‘’Gün gelecek, insanlar için adaleti savunanlar, hayvanlar için de adalet isteyecek.
Gün gelecek her duyarlı canlının yaşam hakkı olduğunu herkes kabul edecek.
İşte o gün dünya daha yaşanabilir bir gezegen olacak.’’ Zülal Kalkandelen
Bu dilek bugün için uzak bir hayal gibi görünse de, dünyada yaşamın devamı için insan türü bu noktaya mutlaka gelecektir. İnsan türü artık dünyanın kendilerine ait olmadığını, acı ve zevk duyan, hissedebilen tüm canlıların yaşam hakkı olduğunu kabul ediyor. Ama hayvanlar üzerinde tahakküm kurmaktan vazgeçemiyor. Zevk için onları avlıyor, öldürüyor, derisi ve kürkü için öldürüyor, kafeslere tıkıyor, çiftliklerde üretiyor, deneylerde kullanıyor, dövüştürüyor. Bunların hepsi yaşam hakkının ihlalidir. Hayvan sömürüsü hakkında sayfalarca yazılıp çizilebilir. Ama bugün, her gün gözümüzün önünde yaşanan acılara, sokak hayvanlarına dünyayı dar eden uygulamalara değinmek istiyorum.
Bugün için biraz empati yapıp, kendimizi bir sokak hayvanı yerine koyalım. Her birinin nasıl zorluklarla yaşam mücadelesi verdiğini o zaman daha iyi anlarız. Yüzyıllar önce kendi menfaatlerimiz için evcilleştirdiğimiz kediler ve köpekler, günümüzde yaşam hakkı olan bir can olarak değil, alınıp satılabilen, bir çöp gibi dağa taşa atılan, dövülmesi, öldürülmesi normalleştirilen bir mal olarak görülüyor. Çıkarılan ama uygulanamayan yasalarla da bu bakış değişmiyor. Görünürde hayvan sevgisinin giderek arttığı sanılıyor. Şimdilerde bir kedi-köpek edinme modası çıktı. Tabi barınaklardan sahiplenme yok. Yüksek fiyatlarla satın alınıyor. Çocuğa karne hediyesi ve oyuncak olarak, sevgiliye doğum günü hediyesi olarak, çocuğun ruhsal gelişimi için satın alınıyor, evlere hapsediliyor, sonra tüyü dökülüyor, koltukları tırmalıyor, alerji yapıyor, eşi istemiyor, mamalar çok pahalı gibi sudan sebeplerle sokağa atılıyor. Bir çöp gibi sokağa atmayı bir hak olarak görüyor. Sonra gelsin zor günler. Bu hayvanlar sokakta yemek bulamıyor, sığınacak yer bulamıyor, hastalanıyor, tedavi edilmiyor, acı çekerek yok olup gidiyor. Bir şekilde hayatta kalanlar kontrolsüzce ürüyor ve sokak hayvanı sayısı da hızla artıyor. Sokakların, park bahçelerin kendilerine ait olduğunu sananlar şikayet ediyor, belediyeler hemen bunları topluyor, ya dağa taşa atıyor, orada ölüme terk ediyor ya da barınaklarda uyutarak yok ediyor. Oysa sorun yaşatarak çözülebilir. Sorunun çözümü için Hayvanları Koruma Kanunu çıkarıldı. Kanuna göre belediyeler sokak hayvanlarını kısırlaştıracak, aşılayacak, sahiplendirecek, sahiplenilmeyen hayvanları yaşadığı sokağa bırakacak. Onlar için uygun yerlere besleme odağı kuracak. Ülkemizde 1300 civarında belediye var ama sadece 200 belediyenin rehabilitasyon merkezi var ve çoğunda sistemli bir kısırlaştırma yapılmıyor. Belediyelerin görevlerini yapmamasının bedelini ise hayvanlar canlarıyla ödüyor. Yine birçoğunda toplanan hayvanlar aç kalıyor, açlıktan güçlü olanlar güçsüz olanları parçalayıp yiyor. Sokak hayvanlarının çoğunun kısa hikayesi bu şekilde sürüyor ve son buluyor.
Hayvanlar bu acıları yaşarken, onlar üzerinden büyüyen bir rant ekonomisi ortaya çıktı. Hayvan ithalatı, hayvan üretimi, hayvan satışları, veterinerler, pet aksesuarları milyon dolarlık cirolara ulaşıyor. Böylesine büyüyen bir sektör varken hayvanların sorunlarının çözülmesini fırsatçılar elbette istemiyor. Bu arada hayvansever olduğunu iddia eden bazı fırsatçılar kampanyalar yapıp yardımlar topluyor, özellikle yurt dışından gelen yardımlarla lüks hayat yaşıyor. Hayvanseverler ise ne yazık ki bütün bunları normalleştirmiş durumdalar. Bu çarkın değişmesi için çaba harcamak yerine, sadece çarkın mağduru hayvanları yaşatmak için çaba harcıyor. Kendini hayvanlara adamış fedakar insan olarak görmeye başlıyor ama çözüm için söylenenleri hiç bir şekilde duymuyor.
Yapılması gereken öncelikle kanunların uygulanmasıdır. Bizler de belediyelerin çalışmalarını takip etmeli, sokağımızdaki her hayvanın takibini yapmalıyız. Sokakların hayvanlar için güvenli yerler haline getirilmesini talep etmeli ve parklara, bahçelere, site bahçelerine beslenme ve barınma odakları yapılmasını talep etmeliyiz. Yine bir dizeyle yazıma son vereyim.
Keşke bir şiir okumuş,
Bir kedi sevmiş olsaydınız.
Belki bu kadar kirletmezdiniz dünyayı.
Turgut Uyar