CEMAL KIRGIZ YAZDI; “GEMLİK’E DOĞRU…”

CEMAL KIRGIZ YAZDI; “GEMLİK’E DOĞRU…”

Sevdiğim yazarlardan Şebnem İşigüzel’in “Memoria” isimli kitabını okuyorum. ‘Memoria’,” Hafıza” demekmiş. Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin Aralık ayında gerçekleştirdiği Uluslararası Edebiyat Festivalinde, Şebnem İşigüzel bizzat kendisi imzalayıp verdi bu kitabı. Tam bin sayfalık kült bir roman. Kişisel belleğin, bazen toplumun hafızası olabileceğini kanıtlıyor bizlere. Sürükleyici, düşündürücü, sorgulatan, keyifli bir roman.

Severek okuduğum bir romanı beynimde, ruhumda, yüreğimde sindirebilmek adına bazen birkaç sigara içimlik şarkı molası veririm. Bazen de, sevdiğim şairlerin şiirlerine sığınırım… Kadınlar Tekkesinde geçirdiği yılları, Osmanlı Dönemini, Cumhuriyet’in Kuruluşunun ilk yıllarını, besledikleri köpeklerin giderek artması nedeniyle ‘Köpekler Tekkesi’ diye de anılan, “Kadınlar Tekkesinin” kapatılış yıllarını anlatan 90 küsur yaşındaki anlatıcı, Eyüp Mezarlığına bakan Tekke’deki anılarını dönüşümlü olarak aktarır. İntihar etmekten kurtardığı bir Yahudi güzeli ile evlenmek zorunda kalır. Yahudi çok güzeldir, neden kendisiyle evlendiğini sorgular ama buna fazla da takılmaz. Bazen ölüm gibidir evlilik. İntihar etmekle yeğ tutar kendisini.  Yahudi güzeli, İsrail Devleti kurulunca annesini de yanına alarak ülkesine gider. Anlatıcı çocuğunu bırakmaz. Evliliğini sorguladığı bütün düşüncelerinin cevabını, Yahudi karısı gittikten sonra Tekke’de bulduğu günlüğü satarken öğrenir. Tekke’de kadınların bir sürü günlüğü vardır, şiirleri vardır. Onları da okur, onları da okur okur satar anlatıcı. Mustafa Kemal Atatürk’ü, Halide Edip Adıvar’ı, İstanbul’a ve hatta Mudanya’ya gelen Ernest Hemingway’i, Pierre Loti’yi, düşmüş, çaresiz, muhtaç, trajedi içindeki kadınları da anıların eşliğinde anlatıya serpiştiren anlatıcı, çocuğuna bakabilmek adına Almanca günlükleri satmak için bir sahafa götürür.

Sahafta,  Almanca bilen bir kitapsever günlükleri alır. Bu arada, Türkçe ’ye çevirerek okumaya başlar. Patavatsızlık işte! Anlatıcı; aslında kendisinden tiksinen, nefret eden Yahudi Kadının, kendisini aldattığını da bu günlük sayesinde öğrenir…

İhanet her yerde, kişisel ilişkilerde, siyasette, toplumsal düzlemde, tarihte, şehirlerde…

“Memoria” yani “Hafıza” güzel kitap. İki yüz küsur uncu sayfada, en güzel yerinde düşünme payı bırakmak adına ara veriyorum. İki kez Kıraç’tan, “Yıllar Sonra” şarkısını dinliyorum… “Yıllar sonra bir hazan sabahında, sessizce uyanırsam yüreğimde olacaksın. İşte o an nerelerden duyacaksın. Vakit çok geç, bitmiş olacak. Beni nerden bulacaksın… Bir defa kaybedersem, belki bir daha bulamam. Seni şimdi istiyorum, yıllar sonra duyamam. Neredesin sen sabahım, en yürekten duaların, biliyorum doğacaksın, umudusun sen bahtımın…”

Güzel şarkı… Kıraç şarkılarını severim…

Orhan Veli Kanık’ın bütün şiirleri kitabına dalıyorum… “Sere Serpe Aşk” şiiri bir kez daha etkiliyor beni.

Uzanıp yatıvermiş, sere serpe;

Entarisi sıyrılmış, hafiften;

Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor;

Bir eliyle de göğsünü tutmuş.

İçinde kötülüğü yok, biliyorum.

Yok, benim de yok ama…

Olmaz ki!

Böyle de yatılmaz ki!

Deniz kıyısında yaşamanın güzelliği, deniz kıyısında yaşamanın anlamı. Güzelliğin bakış açısına göre çirkinlik olabileceğinin, saflığın başka açıdan bakıldığında kötülükle değerlendirilebileceğinin, aşkın şehvetle karıştırılıp, sevdanın karşılıksız da kalabileceğinin şiiri… Bir rivayete göre Orhan Veli Kanık bu şiiri, beş parasız gezdiği bir gün, İstanbul’da sahil kenarındaki bir çay bahçesinde yazmıştır. Bir çay içimlik parasıyla, denize girip çıkanlara sadece bakmakla yetinen Orhan Veli Kanık, az ileride, kitap okuyormuş gibi yapıp, kendisiyle flört halindeki, bikinili kadınla göz göze gelince aradığı ilhamı bulur. Parasızlık, aşkın, sevginin, sevdanın katilidir çoğu zaman. Şehvet, zenginlerin oyun alanıdır. Fakirlere yasak alan tam da burasıdır.

Bir çay içimlik para olunca, bu bakışlardan bir ilerleme çıkmayacağını anlayan Orhan Veli Kanık, bu şiiri çiziktirir…

Gerçeği ise şudur:

Daha sonra, öğretmenlik, çevirmenlik ve yazarlık da yapacak olan Bella Eskanazi, Deneme ve Eleştiri Yazarı, Çevirmen ve Sanat Tarihçisi Selahattin Eyüboğlu’nun evinde ders çalışmaktadır. Orhan Veli Kanık’ta o sırada evdedir. Ders çalışan Bella’yı gören Orhan Veli, bu şiiri yazar. Bella, yıllar sonra Milliyet Gazetesine verdiği röportajında bu şiiri Orhan Veli’nin, “Sana yazdım” diyerek kendisine verdiğini anlatır…

Orhan Veli Kanık, daha birçok şiirini Bella’ya yazacaktır…

Güzel bir yazının veyahut şiirin kime yazıldığı ne kadar önemli olabilir ki?

Güzel bir öykü, roman ve Şiir gibisi yoktur. Kim neresinden, kendine hangi payı çıkartıyorsa, hangi tadı ne ölçüde alıyorsa, o kadar evrensel olması değil midir önemli olan?

Otobüsün camından bakıyorum. Gemlik Körfezi görünüyor. Orhan Veli Kanık, Bursa’dan Yalova’ya giderken, bu görüntüye çok şaşırmış, hemen not defterine karalamış…

“Gemlik’e Doğru Denizi Göreceksin Sakın Şaşırma!”

Kendi şehrimizi yazarken, en çok da kendimizi yazarız. Ben bu nedenle şaşırmıyorum. Şaşıracak pek fazla bir olgu da göremiyorum. Jeoloji Profesörü Celal Şengör, 2023 yılında bir televizyon programında, Gemlik’in deprem riskini değerlendirirken söylediği, “Dünyanın en güzel yeriydi, mahvettiler” cümlesine takılı kalıyorum…

Gemlik gerçekten de dünyanın en güzel yeriydi ve mahvettiler!

Kim mahvetti, neden mahvetti, neden düzelten yok, neden güzelleştiren olmuyor? Zihnimde tuhaf düşünceler…

Gazeteci Ağabeyim Namık Göz, geçtiğimiz hafta yazdığım, “Hangi Kasaba Hangi Şehir Buluşturur Bizi” başlıklı yazıma yapıcı bir eleştiri getirmişti.

O yazımda; “Gemlik’te yaşarken, Atatürk Kordonu, Balıkpazarı Mahallesi, Halitpaşa Mahallesi, İskele Meydanı, Cumhuriyet Mahallesi veya İstiklal Caddesinde yürürken, ya da ne bileyim, Kumla’da, Narlı’da çiseleyen yağmurda ıslanmayı, temiz havalarda denizden gelen iyot kokusunu içime çekmekten keyif alırken, başımda kavak yelleri beynimde on bin düşünce ile avareliği çok severdim” demiştim. Gazeteci Ağabeyim Namık Göz’de, “Ellerine sağlık Cemal giriş bölümü harika olmuş ama Gemlik ve Bursa karşılaştırmana katılmıyorum. Denizi unutmuşsun denizin varlığını sadece iyot kokusuyla sınırlama deniz hep özgürlük hissi verir insana Gemlik ne kadar sana göre durağan olsa da deniz ona özgürlük katılıyor Bursa ise betona hapsolmuş bir kent…” diye yanıt vermişti…

Namık Göz ağabeyim, “Hangi Deniz?”

Sanayinin ve evsel atıkların kirlettiği, 1980’lerde 274, 1990’larda 158, 2000’lerin başında 93 çeşit balığın çıktığı Gemlik Denizi mi, iyot kokusunu bile bulabilmek için güzel havaların kovalandığı şimdinin denizi mi?

Sanayinin olmadığı dönemlerin Gemlik Körfezi mi? Nüfusunun alt yapı yetersizliğine rağmen, 150 bine yaklaştığı Gemlik’in Körfezi mi?

Kötülüklerin, ihanetlerin, karanlığın her yerde ve her konuda egemen olduğu bir dünyada, Namık Ağabeyin Romantizmi, yine de umut veriyor bana…

Belki de en kötü ihanet, şehirlere yönelik ihanet olabilir mi? Diye sormadan da edemiyorum…

İki yıl on ay on dokuz gün sonra Gemlik’te en uzun süreli olarak kalacağım güne böylece başlamış oldum. 2004 Yerel seçimleri öncesinde, yurt dışından 12 yıl sonra Gemlik’e gelmiş bir hanımefendi ile yerel bir televizyona röportaj alırken dediklerini hatırlıyorum. “On iki yıl sonra geldim, Gemlik yine aynı Gemlik. Sahili aynı, çarşısı aynı, caddeleri aynı, sokakları aynı. Allah aşkına artık değişmeli bu Gemlik” demişti…

Gemlik in Gemlik…

Hülya Avşar’da “Berlin in Berlin” filminde yer almıştı. Mastürbasyon sahnesi nedeniyle büyük gürültü koparılmış, vasat bir filmdi.

Gemlik’in Gemlik vasat ötesi…

“Gemlik sürekli yürüyormuş gibi görünen ama yerinde sayan ve yerinde saymayı da ısrarla benimseyen bir kasabaydı”… Hepsi bu…

Bir şiire benzetseydim Gemlik’i, yine Orhan Veli’den devam ederdim.

Bir zümreyi, siyaseten refah seviyesini yükseltmiş ayrıcalıklı sınıfı, üst düzey küçük ölçekli emekli ve esnaf grubunu, birkaç gurbetçi aileyi ve dededen babadan zengin aileleri saymazsak, “Delikli Şiir” gibi Gemlik…

Cep delik, cepken delik,

Kol delik, mintan delik,

Yen delik, kaftan delik,

Kevgir misin be kardeşlik!

Cep, cepken delik halen demeden Ramada Otel’e geliyorum.

Gemlik Belediye Başkanı Şükrü Deviren On Beş aylık çalışmalarını anlatacak. CHP İlçe Başkanı Servet Pehlivan, Kadın Kolları Başkanı Nermin Efeoğlu, Belediye Meclis Üyeleri, Başkan Yardımcıları ve Daire Müdürleri de toplantıda yer alıyorlar…

Bursa Basınının yanı sıra, Gemlik Basınının da Şükrü Deviren’i yeni tanımaya başladığını söyleyebilirim. Bugüne kadar kendisini, seçim öncesinde bir elinde Mustafa Kemal Atatürk’ün “Nutuk” kitabıyla gezerken görmüştük. Seçim sonrasında da yanında gezdirdiği kitapları ihmal etmedi. Makam odasındaki masasında da, bir siyasetçi hatta bir belediye başkanı için ne tür kitaplar okuması gerekiyorsa, o kitaplardan çokça görmeye alışkınız…

Şükrü Deviren’i ayrıca bisiklete binerken, futbol oynarken, yüzerken, karate yaparken de gördük. Bursa’yı asla ihmal etmediğini biliyoruz. Büyükşehir Belediyesi’nin yanı sıra, Nilüfer, Osmangazi, Mudanya, Mustafakemalpaşa gibi CHP’li Belediyelerin önemli etkinliklerinde, açılışlarında, temel atma törenlerinde de yer alıyor kendisi. Ayrıca, Sivil toplum Örgütlerinin, çalışmaları, etkinlikleri, açılışları ve eylemlerinde de Şükrü Deviren’i görmeye alıştık. Kendisinin de dediği gibi, eksik olan Gemlik lobisini geliştirme de büyük aşama kaydetmiş görünüyor.

Özel Sektörde alıştığı yöneticilik ve aktif iş yaşamını, sporcu kimliği ile birleştirince, aktif, enerjik, dinamik, entelektüel ve renkli bir kişilik çıkıyor karşımıza. Ayrıca, bir belediye başkanı, bir siyasetçiden görmediğimiz kadar dürüst ve gerçekçi kelimeler de sarf ediyor. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in, Cumhuriyet Halk Partili Belediye Başkanları ve Milletvekilleriyle birlikte organize ettiği toplantıda da bu özelliğini fazlasıyla gösterdi Şükrü Deviren.

“Gemlik” dedi, “Gemlik On yıl öncesine kadar Mudanya’dan ileride bir şehirdi, şimdi Mudanya’dan 20 yıl geride kaldı” diye konuştu…

Mudanya Belediye Başkanı Deniz Dalgıç, bu konuya, yüzlerce gazetecinin önünde girmek istemedi. “Sizinle bunu ayrıca konuşalım” deyip gülerek geçiştirdi.

Daha önce de bir başka acı gerçeği çekinmeden anlatmıştı Deviren… “Simülasyonda, Gemlik’te olası bir depremde 50 bine yakın kişi ölüyor” diye…

Son on yılın 6 yıl 3 ayında CHP’li bir Belediye’nin Gemlik’i yönettiğinin farkında olmaması imkânsız tabii ki… Hedef önce Mudanya’yı yakalamak mı, sonra muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak mı, bunları zaman gösterecek tabii ki…

Halka dokunmak, halkçı belediyecilik vurgusuyla başladı toplantı. Fındıcak’tan Haydariye’ye 413 kilometrekarelik alanda tüm yurttaşlara dokunmaya gayret ettiklerini söyledi. Yılan hikâyesine dönen Gemlik Terme Kaplıca konusunda kırgın olduğunu, artık bu konuda bir çaba göstermeyeceğini anlattı. Temeli 2017 yılında atılmış, ilçeye katma değer kazandıracağı öne sürülen bir kaplıca, sekiz yılda neden bir türlü bitmez, bitmediği gibi neden sorumlusu olarak Gemlik Belediyesi gösterilir, onu vurgulamak gerekiyor. Bu nedenle, inanın, kaplıca sorunu konusunda kendisine hak veriyorum ve destekliyorum. Sebebini de, memoriam beni yanıltmazsa, aşağıda açıklayacağım.

Kent Lokantaları, Ambulans Hizmeti, Yol, Alt yapı çalışmaları, Üniversiteye Öğrenci Merkezi gibi sosyal belediyecilik hizmetlerini de video gösterimle açıkladı Şükrü Deviren… Katılımcı Bütçe Projesini ise özellikle öne çıkarmamızı istedi…

Katılımcı Bütçe Projesi Şöyle:

Belediyenin yıllık bütçesinin belirli bir oranının mahalle sakinlerinin doğrudan kararıyla harcanacağını belirten Deviren, bu yöntemle demokratik katılımı artırmayı, vergi bilincini güçlendirmeyi ve halkla güven ilişkisini pekiştirmeyi hedeflediklerini ifade etti.

Katılımcı Bütçe sürecinin aşamaları şöyle sıralandı: Mahallelerde temsilciler belirlenecek, STK’lar ve siyasi partilerle görüşmeler yapılacak. Talepler toplanacak ve teknik/finansal açıdan değerlendirilecek. Planlanan projeler bütçeye alınarak uygulanacak. İlk uygulama için sosyo-ekonomik yapısı ve katılım potansiyeli göz önünde bulundurularak, bir mahalle pilot bölge olarak belirlenecek. Bu mahalle, ilk etapta Eşref Dinçer Mahallesi olacak. Kalan dört yıllık hizmet süresinin sonunda, bütçenin yüzde onu oranında belirlenecek mahallelerde, halkın isteği hizmetler öne çıkarılacak. Ortalama hesapla birlikte, kalan dört yıllık hizmette, talep edilenin bütçeye oranı ölçüsünde dört ile altı arasındaki mahalleye halkın istediği hizmetler planlanıyor diyebiliriz. Bu proje daha önce Brezilya’da, İsrail’de, ABD’de ve İstanbul’da da uygulanmış. Başarı oranı yüksek…

Umarım başarılı olurlar…

Gemlik Belediye Başkanı Şükrü Deviren, Kentsel Dönüşüm Çalışmalarını da anlattı…

23, 5 hektarlık alanda kentsel dönüşüm çalışması başlamış durumda. Kimsenin canına ve malına zarar gelmemesi için, dikkat ettiklerini ifade etti.   Rezerv alanlarda TOKİ, özel sektör ve Gemlikli Müteahhitlerle işbirliği içinde yapılaşma öncelikli olacak. Rezerv alanlarda yaşam alanı oluşunca, ikna boyutu da geçilmiş kabul edilip, kentsel dönüşüm başlayacak. Şükrü Deviren, Ak Parti, MHP, BBP İlçe Başkanlarına da destek adına teşekkür etti. Kamuoyunda tepki gören, Cumhur İttifakını oluşturan siyasi partilerin ilçe örgütlerine yönelik ziyaretlerin sebebi de böylece bir kez daha vurgulanmış oldu.

Riskli yapılara dikkat çeken Şükrü Deviren, olası büyük bir Gemlik merkezli depremde yıkılacak konut ve yitirilecek can sayısını bir kez daha masaya yatırdı… 23,5 hektarlık alanda, Mehmet Uğur Sertaslan döneminde de güzel bir proje yapılmıştı… Aynı projedeki eksiklikler bu kez giderilmiş… Sorun şu ki, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Desteği başta olmak üzere, hükümetin, devletin desteği şart.

Cumhur İttifakını oluşturan İlçe Başkanları ile birlikte, bazı protokolleri tamamladıktan sonra Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’a gidileceğini, İstanbul ile birlikte Gemlik’in de deprem riski çalışmaları konusunda; devlet destekli kapsama alınacağının isteneceğini anlattı Deviren…

Mehmet Uğur Sertaslan, görev yaptığı beş yıl boyunca, dönemin Ak Partili Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ı öve öve bitirememişti. Uyumlu çalışıyorlardı, Gemlik’e yönelik yatırımlarda desteğini görüyorlardı, sahiller düzelecek, terme kaplıcası açılacak, balıkpazarına balık pazarı yapılacaktı.

Olmadı…

“CHP’li Belediyeleri silkeleyin” dedi Cumhurbaşkanı ve Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan… Sonrası malum, ülke olarak daha da fakirleşiyor, daha da çaresiz bırakılıyoruz… Hukuksuz, adaletsiz, ekonomisi bitik, kötü yönetilen bir Türkiye…

Gemlik’i bakalım, bu bakış açısından kim, nasıl, neden koruyacak?

Demokrasi, ortak akıl, uyumlu çalışma, birlikte güçlüyüz derken, bir beş yılın daha boşa gitmesini gönlüm kaldırmaz…

Terme kaplıcasına gelelim…

Toplantı bitiminde, çay bahçesinde İnşaat Mühendisi, Yazar ve Belediye Meclisi eski üyesi Değerli Ağabeyim Osman Doğan ile bir araya geldik. Özlemişiz birbirimizi, sohbetleri. Konular, konuları açtı.

Gemlik Terme Kaplıcası…

Burada biraz durduk… Kaplıcaların temel özelliği, yer altı sularının kendine kaynak bulduğu yerlerden fışkırması… Terme Kaplıcası kaynağı vardı. Ölçümlerde içindeki mineraller açısından Türkiye’nin en önemli Kaplıcalarından birisiydi. İnşaatı gecikti. Sonra projesi değişti. Daha sonra, iş bilmez, liyakatsiz, teknik konulardan anlamaz, yer altı kaynaklarının termodinamiğini bilmeyen birileri işin içine girdi. Daha fazla gelsin ya da gelebilir diye, kaynağa sondaj çalışmaları yaptılar…

Ve muhtemelen, kaplıca kaynağı Gemlik’ten kaçtı. Hiç bekleme belki gelmez, belki gelemez senelerce… Bitse bile, açılsa bile, kaplıca suyunun ölçülmesi gerekiyor sevgili okuyucularım, size ısıtarak verdikleri ılık suyu, sıcak suyu kaplıca diye kullanıp, hayal kırıklığına uğramayın sakın…

Hadi yine Orhan Veli’den gidelim…

Bekliyorum;

Öyle bir havada gel ki;

Vazgeçmek mümkün olmasın…

Gemlik’te güzel gelişmeler de oluyor…

Gazeteci kardeşlerim Erkan Zambak ve Ömer Faruk Demirok zor bir işe giriştiler… Gemlikli gazetecilerin birçoğunu bir araya getirdiler. Ben, 1994 yılında bunu denemiştim olmadı. 2001 yılında denendi, yine başarılamadı. Onlar, bir yıl içinde çok şey başardılar… Sadece bununla sınırlı da kalmadılar. Gemlik Gazeteciler Cemiyetini kurdukları gibi, federasyonlara, konfederasyonlara üye oldular…

Gemlik Gazeteciler Cemiyeti (GGC) Türkiye’nin en büyük gazetecilik meslek örgütü olan Türkiye Gazeteciler Konfederasyonu (TGK) çatısı altındaki Marmara Gazeteciler Federasyonu (MGF) üyeliğine kabul edilmesini de haklı olarak,  bir dizi özel etkinlikle kutladı.

Erkan Zambak’ı, Ömer Faruk Demirok’u, Hurşit Topal’ı, Serhat Seferoğlu’nu, Caner Karcı’yı hiçbir kompleks göstermeden derneğe üyeliği kabul eden Ersel Peker’i, Yalova’dan, İznik’ten, Orhangazi’den dernek çatısı altına girmeyi kabul eden çok sayıdaki gazeteci arkadaşımı, kardeşimi yeniden kutluyorum…

17 Temmuz 2025 günü kişisel Memoriama böylece kazınmış oldu… Etkinlikleri de sizinle paylaşmak istiyorum…

Etkinlikler kapsamında ilk program GGC toplantı salonunda gerçekleştirildi. Buradaki tanışma programına TGK Genel Başkanı Nuri Kolaylı, MGF Genel Başkanı Mehmet Ergün, Bursa Gazeteciler Vakfı Başkanı Ahmet Emin Yılmaz, İnternet Gazetecileri ve Blog Yazarları Derneği Başkanı Sinan Tunç, Yalova Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Bülent Güler, Yalova Gazeteciler Cemiyeti önceki dönem başkanı Ayhan Polat, Anadolu Ajansı Bursa Bölge Müdürü Erdinç Aksoy, İhlas Haber Ajansı Bursa Bölge Müdürü İhsan Altıkardeş ve onur konuğu olarak gazetecilik alanında duayen bir isim olan ve “Hocaların hocası” olarak anılan Yeditepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Suat Gezgin iştirak ettiler.

37 yıl üç aylık gazeteci olarak, birçoğunu tanımaktan mutluluk duyduğum, yeniden bir araya gelip sohbet etmekten de keyif aldığım gece yaşadık…

Erkan Zambak ve Ömer Faruk Demirok günü renklendiren başka çalışmalar da hazırlamışlar. Tekne gezisi ile Gemlik Körfezi gün batımına yakın bir saatte, dalgaların hışırtısı, rüzgârın nemli esintisinde aşıldı. Konukların mutluluğu gözlerinden okunuyordu.

Gece yemeğe Gemlik protokolünün tamamı katıldı.

Gemlik Belediye Başkanı Şükrü Deviren, elden gitmesi muhtemel şimdilik kullanılan Gemlik Gazeteciler Cemiyeti bürosunun yerine yenisini tahsis etme sözünü verdi. “Üstelik sizin bir yerlerinizi açıkta bırakmayız” diyerek… Gülüştük tabii ki, gülmezsin de neylersin?!

Masada gazeteci arkadaşlarla birlikte, Gemlik Kent Konseyi Başkanı Sedat Akkuş’ta vardı. “Başkan neremizin açıkta kalmasını, üşümesini istemiyor sizce?” diye sordum. Herkes anatomik bilgileri ölçüsünde bir organımızı söyledi. En sonunda “beynimizde” karar kıldık…

Şükrü Deviren’in Yaşar Kemal’den örnekle, bizleri görmek istediği boyutu ise ciddiyetle dinledim…

“İnce Memed’i” okurken ki haz içinde; okurken İnce Memed olabilecek yazıları tercih ettiğini açıkladı Deviren…

Gemlik Kaymakamı Osman Aslan Canbaba’da bir konuşma yaptı. Gazete manşetleri nedeniyle Gemlik’in zaten bozuk olan, daha da bozulan imajına dikkat çeken Canbaba, nasıl manşet atılması gerektiğini de, bakış açılarımızı değiştirerek, yapabileceğimize işaret etti. Bildik Afrika öyküsünü, kulağımıza küpe olsun diye anlatan Gemlik Kaymakamı Osman Aslan Canbaba, şöyle dedi:

“Gemlik’te bir cinayet veya yaralama olduğunda, Gemlik adı manşette üste çekiliyor. Bu Bursa’da, Mudanya’da veya başka bir ilçede olduğunda, o ilçe adı kullanılmadan yayınlanıyor. Size şunu anlatmak istiyorum… Bir ayakkabı firması, Çalışanlarından birini Pazar araştırması yapmak üzere Afrika’ya gönderir. Bu adam, Afrika dönüşünde;

–  “Oralarda, bir çift bile ayakkabı satamayız; çünkü Afrika’da hiç kimse ayakkabı giymiyor, ayakkabıya ihtiyaç duymuyorlar alacak durumları da yok!” der.

Meseleyi iyi bilen patron, hemen ardından bakış açısı farklı, olaylara olumlu bakan bir pazarlamacıyı gönderir. Bu pazarlamacı, büyük bir heyecanla döner, patronun odasına girer;

–  “Afrika’da hiç kimsenin ayakkabısı yok! Bunları ayakkabı giymeye alıştırdık mı, milyonlarca ayakkabı satarız!” der.

Kaymakam Osman Aslan Canbaba’yı kutlarken, Charles Bukowski’den sektirmeli, bir başka Afrika gerçeğini de ben yazmak istiyorum…

“Afrika’ya ilaç göndermeye karar vermiştik; fakat hepsinin üzerinde ‘tok karnına’ yazıyordu!” ….

Ah be, değerli Kaymakamım, Gemlik Melekler Şehri oldu da biz mi yazmadık?

Sayın Kaymakamım, tabii ki isterlerse, Gemlik’e olan bakış açılarını değiştirecek bir kitabı, güzel bir romanı, gerçeklerle kurgunun iç içe geçtiği bir şehir anlatısını kendisine hediye etmek isterim. Cemal Kırgız’ın yazdığı, “Zeytine Sor” u…

Memoriama sığınıyorum yine… 37 yıl üç aylık gazeteciliğimin 34 yıl 9 ayını Gemlik’te yaptım. Dayaklar, adam dövmeler, tehditler, küfürler, kurşun yeme, cezaevleri, 124 kez mahkemeye verilme, itibarsızlaştırma yarışması, yağmurlu havada su vermeme yemini etmiş kitleler, kıskançlık, hasetlik, dedikodu, çamur atma, iftira, pislik… Çok az dostluk, fazlasıyla alkol, ötesinde tek tabanca olma… Milim geri adım atmadım ama…

Ahmet Arif’in dediği gibiydi Gemlik; “Dört Yanım Puşt Zulası”…

Aralık 2024’te Yeni Marmara Gazetesi On Medya ekranlarında yayınlanan On ’da Son Nokta programında konuğum Gemlik Belediye Başkanı Şükrü Deviren olmuştu. Program sonunda, kendisi bana, “Gemlik sizce nedir, nasıl bir yerdir?” diye sormuştu.

Yengeç Sepeti sendromunu anlatmıştım canlı yayında. Sepetteki Yengeçler gibidir Gemlik halkı, kim sepetten yukarıya dışarıya çıkmak istiyorsa, diğerleri hep birlikte asılıp, aşağıya, en aşağıya, kendi seviyelerine çekmek için yarışırlar…

Program bitiminde de, biz bize iken eklemiştim… “Metrekareye düşen…  … Sayısı dünya ve Türkiye ortalamasının üzerinde bir şehir” diye…

Serhat Seferoğlu’da canlı yayına yazmıştı, “Cemal hep söylediğin gibi Gemlik Lanetli Şehir” diye…

Hadi boş verelim bunları…

Gemlik yazmakla bitmez…

Akşam diyorduk işte, akşam olmuştu yine…

Dönüşe geçtiğimde birkaç dost aradılar, eski günlerin hatırına birkaç kadeh atalım diye…

Bugün ayık kafayla aşmak güzeldi Gemlik’i, belki başka sefere diye…

Gemlik’in ayık kafayla atlatılacak bir yer olmadığını, yaşayarak göstermiştim çok kişiye…

Bursa yolunda yeniden kitaplara sarıldım, yüreğimde Kıraç’ın bir başka şarkısının dizeleri, kulağımda çınlıyorlar…

Senin gibisi yok bu dünyada
Eğer aşk dedikleri doğruysa
Neymiş tanrım neymiş acısı, aşk acısı
Çeken bilir, seven bilir buymuş ya

Neymiş tanrım neymiş acısı, aşk acısı
Çeken bilir, seven bilir buymuş ya

Olur ya bir gün gelir ya
Olur ya kader bu ya
Olur ya benden başkasını
Gözün görmez olur ya

Alıştım sanki yalnızlığa
Alıştım senin yokluğuna
Alıştım ben gülüm
Sakın ağlama

Çetin Altan’ın dediği gibi, enseyi karartmamak gerek… Birileri halen Gemlik için mücadele ediyor. Olması gerektiği gibi. Ne fazla, ne eksik… Onlara destek olmak bizlerin elinde ve görevi… Belki Yaşar Kemal değilim ama Gemlik’i Gemlik kadar yazabildiğimi de biliyorum… Gemlik’i Gemlik gibi yazmayı da sürdüreceğim… Artık daha fazla kimse ihanet etmesin bu kente, başka bir şey de istemem zaten…

Orhan Veli’nin dediği gibi;

İçinde kötülüğü yok, biliyorum.

Yok, benim de yok ama…

Olmaz ki!

Böyle de yatılmaz ki!

Böyle yatma Gemlik, yeter…. Gerisini kelimelerim, öykülerim ve şiirler halleder…

Hafızama güveniyorum…

Memoriam Susmaz. Bunu da çok iyi biliyorum…

Gemlik’e Doğru…

Saygılarımla…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM