Şeriatta hile nasıl yapıldı…
Bilme faaliyeti kişinin kendisinin bilmediğini fark etmesi ile başlar.
Önce merak eder…
Merak bilmiyorum ama öğrenmek istiyorum demektir.
Ve bilmek isteyen, bilinmek isteyen şeye yönelir.
Bu ilişki sonrası bilgi ortaya çıkar.
Fakat bunu anlamak için felsefe çalışmak şart.
Çünkü Kavram nedir bunu bilmek gerekir.
Kavramlar soyut şeylerdir.
Ve kavramlar tarih içinde kendilerini açığa çıkarttır .
Eğer siz o tarihe tanıklık etmemişseniz o kavramı muhayyilenizdeki imge ile tasarlarsınız .
Fakat o imge kavramın aslı değildir.
Kavramın bir kendisi, birde zihindeki muhayyiledeki tasarımı vardır.
Örneğin şeytan dediğimizde ,elinde mızrak kulakları sivri, kuyruklu çirkin bir varlık zihnimizde belirir.
Oysa bu şeytanın bu kendisi değildir.
İşte Riba kavramı da tarih içinde kendini açığa çıkartmıştır.
Bu kavramın bir kendisi, sosyolojik zemini aktörleri ve uygulanışı ile tarih içinde kendini göstermiş şekli vardır.
Buna tefecilik diyoruz ama bu bile kavramı tam karşılamıyor .
Çünkü borçlunun bedeni ,çocukları, karısı borç verenin mülkü oluyor .
Köle ,cariye olarak onun emrinde borç ödeninceye esir olarak kalıyor.
Köle ve cariye hukuku uygulanıyor.
Zaten bu borcu ödeyecekmişsin yoksa ribalandıralım mı ?denilip borçlu “Riba” landır dediğinde borçlu bunları da kabul etmiş oluyor .
Özetle her Riba işlemi (otantik bu kavramın aslı) tefecilik (faizdir)dir .
Ancak her faizli işlem(sonradan ortaya çıkan şartlarla iktisadi fonlama teknikleri) Riba değildir.
İşte bu iktisadi gerçekle yüz yüze kalan ulema, bu sefer haram dediği işlemi arkadan dolanarak delmek için bir sürü uyduruk yöntemler bulmuştur.
Değişim sosyolojisin içinde üretim faktörlerinin de değişmesi …
Sanayi devrimi sonrası üretim araçları içinde sermaye emek den daha fazla değerli olmuştur…
Bunun sebebi de çok basittir.
İnsanlar ulaşmak istedikleri hedef en kısa zamanda ulaşmak istiyordu.
Ve zaman çok kıymetliydi.
Artık çiftçi tarlasını veya zeytinliğini sürmek için 100 birim emek kiralayıp 15 günde çapalatmak veya belletmek yerine en gelişmiş traktör ile 2 günde sürmek istiyordu .
Hem zamandan kazanacaktı hem daha az emek kiralayacaktı .
Artık müteahhit bir katın betonunu elle döküp 100 birim emek kiralamak yerine ,kalıpları 1 ayda sökmek için en gelişmiş hazır beton tekniğini kullanacaktı.
Ve böylelikle daireyi en kısa zamanda teslim edecekti.
Artık bir baba okuyan çocuğuna posta haneden havale çıkartmak yerine masrafsız internet bankacılığı ile saniyenin onda biri sürede parayı çıkartacaktı
Bu sürede 100 birim posta çalışanına da ihtiyaç kalmayacaktı .
Çünkü zaman çok kıymetliydi .
Zaman tercih teorisi Marksın en ifrit olduğu bir teori olacaktı.
* Rothbard’a göre, insanlar ulaşmak istedikleri amaçları en kısa zamanda gerçekleştirmeye çalışırlar. Bu durum zamanın kısıtlı ya da nadir olmasından, dolayısıyla idareli kullanılması gereğinden kaynaklanır. Amaca ne kadar kısa sürede ulaşılırsa o kadar iyidir. Aynı şekilde, bir üretim süreci ne kadar kısa süreli olursa üretici için o kadar iyidir. Rothbard zamanlar arasında yapılan bu tercihi zaman tercihi olarak adlandırıyor ve evrensel bir olgu olduğunu söylüyor.
Zaman tercihi şu anda elde edilebilecek doyumun gelecekteki doyuma tercih edilmesi ya da mevcut bir malın gelecekteki bir mala tercih edilmesi olarak da tanımlanabilir. Şu andaki malın gelecekteki mala tercih edilmesinin tek koşulu, iki maldan elde edilecek tatmin derecesinin aynı olmasıdır. Böyle bir durumda malın tüketimini ertelemenin anlamı yoktur. Öte yandan eğer gelecekteki mal mevcut maldan daha fazla tatmin sağlıyorsa, gelecekteki mal tercih edilir.
İşte bu vasatta üretim araçları içinde sermayenin değeri çok arttı .
Artık tarım toplumunun ihtiyaç duyduğu pazu gücünü kiralayan emeğe talep azalmıştı.
Sabit sermaye denilen makineler, bilgi saraylar gelişmiş teknolojiler artık dağı bile deliyor üretimde en önemli faktör bu alet ve edevatlar oluyordu .
Ve yatırımlar için başta devletin sonra şirketlerin nakit paraya olan ihtiyaçları arttı.
Osmanlı bunu görmüştü …
Çünkü bu parayı kimse bedava vermezdi …
Osmanlı döneminde itibaren paraveren vakıflarla alakalı fetva…
KANUNİ Sultan Süleyman zamanında resmi faiz oranı, Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin fetvasıyla yüzde 12 olarak tespit edilmişti. Konjonktüre göre yüzde 10-15 arasında değişiyordu. Aynı dönemde merkantilist-kapitalist Avrupa’da faizler yüzde 4-7 arasında değişiyordu..
Klasik fıkıhta bu gerçeği görmüştü…
Lakin gömleğin ilk düğmesi baştan yanlış iliklenmişti ..
Buna bir kılıf bulunulmalıydı …
Değişim sosyolojisi karşısında sermayenin zorunlu bulunması gerekliydi ve Faizli işleme bir çare bulundu
Yukarıda anlatmaya çalıştığım ama muhtemelen anlatamadığım gerçeklik (çünkü bu yazımda ,başlığına bakılıp okunmayacak inancındayım) sanayi toplumunun çok hızlı değiştiği ile alakalıydı.
Fıkıh ise hala 1400 yıl geride kalmıştı .
Sermaye üretim araçları içinde o kadar çok önem kazandı ki kiralanacak paranın muhakkak bulunması ama işlemin isminin de mutlak değişmesi gerekiyordu …
Faizli işlemin kâr payı olarak servis edilmesi zorunluluktu.
Katılım bankalarının hikayesi …
Katılım bankaları neden faize yakın kâr payı dağıtır?
Önce size uzun yıllardır meraklısı olarak araştırdığım bir konu olan katılım bankaların fonlama çeşitlerini izah edeyim …
Katılım bankalarının fonlaması kaç çeşittir?
Murabaha (Muamele-i Şer’iyye)
Müşareke/Muşaraka (Kar – Zarar Paylaşımı))
Mudaraba/Mudarebe (Kar Paylaşımı)
Leasing/Finansal Kiralama (İcare)
Selem/Salam Satış Yöntemi
İstisna Yöntemi
Sukuk (Gelir Ortaklığı Senedi)
Factoring…
Bu yöntemlerin birçoğu hem batı da hem Türkiye de uygulanmakta yeni keşfedilmiş bir şey değil)
Risk sermayesi (Venture Capital) Ortaklığı ; Risk sermayesi; finansal gücü yeterli olmayan yeni girişimlerin, yatırım fikirlerini gerçekleştirmeye, bir başka deyişle, fikirlerinin ticarileştirilmesinde karşılaştıkları finansman gereksinimlerinin karşılanmasına olanak sağlayan bir yatırım finansmanı biçimidir.
Niçin bu fonlama teknikleri uygulanmıyor da % 90 Murabaha uygulanıyor…
Murabaha nedir?
Murabaha (Muamele-i Şer’iyye)
)
Bir adı da Muamele-i Şer’iyye olan Murabaha; bir malın alış fiyatı veya maliyeti üzerine belirli oranda bir kar eklenerek ve müşteriye maliyet konusunda bilgi verilen bir satış türüdür.
Modern anlamda uygulanan murabaha ise müşterinin talep ettiği bir malın faizsiz çalışan bir banka tarafından malın peşin alınıp, isteyen müşteriye, anlaşılan oranda bir kar ilavesiyle vadeli olarak
satılmasıdır (Bulut ve Er, 2012).
Türkiye uygulamasında adı kurumsal işletmelerde “Üretim Desteği”, bireysel işletmelerde ise “Bireysel Finansman Desteği” olarak kullanılmaktadır. Türkiye’de ve tüm dünyada faizsiz bankaların işlem hacminin %90’ını aşan bir hacme sahiptir (Durmuş, 2011).
Murabahanın caizliği konusunda önemli çekinceler ve tartışmalar mevcuttur.
Örneğin, müşteri ile banka arasında yapılan “çerçeve sözleşmede” malın eksik ya da kusurlu çıkması durumunda veya satıcı tarafından malın alıcıya teslim edilmemesi halinde bankanın herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını belirten maddelerin varlığı ciddi tenkitlere neden olmuştur .
Diğer yandan, murabahaya konu olan malın henüz banka tarafından satın alınmadan önce müşteri ile yapılacak “vadeleşme” ilişkisi, “yanında olmayan şeyi satma” gibi yasakların ihlal edildiği yönünde bazı eleştirilere maruz kalmıştır (Durmuş, 2011).
Osmanlılarda murabaha (muamele-i şer’iyye) göstermelik satış işlemi olarak kullanıldığı için faizin hileli yollarından biri olarak kabul edilmiştir. Murabaha kelimesi Osmanlı Devleti’nde zamanla
faizcilik ve tefecilik anlamında kullanılmıştır (Bayındır, 2007).
Kimi alimler ise murabahayı iyne satışa benzetmiştir.
İyne satış ise bir faiz hilesidir (Aktepe, 2012).
Sorularla İslamiyet adlı site …
Bu soru soruluyor bu siteye …
SORU; Kanuni Sultan Süleyman zamanında resmi faiz oranı, Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin fetvasıyla yüzde 12 olarak tespit edilmişti.”
– Bu konu hakkında ne dersiniz?
Cevap;
İnsanların ihtiyaç yüzünden tefecilere düşmemesi ve açıkça faiz alıp vermemesi için adına “muâmele” denilen bir çeşit çözüm (hile, çare) üretilmiştir; yani Osmanlı resmen faize cevaz vermemiş, muâmele usulü ile ihtiyaç duyulan paraya ulaşma yolunu açmıştır.
Hile-i şer’iyye
Kelime anlamı itibariyle “meşru çare, hukukî çözüm yolu” demektir. Aynı anlamda, mahreç ve hile kelimesinin çoğulu olan hiyel de kullanılmaktadır.
Dinî bir kavram olarak, yasaklanmış bir sonucu elde etmek amacıyla, şekil bakımından kurallara uygun bir
Işlemi vasıta etmek; fiil ve işlemleri dış görünüş ve şekil itibariyle kurallara uygun hale getirmek şeklinde tanımlanabilir.
Dinî ve hukukî kurallar, toplumsal hayatı düzenlemek amacıyla, bireylerin davranış ve hareketlerine birtakım kısıtlamalar getirmiş; bazı yükümlülükler koymuştur.
Ancak fert çeşitli düşüncelerle bu hükümlerden kaçmak isteyebilir. Bu ihlalin doğrudan meydana gelmesi dinî ve kanunî müeyyideyi de gerektirdiğinden, fert hem isteğine ulaşmak ve hem de müeyyideye çarptırılmamak için kanuna karşı hileyi çıkar yol olarak görür.
Kurallara karşı hile, genel olarak meşru vasıtaları kullanarak gayrimeşru sonuçlara ulaşmak ve meşru vasıtalarla meşru sonuçlara ulaşmak şeklinde olabilir. Hanefîlere göre, bir hakkı veya dinî bir hükmü iptal etmeyen, meşru yollarla meşru neticelere ve helallere
ulaştıran, günaha düşmekten kurtaran hileler caiz kabul edilmiştir.
Meselâ, “şunu yaparsam eşim üç talakla boş olsun” diye yemin eden bir kişinin yemin ettiği bu şeyi yapması zaruri olursa, bir talakla eşini boşayıp bu eylemi yaptıktan sonra tekrar eşine dönmesi böyle bir hiledir.
Üç talakla boşanması halinde tekrar geri dönmesi mümkün olmadığından, bir talakla boşanmak suretiyle iki hakkını muhafaza etmek amacıyla yapılan bu hile caizdir. Zira, yapılan bu hilede hem ulaşılan sonuç hem de vasıta helaldir. Ancak meşru vasıtalar kullanılarak gayrimeşru neticelere ulaşma kastıyla yapılan hile caiz değildir.
Katılın Bankaları çok önceden tıpkı faiz gibi nasıl oluyor da dağıtacağı Kâr payını önceden taahhüt ediyor ?
Önceden bir tutar üzerinde anlaşmak müşarekeyi geçersiz kılar.
Örneğin bir ortağın önceden 10TL kar payı alacağı üzerinde yapılacak bir anlaşma müşarekeyi geçersiz kılacaktır (Bayındır, 2007)
Kaynak;
Katılım bankacılığı kitaba uymak mı kitabına uydurmak mı Ahmet Terzi
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/149877