Erdem gücün terbiyesidir .
Güç ancak bağışladığında güçtür.
Erdem hakkınızken hakkınızdan fedakarlık etmenizdir.(Dücane )
*** *** ***
Bana yasalar senin canına okuma hakkını veriyor .Çünkü yasaları ben yaptım .Her şey elimin altında. İstediğim insanı bir sözümle tutuklatabilir hapse attırabilirim. Mahvedebilirim. Ezer geçerim . Yasalar bu hakkı bana veriyor ama bu hakkımı kullanmıyorum .
Özetle Erdem ahlakı budur.
*** *** ***
O kadar şaşkındım ki papanın Müslüman olduğu haberi gelseydi beni bu kadar şaşırtmazdı …
O isim benim için anayasa hukukunda bir otorite idi …
Çok ciddi anayasa ihlallerini anlatıyor sisteme ve sistemi var eden güçlere çok ciddi eleştiri getiriyordu …
AHİM dahil Anayasa mahkemesi kararların uygulanmayışından çok şikayetçi idi .
Hem ülkenin ödediği tazminatları, hem insan denilen canlıya yapılan telafisi asla tazminatla giderilmeyecek ömürden çalınan hak ihlallerini, hukuki bir dille, neden olmaması gerektiğini anlatıyordu …
Aslında dindarların hiç umurunda olmayan bu şikayetler içinde insani, vicdani, imani ve İslami ilkeler vardı…
Merhum eşleri de çok kıymetli hukukçuydu … …
Her yazısını okumaya her konuşmasını imkanım ölçüsünde dinlerdim …
İÇİNDEN ÇIKAMADAĞIM DİLEMMA(İKİLEM)…
1)Ben siyasetin ahlaklı kalarak yapılmayacağı inancındayım …
2)Fakat ben aynı zamanda siyasetin ahlaklı insanlar tarafından yapılması gerektiğine de inanmaktayım …
Ne demek şimdi bu!(?)
Bir biri ile çelişen iki inanç …
TEORİDE MÜKEMMEL OLAN PRATİKTE OLMAYABİLİYOR…
BİRİNCİ İDDİAM…
(Not: Bu iddialarım iktidara gelebilecek veya gelme gücü toplumda bulunan siyaset kurumları içindir. Yoksa iktidara hiç gelme şansı olmayan bir partinin içinde kalıp, haklıyı, adaleti, doğruyu , savunmak ve de ahlaklı kalmak çok kolaydır.)
Bir insan, bir partide aktif görev aldığında, savunduğu tüm ahlaki ilkelerini parti disiplinine uymak adına partili edebiyat (LENİNİN parti örgütü ve partili edebiyatı) yaparak ve partisinin en ahlaksız ve haksız uygulamalarına hiç ses çıkartamayacağını bilerek, inançlarını ve ilkelerini en baştan partinin kapısı önüne bırakıp kapıdan içeri öyle girmek zorundadır …
Çünkü artık onun parti içinde yükselmesi, dünyevi kazanımlar elde etmesi, patronaj (patronun yanaşması-lider sultası/diktası ) ilişkisi içinde muhakkak liderine sadık kalması ile gerçekleşir…
Kişiliğinden fedakarlık etmeden bunu asla kimse başaramaz .
Bu yüzden erdemli olan insanlar siyaset girmemelidir …
O sadece ona sağlanan menfaat karşılığında emredileni yapmak ve saldırılması gereken hedeflere saldırmak için görevlendirilmiştir …

Yorumsuz…
(Bu karikatür Twitter’dan alınmıştır)
İKİNCİ İDDİAM …
Erdemli insanlar muhakkak siyasete girmelidir. Erdemli insanlar siyasete girmezse, ahlaklı insanlar elini taşın altına sokmazsa, ülke kötü insanların elinde uçuruma gider…
Değiştirici ve dönüştürücü aktör olarak muhakkak iyilerin sayısı artmalı ve devlet yönetimine talip olmalıdırlar.
Kötüler kendi aralarında nasıl örgütlü güç oluyorsa, iyilerde kendi aralarında örgütlenmeli ve kötülerle savaşmak için çok güçlü olmalıdırlar …
Görüldüğü gibi birinci iddiam ikincisi ile çelişiyor.
PARADOKSUN FELSEFESİ…
Paradoksun felsefesi “kendi içinde çelişkiliymiş gibi görünen, mantıksal olarak hem doğruluğu, hem de yanlışlığı kanıtlanabilen önerme” dir …
Bu iddialarım içinde hem yanlış hem doğru kanıtlanabilen önermeleri barındırıyor …
Mesela insan adil olmalıdır önermesi içinde mutlak doğruyu barındır.
Fakat bu sefer adil olmanın kriteri nedir sorusu gündeme gelecektir.
Kime göre adil olmak?
Örneğin bir soyguncu için adil bir hükümdar onu cezalandırmayan hükümdardır veya affedendir.
Ve bu suretle namuslu bir yurttaş olma ihtimali de olabilir …
Tabi tam tersi de olabilir …
Bir başkası için ise ibretlik bir ceza verip başkalarının da o suçu işlemesini engelleyen olabilir…
Bu durumda da psikopat, suça karşı bağışıklı asla ıslah olmayacak bir insan tipide çıkabilir.(Toplum veya devlet düşmanı)Veya tam tersi de olabilir …
Yani her iki durumda da beklenen sonuç alınamaya bilinir.
Fakat adil olmak her iki taraf içinde aranan şart ve mutlak doğrudur.
Ancak sonuçlarının da mutlak doğru veya mutlak yanlış çıkacağı baştan belli değildir.
Yasalarda bunun için zaman zaman değiştirilir. Cezalar artar veya azabilir …
İslam siyasi düşünceler tarihi bize ne anlatır?
Aşağıdaki eseri tavsiye ederim …

İktidar kavgalarının, oluk oluk akıtılan Müslüman kanın, gene Müslümanlar tarafından neden akıtıldığının bir nedeni olmalı değil mi?
HZ. Ayşe ile Hz. Alinin paylaşamadığı neydi?
Biri Hz peygamberin eşi, diğeri hem amca çocuğu hem damadıydı .
İbn Haldun;
“Geçmiş, geleceğe suyun suya benzediğinden daha fazla benzer” der …
Geçmişte iktidar savaşları için neler olmuş ise bugün de benzeri olmakta …
Allahtan idam cezası kalktı …
Yoksa siyaseten katl için yüzlerce delil, siyaseten (hukuksal değil)üretilir uydurulur, bulunurdu …
Gyges’in Yüzüğü”deneyi .
Acaba bizler elimize iktidar gücü geçtiğinde ve her alanda korkutan olduğumuzda bizde bu erdem duygusu kalacak mıdır?
Bunu test edilmeden nasıl anlayacağız?
Ben asla yap(a)mam derken kanıtımız nedir ?
Konu, Sokrates ve Eflatun’un abisi Glaukonun arasında geçen bir tartışmadır.
Glukon bir adalet felsefesi tasarlar.
Bu tasarıya göre ideal olan, yakalanmadan ya da ceza almadan ve başka kişilerin aynısını size yapabileceği ihtimalinden hiç endişe duymaksızın suç işleyebilmektir.
Glukon, görüşünü desteklemek için “Gyges’in Yüzüğü” düşünce deneyini ortaya atar.
Gyges, Lidya kralının hizmetinde olan mütevazı bir çobandır. Bir gün, koyunlarını otlattığı yerde deprem olur ve zeminde bir çukur açılır. Çukurun içine girip baktığında farklı farklı garip objelerle birlikte bir yüzük bulup parmağına takar. Daha sonra bir çobanlar toplantısında yüzüğü sola çevirince diğerlerinin onu göremediğini fark eder. Yüzükle görünmez olmuştur.
Bunu fark eden Gyges, kötülük yapmaya girişir. Mesaj iletme bahanesiyle saraya girer ve Kraliçe’yi baştan çıkarır. Gyges’in sadakat yemini ettiği Kral’ı öldürmek için kafa kafaya verip komplo kurarlar ve onun ölümünden sonra Gyges tahta geçer.
Glukon bu düşünce deneyinin genel olarak insanın doğasını temsil ettiğini düşünür. Eğer cezasını çekmeyecek olsaydık hepimiz Gyges gibi davranırdık dilediğimizce çalar, öldürür, akla gelebilecek her suçu işlerdik.
Konuyu daha uzatmadan neticeye varmak istiyorum.
Yazılarım çok sıkıcı.
Sebebi felsefe yaparak düşündürmeye çalışıyorum lakin ne felsefeci ne herhangi bir konuda uzman değilim …
SONUÇ YERİNE :
Çoğu insanın adaletli bir insan olup cezalandırılmaktansa, adaletsiz bir insan olup ödüllendirilmeyi seçeceği bir gerçektir .
Yani ona sunulan menfaatler onun hayatta her zaman karşına çıkacağı bir fırsat değildir.
Fakat tabi ki ihtimal olarak tersi de mümkündür.
Glukon’un örneğinde olduğu gibi her zaman adil olmak için çok sebebimiz olmayabilir.
Fakat bu doğru olsa bile, adaletin kendi içinde iyi olduğu gerçeğini değiştirmez …
Bazen adil olmak için öne sürdüğümüz sebepler başka sebeplerle karşılaştığında vaz geçile bilinir.
Özetle yapmamız gereken ile yaptığımız arasında paradoks yaşanabilir…