi de olmaz .

O dairenin içine kimseyi sokmazsınız .

Orada BEN yoktur. Herkes aynı düşünür.

Her kesin aynı olduğu yerde düşünme olmaz .

BEN olmayan yerde düşünme YOKTUR ve SİZDE YOKSUNUZ…

Çünkü Öz bilinciniz yoktur .

İşte Dekartın dediği bu (daha uzun açıklamak isterdim ama yazım daha da çekilmez bir hal alacak)

             1849’da Amerika’da 700’e yakın köle kurtaran harriet tubman’a “köle kurtarmak için en zor adım nedir?” diye sorarlar; “bir köleyi köle olmadığına ikna etmektir” der.

Bu toplum maalesef celladı tarafından bir mağaraya zincirlenmiş her dakika işkence görüyor ve zincirleri ile duvara bağlanmış, ama kafasını çevirip mağaranın çıkış kapısına bakmayı hiç düşünmüyor .

Onu aydınlatmaya kalksanız zincirlerinden kurtarmak isteseniz de onun aklının tutsak ve zincire bağlı olduğuna asla ikna edemezseniz…

   Platonun Mağara alegorisi 

Yeraltında bir mağarada yaşayan birtakım insanlar olduğunu düşünür.

 Bu insanlar sırtları mağaranın girişine dönük oturmaktadırlar. Elleri ve ayakları bağlıdır ve yalnızca mağaranın duvarını görebilmektedirler.

Arkalarında yüksek bir duvar vardır.

 Yine bu duvarın arkasında insana benzer birtakım görüntüler , duvarın üzerinde bir takım değişik cisimler tutmaktadırlar.

Bu cisimlerin arkasında bir ateş yandığı için cisimlerin gölgesi mağaranın duvarlarına yansır.

Mağarada yaşayanların gördüğü tek şey de bu “ gölge tiyatrosudur ”.Doğduklarından beri bu şekilde oturdukları için ,varolan tek şeyin gölgeler olduğunu sanırlar.

Şimdi bu mağaradakilerden bir tanesinin bu esaretten kurtulduğunu düşünelim.

Bunu öncelikle duvardaki gölgelerin nerden geldiğini kendi kendine sormaya başlayarak, sonunda da zincirlerini kopararak başarır.

 Arkasını dönüp duvarın üzerinde tutulan cisimleri görünce ,ilkin bu çok güçlü ışıktan gözleri kamaşır.

Gördüğü keskin hatlı cisimlerden de gözleri kamaşır, çünkü o ana dek yalnızca cisimlerin gölgelerini görmüştür.

Duvarın üstünden atlayıp ateşin yanından tırmanmaya başlar ve mağaranın dışındaki doğaya çıkınca gözleri daha da kamaşır.

Ancak gözlerini biraz ovuşturduktan sonra her şeyin ne kadar güzel olduğunu görüp şaşkınlığa uğrar. Hayatında ilk kez renkleri ve keskin hatları görmektedir. Gerçek hayvanları ve çiçekleri de görür. Mağaradaki cisimlerin bunların kötü birer kopyasından başka bir şey olmadığını anlar. Ancak şimdi kendisine ve tüm bu hayvanların ve çiçeklerin nerden geldiğini soracaktır.

 O zaman gökyüzündeki Güneşe bakıp ,mağarada gölgeleri görmesini sağlayan şeyin yanan ateş olması gibi, doğadaki tüm çiçeklere, hayvanlara hayat veren şeyin de Güneş olduğunu anlayacaktır. Şimdi, halinden son derece memnun olan mağara adamı, doğaya koşup yeni kazandığı özgürlüğün tadını çıkarabilir.

Ancak o, hala mağarada olanları düşünüp geriye döner.

Döner dönmez diğer mağara adamlarını , duvarlarda gördükleri gölgelerin gerçek şeylerin yalnızca birer benzetmesi olduğuna ikna etmeye çalışır.

 Ama ona kimse inanmaz. Duvarı gösterip gördükleri şeylerin var olan şeyler olduklarını söylerler. Sonunda onu bir güzel döverler.

                   

                         ***    ***  ***

 

Evet bende mağaranın içinde zincire vurulmuş kültürde doğdum.

Fakat zincirlerimi kırdım.

Mağaranın dışına çıktım.

Gördüklerimi anlatmak için tekrar mağaranın içine dönüp onlara aklınız zincirlenmiş ,ülke uçuruma gidiyor, torunlarınız size beddua edecek zincirlerinizi kırın mağaranın dışına çıkın dediğimde geleneksel muhafazakârlar ve taşra milliyetçileri bana çok kızıyor  

 Bayramınız barış, esenlik ,mutluluk  üzerine olsun sevgiyle … 

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM