İSLAM DÜŞÜNCE SİSTEMLERİ İSLAMIN KENDİSİ DEĞİLDİR. ZAMAN VE TARİH ÜSTÜ DEĞİLDİR.
TAMAMEN BEŞERİ ÜRÜNLERDİR…
Hangi İslam ?
İslam dini ontolojik olarak iki ayrı varlık alanında kendini gösteriyor …
Birincisi HZ. Muhammedîn bedevi Arap toplumuna bizzat canlı ilettiği, enteraktif, zamansal, tarihsel ve mekânsal ilişki içindeki duyusal idraki (idrak-i hissi) sağlayan sözlü metin (hitap)…
B-İkincisi aktarım yolu ile tamamen beşeri yöntemle Arap olmayan bizlere iletilen ve bizlerin kendi akıl düzeyimizde kavradığımız, içinde yaşadığımız kültür ile buluşarak anlamaya çalıştığımız idrak-i akıl ile oluşmuş yazılı metin (MUSHAF /KİTAP )…
Birinci duruma muhatap olmuş olanlar tefsir, fıkıh, kelam, hadis gibi disiplinleri hiç bilmiyorlardı …
İkinci duruma muhatap olan bizler için ise İslam dini her ne kadar Kurandır dense de bizler tefsircinin anladığını, fıkıhçın çıkarımlarını ,hadisçinin anlattığı mutlak olmayan rivayeti ve kelamcının anlattığını anlarız.
İşte ok yaydan da bu zeminde çıkmakta…
Konu hangi İslam ?
DİN FELSEFESİ ÜZERİNE HİÇ BİR ÇALIŞMASI OLMAYAN DİN GÖREVLİSİ, SÖZLÜ METİN (HİTAP-VAHİY )İLE YAZILI METİN OLAN İKİ KAPAK ARASINA ALINMIŞ MUSHAF ARASINDAKİ ONTOLOJİK FARKI BİLMEZ …
İkisi özdeş değildir…
Özdeşlik ve içinde zorunlu bulunması gereken çelişmezlik ilkesi konusunda hiçbir bir bilgileri de yoktur .
*** *** ***
İslam dini dediğimiz sosyolojik olgunun insan zihninde 1400 yıl sonra aldığı şekli anlayabilmek için bence tefsir ,kelam ,fıkıh hadis bilmekten çok önce din felsefesi ve sosyolojisi bilinmelidir inancındayım …
Eğer İslam inancınızı, fıkıh, kelam, hadis ile başlatıp sabitleştirerek ve mutlaklaştırarak tabiri caizse su basmanlar seviyesine sorgulanmadan çıkarttığınız zemin üzerine oturtuyorsanız üzerine bina ettiğiniz İslam inancı bir çok soruyu cevapsız bırakacaktır.
Bu sefer nedenlerini izah edemediğiniz bir çok olayı ve konuyu ya tümden inkar edeceksiniz yada tümden kabul edeceksiniz .
*** *** ***
2017 yılında iki akademisyen tartışıyordu…
İlahiyatçı olan ”Peygamberin deve sidiği içtiğini bildiren hadis sahihtir. Bu sünnettir. Yapılabilir” diyordu …
Felsefeci olan bu hadise itiraz ediyor peygamberimizin asla böyle bir şey
yapmayacağını bu günkü dünya gözlüğü ile bakarak akıl yürütüyordu.
İşin garibi ikisi de İslam’ı ve Peygamberimizi savunuyordu…
Bunların ikisi de akademisyendi .
Ve ikisi de Müslüman dı…
İbn Haldun olsaydı ne derdi acaba ?
Muhtemel şunu derdi…
Putperest toplumlarında bir kültürü ,adeti, örfü ,geleneği ,giyimi, kuşamı, ayağına taktığı sandaleti, sakalı ve tedavi metotları vardır.
Özetle onlarında tıbbı vardır…
Peygamberimiz de o kültürün insanıydı.
İbn Haldun’a göre tıp nübüvvetin konusuna girmez…
Peygamber tıp konusunda bilgilendirilmedi .
O günkü tıpta peygamberimizin uyguladığı yöntem o kültürün bilgisine dayanır .
Ancak bu dinden değil yaşadığı toplumun kültüründendir…
(İbn Haldun Mukaddime 2.cilt Süleyman Uludağ sahife 1171)

Fakat bizler peygamberimizin HIRKASINI, sakalını bile TAPINMA OBJESİ YAPARAK Hz Hatice’ye, Ayşe’ye ,Ömer’e ,Aliye bile peygamber sevgisini öğreten toplumuz…
İNANCIN KANITA İHTİYACI OLMAZ…
Ramazanın son günlerinde gene sakalı şerif halka açılacak .
O gösterilen şeyin Peygamberimizin sakalı olduğuna inanan mebzul miktar insan var .
Halk dindarlığı velev ki olsun Peygamberimiz buna izin verir miydi? demez…
Putları yıkmak için gelmiş bir peygamberin kendinden sonra gelenlerin o sakalı “fetiş” haline getireceğini bilemez miydi ?sorusunu asla sormaz.
Beni seven sakalımı biriktirsin ,onu öpüp okşasın der mi? diye sorgulamaz…
Bunlar kurumsal dinin marifetidir .
Bu halka bu inancı kurumsal din öğretti…
*** *** ***
Hep aklıma Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşleri gelir .,

Hikayede “Hz. İsa, yeryüzüne, İspanya’ya iner. insanların içinde dolaşmaya başlar. İnsanlar onu tanır, derin sevgi ve saygıyla karşılar, dua eder. Bir gün, Sevila katedralinin önünde, gözü yaşlı bir annenin kızını diriltir,
Katedralin engizisyoncu kardinali, olanlara şahit olur, muhafızlarına İsa’yı yakalamalarını emreder. Ve tutuklanıp hapse atılır .
Hapiste ona evet sen HZ isa’ sın der ama bizim halka anlattığımız HZ İsa ve Hristiyanlık bambaşkadır. Senin bizim anlattığımız HZ İsa’yı ve Hıristiyanlığı yıkmana izin veremem der…
Ya Allah resulü HZ Muhammet farzı muhal tekrar dünyaya dönse ve bizim camilerimize girse kim bilir başına neler gelirdi?
Evet sen Hz Muhammet’sin ama bizim halka anlattığımız Muhammet ve İslam dini senin anlattığından çok farklı sen bizim düzenimizi şatafatlı gösterişli hayatımızı bozamasın denir miydi acaba ?
*** *** ***
EFENDİ KÖLE DİYALEKTİĞİ …
İnsanlık tarihi boyunca her dinde din adamı muhakkak Tanrıdan rol çalar .
Tanrı adına konuşur .
İnanmış kitleler üzerinde otoriteyi sağlayacak bir efendi olacaktır .
Bu “efendi” din adamıdır .
Dindar bilinç efendiye itiraz edemez .
Ettiği an kafir olur dinin dışında kendini bulur …
Bu yüzden koşulsuz itaat eder.
Din adamı o halkı ya ceza ile korkutarak yada mükafat ile ödüllendirerek onun ya davulcuya ya zurnacıya varmasın engeller .
Bunu yaparken de ben söylemiyorum Tanrı söylüyor der .
Bizde de farklı değildir .
(Yüzlerce örnek verebilirim ama çok basit bir örnek vereyim. Ramazanda kasti orucunu bozanın 61 gün kefaret orucu tutacağını söyleyen kimdir ?Allah mı? Allah adına konuşan ulemamı?
Dinin otoriter yorumunu bu din adamı sınıfı belirler .
Hakkında hükmü açıklanmamış binlerce meselede haramı, helali , mekruhu belirleyen bu din adamı sınıfıdır. Bunu da fıkıh kıyas yolu ile yapar .
Çıkarımını mutlaklaştır.
Oysa kendi mukayyet (eksikli )mutlak (tam) olan ise Allah tır…
Bu saatten sonra fail neden ve şari(hüküm koyan)kendidir. Allah Kendisi her konuda konuşur. Bilmiyorum diyemez.
Çünkü ne peygamber vardır hayatta ona itiraz edecek, nede bunu nerden çıkartacak diyerek onunla direk konuşacak bir Tanrı .
Hele önündeki yazılı metin Mushaf zavallıdır hiç konuşmaz, itiraz da edemez.
Çünkü hiçbir yazılı metin konuşmaz.
Onu konuşturan insandır…
Din kurumsal hale geldiğinde insanın işi bitmiştir.
Artık efendi din adamı sınıfı, köle de inandır …
SONUÇ YERİNE :İslam da din adamı sınıfı yoktur gibi genel kabul görmüş klişe cümle sık sık kullanılır. Evet yukarıda bahsettiğim ilk otantik İslam’da yoktur. Ancak HZ Muhammed’in tarih sahnesinden çekilmesinden sonraki oluşmuş kurumsal dinde vardır.