Abidin Uyar Yazdı; “Adalet nasıl kaybolur OLRİC?” Eristik Diyalektik…

Abidin Uyar Yazdı; “Adalet nasıl kaybolur OLRİC?” Eristik Diyalektik…

TARTIŞMANIN DA NAMUSU VARDIR …
Eristik diyalektik tartışma  sanatıdır.
Schopenhauer’ın eseridir ve  tam 38 hileden bahseder …
Bizler  bayılırız bu hileli tartışmaya …
Bir an önce rakibimiz yere serip haklı çıkmak isteriz  tartışmadan  .
En çok kullandığımız yöntem tartışırken olguyu bırakıp şahsa yöneliriz.
Buna AD  HOMİNEM denir…
Ör;(benim örneklerim)
  • Hurşit şöyle diyor .iktidarlar seçmene, gerçeği hiçbir zaman anlatmaz. Sürekli saklarlar (olgu )      
-Bırak şu Hurşit’i be arkadaşım ben  Hurşit’in  babasını tanırım  babası yalancının teki…(Hurşit’in  babasının yalancı olması, Hurşit’in yalan söylediğinin kanıtı değildir. Olgu ile  hiç alakası yoktur )
Yani Hurşit’in söylediği söz ile babasının yalancı olması arasında hiçbir bağlantı kurulamaz.
Bir başka kasıtlı yaptığımız hata.
Muhatabımıza onun söylemediği bir cümleyi sanki o söylemiş gibi  soru cümlesi olarak ona yöneltiriz .
Örnek;
-(A şahsı )Kuran sözlü bir metindir. Mushaf ise yazılı bir metindir. Bu iki şey özdeş değildir.
-(B şahsı )Ne yani sen şimdi elimizdeki  Kuranı inkar mı ediyorsun ?
 Dikkat edilirse buradaki örnekte (A şahsı ) Kuran ile Mushaf ayırımını  ontolojik(metafizik) olarak yapmıştır. Ağzından Kuranı inkar ettiğine dair bir cümle çıkmamıştır. Ama(B),(A)nın sanki Kuranı inkar ettiğini söylemiş  gibi soru yöneltmiştir.
(Gemlik’te Din felsefesi, sosyolojisi ve Özdeşlik  konusunda hiç bilgisi olmayan ama fetva makamındaki bir din adamıyla yaptığım tartışma böyleydi.)
OLRİC KİMDİR ? 
OLRİC tiplemesi, Oğuz Atay’ın çok ünlü olan Tutunamayanlar eserinin hayali kahramanı olarak bilinir.
Bende merhumdan ödünç almış ve facebook aleminin müşterisi iken bir zamanlar şiirlerimde bu hayali kahramanı  çok kullanmıştım …
Gel dedin…
Geldim…
Bak dedin…
Baktım…
Bir de gör diyorsun…
Olmaz diyorum Olric!…
Senin baktığın yerde maviler düşmüş yeryüzüne…
Benim  gördüğüm yerde maviler gökyüzünde…
Sen ve ben Olric…
Bakıyoruz…
Ama çok farklı şeyler görüyoruz
20/ Nisan7 2013 Gemlik(Abidin)  …
Bakmak ile görmek aynı şey değildir…
Baktığımız şeyler, bakış açımızın bir ürünüdür, ama neye dikkat ettiğimiz karakterimizin bir ürünüdür. – John Locke,
Klasik ifadesi ile ;
“Bakmak, yalnızca bir yön değiştirme hareketidir; ancak her baktığınız  şeyi göremezsiniz”
Göz organı bakmaya yarar …
Görmek ise baktığınız  şeyi anlamak ve  anlamlandırmaktır.
BAKTIĞIMIZ ŞEYİN İÇİNDE AHLAKI GÖREBİLİYORMUYUZ?
Şovmen ve oportünist dindarlar  Ramazan ayına bakarlar…
Lakin içindeki Ahlak felsefesini  asla göremezler …
Sloganları sadece bir ezberi tekrar  etmektir…
– Hoş Geldin, Gönüllerin Sultanı Ramazan! 
Bizde Ramazan dendiğinde belediyeler ,meslek örgütleri dahil bir çok kuruluş iftar sofrasını hatırlar.
Zekat toplayıcı din pazarlayan dernekler en ön saftadır …
            *** *** ***
Bir hadise göre  Ramazan ayında Cennet kapıları açılır …
Cehennem kapıları kapanır…
Şeytanlar zincire vurulur …
Fakat bizler nedense Ramazanda dahi özelikle siyasetin iktidar kavgalarında şeytanların  zincire vurulduğuna hiç tanık ol(a)mayız …
            *** *** ***
Makama, kamu parası ile saltanata ve güce  tapanlar  her türlü kötülüğü  Ramazanda da yaparlar … 
Hırsları, kötülük yapma arzuları aynı hızla devam eder.
Peki kimdir bunlar ?
Tanrı tanımaz ateistler mi?
Hayır!
CUMA HUTBESİNDE OKUNAN O    AYETE PARTİLİ DİNDAR  İNANIRMI ?
   Her Cuma hutbesi sonunda “Muhakkak ki Allah adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder. Çirkin işleri, fenalığı ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” diye edilen dua ne okutanda(diyanette) ne okuyanda(görevlide) ne dinleyende(cemaatte)ne  kamu görevlisinde ne yönetici sınıfında, ne yönetilende (seçmende) en  ufak bir farkındalık  yaratmaz…
Nedeni bilkuvve bilfiil ayırımında yatar.
 BİLKUVVE BİLFİİL AYRIMI…
Din bilkuvve(potansiyel)olarak içinde iyiliği adaleti barındırsa da bilfiil olarak tek başına varlık sahnesine çıkamaz …
Dinin bilfiil hale gelmesi için muhatap olduğu insanın kalitesi önemlidir …
Yani Ramazan ayı, Cuma günü, Kadir gecesi otomatik olarak insana bonus kartı dağıtmaz.
Dağıtsaydı, şeytanlar  otomatik olarak kötülükten men edilip elleri ayakları bağlansaydı bu kötülükleri yapan ortalıkta gözükmezdi .
İmar rantları olmaz .
Kamu kaynakları eşe dosta dağıtılmaz, Adaletsizlik olmazdı .
Hukuk katledilerek binlerce KHK lı (aile)insan perişan olmazdı.
Hiç olmazsa Ramazan ayı gelindiğinde o kafalar yastığı değdiğinde yahu bu işin sonunda birde çetin hesap günü var denilirdi.
DİNDAR BİLİNÇ NEDENSELİK İLKESİNİ BİLMİYOR …
Neden nedenli ilişkisi…
Ramazan ayı ancak erdemli dindarla buluşursa ortaya güzellik çıkar.
Buradaki güzellik nedenli ise ortaya çıkışının  “nedeni” erdemli insan ve  Ramazan ayının buluşmasıdır .
Ramazan ayı ancak adaletli, ahlaklı yönetici sınıfı, yönetilen(seçmen)ve  bürokratla buluşursa “ başı rahmet, ortası mağfiret sonu cehennem azabından kurtuluş olabilir…
 Tıpkı tohum ve toprak  gibi.
Her ikisinin içinde de potansiyel olarak ağacı ortaya çıkartacak kapasitesi vardır
Lakin tek başına hiçbiri ağacı meydana getiremez .
Toprak ve tohumun buluşması gerekir …
Eldeki İslam tohumunun kaliteli, mükemmel  olması yetmez…
O İslam tohumunu ekecek kaliteli toprağınız yani insanınız, bürokratınız, yöneticiniz, yönetileniniz ,politika yapıcınız, kanun koyucunuz ve adaletle uygulayıcınız yoksa DİN işlevsel değildir .
Din tek başına bu işi başaramaz…
İkisi arasında dikotomik  bir ilişki vardır.
(biri olmadan diğeri olamaz )
ADALET KAYBOLDU DİYE VERİLEN BİR DİLEKÇENİN HİKAYESİ …
Susun !!!
Hepiniz susun!!!
Sen de sus, Mahmure, Şukufe …
Sen de sus dedikoducu Mualla, ırz düşmanı Murtaza…
Sende sus  rüşvet almaktan bıkmayan bürokrat  Buknettin …
Sende sus dolgu malzemesi encümen üyesi koca kafa Ruknettin…
Sende sus imar oyunlarında her taşın altından kalkan imar komisyon üyesi Şubnettin ..
Bi susun lan!! !…
Sen konuş …
Mahallenin müzmin bekarı Nusrettin …
Yirmi beşinde dul kalmış Ayşe bacım ..
Beş yetimle kala kala kalmış doksanlık Davut dayı …
 
Deli Şükriye, fıttırık Hüssam …
 
Sizleri dinliyorum …
 
“ADALET ” kayboldu diye dilekçe vermişsiniz….
 
Nasıl kaybolur ADALET ?
.
Nüfus kayıtlarında aradım …
 
Tüm doğumları taradım …
 
Hastaneden hastane ye koşturdum …
 
Tek tek tanıkları dinledim
 
Yok ,yok, yok …
 
Bilen yok, gören yok, tanıyan yok …
 
KİM BU “ADALET”?
 
Ne ebe raporu …
 
Ne bir iz …
 
Ne mahalleye taşınmış böyle biri…
 
Ne gümrükten geçmiş böyle biri …
 
Ne oy kullanmaya gelmiş böyle biri…
 
Ne facebook’ta hesabı var …
 
Ne tweeter’ de hesabı var ..
 
Tekrar eşkal bildirin …
 
Ne yer ne içer bu “ADALET”?
 
Ne biçim şey bu “ADALET “?
 
KİME  BENZER  BU “ADALET”?…
 
İmza: Müddeiumumî
 
Gemlik/ 2016(Abidin)
 
 

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM