“ÇOCUKLAR DÜNYANIN DÖRT BİR YANINDA HAKLARINDAN MAHRUM BIRAKILIYOR”

20.11.2025
5
A+
A-
“ÇOCUKLAR DÜNYANIN DÖRT BİR YANINDA HAKLARINDAN MAHRUM BIRAKILIYOR”

Bursa Barosu Çocuk Hakları Merkezi’nin 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü Basın Açıklaması

“ÇOCUKLAR DÜNYANIN DÖRT BİR YANINDA
HAKLARINDAN MAHRUM BIRAKILIYOR”

Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilmesinin yıldönümünde, bu sözleşme ile belirlenen ve garanti altına alınan çocuk haklarının ihlalleri tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de artarak devam ediyor.

Bursa Barosu Çocuk Hakları Merkezi’nce (ÇHM), 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü nedeniyle basın açıklaması yapıldı. Bursa Barosu Başkanı Av. Metin Öztosun ile yönetim kurulu üyeleri, ÇHM üyesi avukatların katıldığı basın açıklamasını, merkez üyelerinden Av. Ebru Yıldız okudu.

2025 yılında da çocukların, dünyanın pek çok yerinde yaşamlarını, hayallerini ve geleceklerini kaybettiğini, kimilerinin savaş enkazlarının arasında, kimilerinin açlıkla, kimilerinin de işyerlerinde ya da cezaevi duvarlarının ardında hayatta kalmaya çalıştığı belirtilen açıklamada şöyle denildi:

“20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü, çocukların yalnızca geleceğimiz değil, bugünümüz olduğunu bir kez daha hatırlatmaktadır. Bugün tüm devletlerin ve toplumların çocukların yaşama, korunma, gelişim ve katılım haklarını güvence altına alma sorumluluğunu yeniden hatırlaması gereken gündür. Veriler çocukların hala dünyanın dört bir yanında en temel haklarından mahrum bırakıldığını göstermektedir.

Son yıllarda Ortadoğu da ki savaşların en büyük mağduru yine çocuklar olmuştur. Birleşmiş Milletler ve UNICEF verilerine göre, Gazze ve Batı Şeria’da binlerce çocuk öldürülmüş, yüz binlercesi okuldan mahrum bırakılmış ve on binlercesi ağır beslenme yetersizliğiyle, açlıkla karşı karşıya kalmıştır. UNICEF’e göre yalnızca Gazze’de beş yaşının altında 322 bin çocuğun, hayati düzeyde besin eksikliği nedeniyle yaşamı risk altındadır. Ayrıca 2025’in ilk yarısında 600’den fazla çocuk evlerinin yıkılması sonucu yerinden edilmiştir. Sudan’da da 15 milyondan fazla çocuk insani yardıma muhtaç durumda olup 3,2 milyon çocuk da akut yetersiz beslenme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Doğu Türkistan ise Uygur çocuklarının ailelerinden zorla ayrıldığı, anadilinde eğitim haklarının engellendiği ve kültürel kimliklerinin sistematik biçimde bastırıldığı yönünde uluslararası raporlarla gündeme gelmektedir. Bu tablo çocukların yalnızca fiziksel değil, duygusal, eğitsel ve toplumsal olarak da derin bir travma yaşadığını göstermektedir.

Çocukların çalıştırılması, erken yaşta evlendirilmesi, eğitimden koparılmaları ve suça sürüklenmesi, her şeyden önce bir yoksulluk sorunu olup, gelir adaletsizliğinin en yüksek olduğu ülkeler arasında yer alan Türkiye’de de nüfusun çeyreğinden fazlasını meydana getiren çocuklar söz konusu olumsuz durumdan en fazla etkilenen gruplardan birisidir. Resmi kaynaklara göre çocuk refahında önemli bir gerileme yaşayan Türkiye’de yoksulluk riski altında olan çocukların oranı, toplam çocuk nüfusuna oranla %34’e ulaşmıştır. Bir diğer deyişle her üç çocuktan birisi yoksulluk tehdidiyle karşı karşıyadır. Yoksulluk, çocukların kaygı ve depresyon gibi ruhsal sorunlar yaşamasına da yol açmaktadır.

Ekonomik krizin derinleştirdiği bu yoksulluk koşulları, çocukları koruyucu mekanizmalardan en başta eğitimden kopararak, onları sömürüye, istismara ve şiddete açık hale getirmektedir.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının verilerine göre 171895 çocuk bakım verilemediği için ailesinden koparılma riski ile karşı karşıya. Yani on çocuktan dördü yoksul durumdadır. Çocuklar okula aç gitmekte, açlıktan ve beslenme yetersizliğinden gelişememektedir. Bu da yoksulluğun ağır bedelini küçük yaştaki çocukların üstelendiğini göstermektedir.

Ayrıca FİSA Çocuk Hakları Merkezi’nin 2025 yılı Ocak–Ağustos dönemini kapsayan medya izleme raporlarına göre, yalnızca yılın ilk sekiz ayında en az 622 çocuk önlenebilir nedenlerle hayatını kaybetmiştir. Bu ölümlerin büyük bir kısmı trafik kazaları, ihmaller, ev kazaları, yangınlar ve çocuk işçiliğine bağlı iş cinayetleri kaynaklıdır.

Bu bakımdan çocuk haklarına yönelik en büyük ihlallerden biri de çocuk işçiliğidir. Çocuk işçiliği en genel anlamıyla özellikle 0-15 yaş aralığındaki çocukların çocukluklarını yaşamalarını engelleyen, çocukları potansiyellerinden, saygınlıklarından, eğitimlerinden alıkoyan, fiziksel, zihinsel ve ruhsal gelişimleri açısından zararlı olabilecek işler olarak tanımlanabilir. Çocuk işçiliği ve sömürüsü bugünün dünyasında milyonlarca çocuk için her gün tekrar eden acı bir gerçektir. Bu çocuklar tehlikeli koşullar altında çalışmalarının yanı sıra çoğu zaman çocuk istismarına ve sömürüye de maruz kalmaktadırlar.

Okuldan kopan veya eğitime erişimi yetersizleşen çocuklar, ekonomik krizin ve yoksulluğun etkisiyle hızla çalışma hayatına itilmektedir. Bu süreci hızlandıran ve meşrulaştıran en önemli mekanizmalardan biri de Mesleki Eğitim Merkezleridir. MESEM’ler, çocukları “stajyer” veya “çırak” adı altında, çoğu zaman asgari düzeydeki denetim ve korumadan dahi yoksun şekilde doğrudan işyerlerine yönlendirilmekte, böylece çocuk işçiliği bir “eğitim” modeli olarak normalleştirilmektedir. Okulun sağlayacağı sosyal ve gelişimsel becerilerden mahrum kalan bu çocuklar, düşük ücretli, güvencesiz ve tehlikeli işlerde “çocuk işçi” olarak sömürülmektedir. Son dönemde artan “iş cinayetleri” vakalarında Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) ve çıraklık sistemi içinde yaşanan iş kazaları da dikkat çekmekte olup, resmî ve sivil toplum verileriyle bildirilen örnekler, MESEM’e bağlı ya da MESEM’li öğrencilerin staj/çıraklık yaptıkları işletmelerde ağır kazalara uğradıklarını; 2024–2025 döneminde pek çok kaza ve bazı ölümlerin raporlandığını göstermektedir. Çıraklık adı altında çocukların tehlikeli işlerde çalıştırılması, çocuk işçiliğinin farklı bir görünümünü oluşturmakta ve korunma mekanizmalarındaki eksiklikleri gözler önüne sermektedir.

İSİG verilerine göre yalnızca bu yılın ilk on ayında 69 çocuk, çalışırken hayatını kaybetti.

Son günlerde Türkiye‘ de neler yaşandı:

-Şanlıurfa’da bir inşaatta meydana gelen çökme sonucu 16 yaşındaki iki çocuk hayatını kaybetti.

-Mersin’de MESEM projeli okulda eğitim gören 16 yaşındaki Alperen Uygun, proje kapsamında çalıştığı asansör firmasında asansör kurulumu için gittiği inşaatta 3. kattan asansör boşluğuna düşerek yaşamını kaybetti.

-Kocaeli Dilovası’nda ki işyerinde çıkan yangında 17 yaşındaki Tuğba Taşdemir ile 15 yaşındaki Nisanur Taşdemir yaşamlarını kaybetti. Defalarca şikayet edilmiş işletmede ki bu iki çocuk önlenebilir sebeplerle hayatını kaybetmiştir.

-Ağrı’ da ayçiçeği hasadı sırasında biçerdöverin altında kalan 14 yaşındaki çocuk işçi Nursefa Samur hayatını kaybetti.

Adalet sistemine dahil olan suça sürüklenen çocuklar da önemli hak ihlalleriyle karşı karşıyadır. Gözaltı süreçlerinde pedagojik destekten yoksun sorgulamalar, uzun tutukluluk süreleri, yetişkinlerle aynı koşullarda barındırılma, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimde aksaklıklar, psikolojik destek eksikliği ve yeniden topluma kazandırma mekanizmalarının yetersizliği öne çıkan sorunlardır. Bu ihlaller, çocukların hem adil yargılanma hem de onurlu gelişim haklarının ihlali anlamına gelmektedir. Onarıcı adalet ilkelerinin etkin biçimde uygulanması ve çocukların cezalandırma yerine rehabilitasyon odaklı süreçlerle desteklenmesi, acil bir ihtiyaçtır.

Hiçbir şeyin olması gerektiği gibi işlemediği, çocukların en temel beslenme, barınma haklarına bile nitelikli şekilde erişemedikleri bu tabloda nihai sorumluluk yine çocuğun kendisine yüklenmektedir. Çocukların “ suça karışan çocuk “ değil, “fail” olarak tartışıldığı toplumsal söylemlerde çocukların maruz kaldıkları ihmal ve istismarın boyutları ve bu ihmallerdeki kurum ve kuruluşların sorumlulukları görünmez hale gelmektedir.

Çocuk işçiliği kaynaklı ölümler, istismar ve ağır ihmaller yahut kamuoyuna da yansımış olan çocukların tarikat veya benzeri yapılanmalara ait yurtlarda yaşamlarını yitirdikleri, kötü muameleye maruz kaldıkları ya da ihmal sonucu zarar gördükleri vakalar karşısında gösterilen toplumsal duyarlılığın, kimi zaman suça sürüklenen çocuklara yönelik söylemlerden daha zayıf kaldığı da gözlemlenmektedir. Çocukların suça sürüklenmesini yalnızca bireysel bir davranış olarak ele almak; içinde büyüdükleri ekonomik, sosyal ve kültürel koşulları görmezden gelmek, yapısal nedenleri görünmez kılmaktadır. Evet bir duman yükselmekte ancak asıl önemli olan fitili kimin ateşlediği, ateşi kimin harladığıdır.

Yine 2023 Hatay ve Kahramanmaraş depremi üzerinden yaklaşık 3 yıl geçmiş olmasına rağmen depremzedeler konteynır kentlerde yaşamaya devam etmekte olup, burada bulunan çocukların yaşam, barınma, sağlık ve eğitim hakları hususunda gerekenler yapılmamıştır. BM Çocuk Hakları Sözleşmesinin en temel ilkelerinden olan çocuğun yaşama, güvenli bir çevrede büyüme, nitelikli eğitime erişme, gelişme ilkeleri afet sonrası süreçlerde yeterince korunamamıştır.

Ülkemizde cezaevlerinde anneleriyle birlikte kalan 0–6 yaş arası yaklaşık 760 çocuk gelişimlerini destekleyecek fiziksel ve psikolojik koşullardan yoksun biçimde yaşamaktadır; bu çocuklar oyun, eğitim ve özgürlük haklarını cezaevi duvarları arasında kısıtlı biçimde sürdürebilmektedir.

Çocuklar, yoksulluk, güvencesiz çalışma, eğitimden kopuş, suça sürüklenme, erken yaşta evlenme ile yetişkinlerin dünyasına itilmektedir. Çocuklar, yetişkin rollerini üstlenmeye zorlanarak, çocuk olma statülerini fiilen kaybetmektedirler.

Bugün, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’nde; hem ulusal hem küresel düzeyde çocuk haklarını savunan tüm kurumlara, karar vericilere ve kamuoyuna çağrımızdır: Çocukların yaşama, gelişme, eğitim, korunma ve katılım haklarını önceleyen politikalar ivedilikle hayata geçirilmeli; adalet, sağlık ve eğitim sistemleri çocuk odaklı bir yaklaşımla yeniden yapılandırılmalıdır. Çocuk işçiliğine, eğitimde eşitsizliğe, cezaevi mağduriyetlerine, beslenme yetersizliğine ve savaşın çocuklara yüklediği ağır bedellere karşı birlikte durma zamanı gelmiştir.

Çocuklar, toplumun aydınlık yarınlarının güvencesidir. Çocuklar hak ettikleri güvenli, sağlıklı ve onurlu yaşamı talep etmektedirler. Bu talebi duymak ve gereğini yapmak, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yoksullukla mücadele eden, çocukları eğitim sisteminde tutan, ekonomik sömürüden ve baskıdan koruyan ve onları “hak özneleri” olarak tanıyan bütüncül bir bakış açısını ısrarla hatırlatmak zorundayız. Merceği doğru yere tutmazsak çocukluk statüsünü yok etmeye çalışan bu akışın bir parçası olmak kaçınılmaz olacaktır.

Bursa Barosu Çocuk Hakları Merkezi olarak ülkemizde ve dünyada çocukların yaşam, eğitim, sağlık, barınma, beslenme gibi tüm haklarına eşit olarak erişimi için başta siyasi iktidar, tüm kurul ve kuruluşlar olmak üzere herkesi çocuğun üstün yararı ilkesini gözeten bir anlayışla meseleye bakmaya ve çocukların maruz kaldığı sorunlara kalıcı çözümler üretmeye davet ediyoruz.”

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.